kuran ı kerim aldatmacası

entry88 galeri0
    76.
  1. (bkz: kuran ı kerim de matematik hatası yoktur) çok detaylı bir anlatım kullandım umarım buna da sade ve anlaşılır değil diyen çıkmaz.
    1 ...
  2. 77.
  3. benim güzel kitabıma çamur atarak ve rahmana karşı gelerek kendini bir halt zanneden ve sözlükte dikkat çekmeye çalışan ve reklamın iyisi kötüsü olmaz kendimi göstereyim yeter düşüncesinde olan yazar ithamıdır. tasvip edilmememktedir. (bkz: lafını bilmeyen çavuşlar döner bokunu avuçlar)
    1 ...
  4. 78.
  5. HAZIR MISINIZ GERÇEKLE YÜZLEŞMEYE?


    30.05.2010 01:50

    "Resmi Tarih"ve "Resmi ideoloji"; Tv'ye çıkan, gazetelere konuşan herkesin ağzında bu iki kavram var. Moda oldu! Herkes "tarihi yıkayıp" yeniden yazmaya, önyargıları kırmaya pek heveskar. Madem öyle, ben de istanbul fethinin 557'inci yılında, toplumda hakim olan bir anlayışı/görüşü sorgulayayım! Hazır mısınız gerçekle yüzleşmeye...

    Adı: Hz. Halid Bin Zeyd Ebu Eyyup El Ensari.
    Sahabi'ydi.
    Hz. Muhammed'i Medine’deki evinde 7 ay misafir etti.
    Bedir, Uhud ve Hendek Savaşı'nın kahramanlarındandı.
    Hz. Ali'nin hilafeti döneminde onunla birlikte Haricilere karşı savaştı.
    Hz. Ali döneminde Medine kaymakamlığı yaptı.
    Hz. Ebu Eyyup (Aba Ayyup)'un hayatına dair bundan sonraki bölümler tamamen rivayettir. Yani söylentiden ibarettir.
    Bunlardan biri de istanbul Eyüp Sultan'daki mezarıdır.
    Eyüp Sultan'daki sandukada aslında ne var?..

    80 YAŞINDAKi SAVAŞÇI

    Yer: istanbul.
    Yıl 667'te olabilir, 668'te, veya 669; ya da 674'tür.
    Çünkü; Emevi halife Muaviye döneminde islam Ordusu'nun istanbul'u ilk ne zaman kuşattığı tam olarak bilinmemektedir.
    Orduya kimin komuta ettiği de belli değildir. Kimine göre komutan; islam dünyasında zulmün ve kötülüğün sembolü olarak bilinen, Hz. Hüseyin'in katili Yezid'tir; kimine göre ise Sufyan ibn-i Avf'tir.
    Rivayetlere göre, Sahabi Hz. Eyyup de istanbul'u kuşatan bu sefere katıldı.
    Hemen diyeceksiniz ki, "Hz. Eyyup bu sefere katılmak için yaşlı değil mi?"
    Evet ama tarih böyle yazıyor!
    Oysa siz haklısınız; Hz. Muhammed 622 yılında Medine'ye hicret etti. O'nu evinde misafir eden Hz. Eyyup, o tarihte kaç yaşındaydı?
    Bilinmiyor.
    Ama Peygamber'i misafir edecek olgunlukta olduğunu tahmin edebiliriz.
    O halde hesapladığımızda; islam Ordusu istanbul'a dayandığında Hz. Eyyup'un yaşının 80-90 yaş aralığında olduğunu düşünebiliriz.
    Bu kadar yaşlı biri, ulaşımın deve sırtında ilkel şekilde yapıldığı bir dönemde böylesine uzun bir sefere çıkar mı?
    Bakınız bugünün 80-90 yaşlarından bahsetmiyoruz; 1300 yıl önceden bahsediyoruz. Ki o yıllarda normal karşılanan ölüm aralığı 40-50'dir.
    Neyse, tarihin doğru yazdığını şimdilik kabul edip, konumuza devam edelim.
    Bu arada:
    Hz. Ali ile birlikte Haricilere karşı savaşan Hz. Eyyup, nasıl oluyor da düşmanı Muaviye’nin ordusuyla sefere katılıyor; tuhaf değil mi?
    Tamam tamam devam ediyoruz...

    AVRUPA'YA NASIL GEÇTiLER

    istanbul/Eyüp Belediyesi'nin (ki referans olarak Prof. Dr. ismail Lütfi Çakın ve Prof. Dr. Hüseyin Algül'ü vermişler) resmi internet sitesine göre, uzun bir yolculuk yapan Hz. Eyyûb yaşının çok ilerlemesinden dolayı istanbul'a yaklaştıkları bir sırada hastalanıyor; komutanı Yezid'e, öldüğü takdirde cenazesinin hemen gömülmeyerek ordunun varacağı en ileri noktaya kadar götürülmesini ve o yerde gömülmesini vasiyet ediyor.
    Tahmin ettiğiniz gibi, Hz. Eyyup'un defnedildiği yer, bugün Eyüp Camii'ndeki türbe. Evet, genel görüş bu.
    O arada, Arap kültüründeki ölü-mezar geleneğine hiç girmeyelim.
    Ancak:
    Avrupa'nın önemli Osmanlı tarihçilerinden Paul Witter, Hz. Eyyup'un Eyüp Camii'nde değil Ayvansaray'daki kalenin dibinde şehit olduğunu, oraya gömüldüğünü ve hatta bu nedenle "Ayvansaray" adının, Eyyup El Ensari'den geldiğini iddia etti.
    Bu arada gözünüzden kaçmasın, tarihçi Witter Hz. Eyyup’un hastalıktan değil savaşarak şehit olduğunu söylüyor.
    Peki mezarı neredeydi; Eyüp Sultan da mı Ayvansaray da mı?
    Prof. Dr. Halil inalcık, 1455 yılına ait istanbul bina ve nüfus tahrirlerini inceledi ve "Ayvansaray" adının Rumca olduğunu ortaya çıkardı. Ayvansaray'ın Hz. Eyyup ile ilgisi yoktu. Oh!
    Peki Hz. Eyyup'un mezarı Eyüp Sultan'da mıydı?
    Eğer öyle ise, demek islam Ordusu Eyüp Sultan'a kadar ilerlemişti.
    Yani.
    Yanisi şu: islam Ordusu'nun Avrupa'ya geçtiği (istanbul'u bilmeyenler için yazalım, Eyüp semti Avrupa'dadır) ortaya çıkıyor!
    Oysa, bilinen istanbul'a gelen islam Ordusu kara ordusuydu ve Kadıköy'e kadar gelmiş ve denizi geçemeden geri dönüp gitmişti.
    Zaten o dönemde Bizanslılar, başkentin savunmasını güçlendirerek Persleri geri püskürtmüşlerdi. Yani istanbul'u almak hayli zordu.
    Bırakın istanbul'u, islam Ordusu (bugünkü Kadıköy'deki) surlarla çevreli Kalkedon'u bile alamamıştı.
    Yine soracaksınız:
    "O halde Hz. Eyyup'un mezarı nasıl Avrupa topraklarında olur?"
    Bilinen dönemin Bizans tarihçileri Hz. Eyyup'un istanbul'u kuşatan orduda bulunduğundan hiç bahsetmiyorlar.
    Hz. Eyyup'un orduda bulunduğundan ilk bahseden islami kaynak, ibn Sad'ın "Tabakat" adlı eseriydi. Sonra yazılanlar hep bu kitabı kaynakça göstermişti. işin garip yanı ise, bu kitap islam Ordusu'nun istanbul'a sefere çıkmasından iki yüz yıl sonra yazılmıştı!
    Tamam, tamam lafı dolandırmayacağım; dönelim tekrar Hz. Eyyup'un mezarı meselesine...

    HAMMER VE BABiNGER DALGA GEÇiYOR

    Bu arada:
    Hz. Eyyup'un, Bizans imparatoru (tarih tam bilinmediği için ya II.Konstans ya da IV. Konstantis olmalı), izin alarak istanbul'a tek başına girdiği; Ayasofya’da namaz kıldıktan sonra taşlanarak öldürüldüğü; ve bugünkü mezarına gömüldüğü gibi akılla, tarihle, bilimle uzaktan yakından ilgisi olmayan uydurulmuş hikayeleri de vardır!
    Uzatmayalım; işin aslı şudur:
    Büyük devrimci Fatih Sultan Mehmed'in istanbul'u fethetmesiyle, Hz. Eyyup'un mezarı arasında derin bir bağ vardır.
    Osmanlı tarihini en iyi bilen tarihçilerden olup, mezar taşında "Yusuf Bin Hammer" yazan Avusturyalı tarihçi Joseph von Hammer (1774-1856), Hz. Eyyup'un mezarının istanbul'un fethi sırasında mucizevi olarak bulunmasının, psikolojik ihtiyaçtan kaynaklandığını "Osmanlı Devleti Tarihi" eserinin I. cildinde yazdı.
    Türk tarihi ve dili üzerinde yetkin eserler vermiş olan Alman tarihçi Franz Babinger (1891-1867) de, "Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı" adlı eserinde Hz. Eyyup'un mezarının istanbul fethi sırasında bulunmasından, "dini hisleri kamçılayan bu aldatmaca hiçbir çağdaş kaynakta yer almaz" diye bahsetti. Babinger'e göre Fatih, islam dünyasına gönderdiği fetihnamelerin hiçbirinde Hz. Eyyup hakkında bir tek söz sarfetmemişti.

    HALiL iNALCIK NE DiYOR

    Bu konuda son sözü bizden birine, Prof. Dr. Halil inalcık'a bırakalım. Neymiş bu "psikolojik ihtiyaç" meselesi anlayalım:
    "istanbul'un fethi sırasında 4 düşman gemisi Haliç'e gelerek yardım getirdi. istanbul'da halk, surlara çıkarak Türklere karşı gösteriler yaptı. Bizim asker arasında ümitsizlik doğdu, hatta bir kaynağımıza göre (Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın da kışkırtmasıyla) bazı askeri gruplar, 'bu işin sonu yok' diye kuşatmayı bırakıp gitmeye başladılar. Çok nazik bir durum vardı. O zaman Akşemseddin, Fatih'in şeyhidir. Hacı Bayram tarikatındandır. Eyüp El Ensari'nin mezarını bulmak için kolları sıvadı.
    (...)Moralin düştüğü bir anda, Peygamber'in sahabesi'nden olan Eyüp'ün mezarını bularak askere moral vermek amacıyla padişahtan müsaade istiyor. Bugünkü Eyüp mevkiinde kazı yapıyorlar, orada eskiden manastırlar vardı, toprak altında yazılı mermer parçalar buluyorlar. 'işte mezar burası' diye orduya ilan ediyorlar. Askere savaş için yeni bir şevk ve heyecan geliyor." (Tarihçilerin Kutbu s. 431)
    750 yıl sonra, 1453'te Hz. Eyyup'un mezarı Bizans azizlerinin mezarlarının bulunduğu "Kozmodion" adı verilen bölgede, Akşemseddin'in istiareye yatmasıyla mucizevi şekilde böyle bulunuverdi işte. Ve Yeniçeriler bu moralle istanbul'u fethettiler. Bizim tarihimizde psikolojik savaşı en iyi kullananlardan birinin Akşemseddin olduğunu söyleyebilir miyiz? .
    Fatih, fetihten sonra Hz. Eyyup'un mezarının bulunduğu yere cami, türbe yaptırdı. Müslümanlar 557 yıldır Eyüp Sultan'ı ziyaret ediyor.
    Sonuçta görülüyor ki, sorunun sorulmadığı yerde kutsal olaylar yaratma ve onu resmileştirme çok kolay gerçekleştiriliyor.
    Ne diyor Sadi: "Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi; bilmez ki sorsun, bilse sorardı."

    Soner Yalçın
    Odatv.com
    1 ...
  6. 79.
  7. böyle gereksiz insanlara, söylenebilecek tek şey vardır. o da:

    (bkz: oku)
    2 ...
  8. 80.
  9. Kesinlikle bir aldatmaca değildir. Sadece ıq su düşük insanların özünü anlamayamayacağı ve kavrayamayacağı kutsal kitapdır.
    1 ...
  10. 81.
  11. kuran'ın getirildiği zamana dikkat etmeniz gerekiyor öncelikle. ikincisi kuran allah tarafından indirilmiştir, hz. muhammed'in değildir. kız çocuklarının doğar doğmaz diri diri toprağa gömüldüğü bir zamanda kız çocuklarına verilen payı göstererek ikinci plana atıldıklarını söylemek kadar cahilce birşey olamaz. kuran tamamen sistematik bir kitaptır. herşeyin zamanı geldiğinde oturacağı bilinerek indirilmiştir. o zaman kölelik vardı, kölelerinizi öldürmeyin demek, onlara hürriyetleri için getirdikleri bedeli kabul edip onları özgür bırakın demek nasıl olurda kötü bir durum olabilir? o zaman kölelik yasaktır denilse kaç kişi müslüman olurdu? kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir denilseydi o zaman hangi erkek kuran'ı ciddiye alırdı? o zamanda erkeklerin ciddiye almadığını hangi kadın cesaret edipte ciddiye alabilirdi? kuran o zamanın şartlarında indirilmiştir. ilk olarak o zamana hitap etmesi kadar doğal birşey yoktur. boşuna kendinizi eğitin geliştirin denmemiştir. hepsinin bir anlamı, bir amacı vardır. kuran'ın mantığını anlayıp yaşadığın zamana uyduracaksın. "düşünen toplum" tanımı vardır kuran'da. sadece bir yerde değil ayrıca, gözden kaçamaz. düşünen toplum boşuna söylenmiş birşey olamaz. düşünün biraz.
    3 ...
  12. 82.
  13. kuran-ı kerim aldatmacası önermesi çakma salman rüştü türemesidir.
    1 ...
  14. 83.
  15. özdemir ince
    28 kasım 2010
    jean bottéro’nun kırmızı yayınları tarafından yayınlanan “tarihte tanrı fikrinin doğuşu” (naissance de dieu, la bible et l’historien; editions gallimard) adlı kitabı şu çarpıcı cümle ile başlar:

    “3 aralık 1872’de kutsal kitap, ‘bilinen en eski kitap’, ‘ötekilerden farklı bir kitap’, ‘bizzat tanrı’nın yazdığı ya da dikte ettiği kitap’ olma gibi çok eski dönemlerden gelen niteliğini yitirmiştir.” (s. 23)
    seçmeler kitabi tevrat
    o gün londra’nın society of biblical archelogy’sinin önünde ilk asur bilimcilerden biri olan g. smith olağanüstü bir keşif yaptığını açıklıyordu; bu asur bilimciler çivi yazısını sökmek için elli yıl çaba ve gayret göstermişlerdi ve artık antik mezopotamya toprağından çıkan tabletler hazinesinin dökümünü yapmaya başlamışlardı.
    smith orada kutsal kitap’ta geçen tufan öyküsüne çok yakın bir öykü ve bu konuyla ilgili ayrıntılar bulmuştu. “gılgamış destanı” idi söz konusu olan. tevrat’ta anlatılan tufan öyküsü ile yaratılış sürecinin kaynağı asur-sümer mitolojisi ise şimdi ne olacaktı? o zaman tevrat’ın yapısal varlığı da değişmeyecek miydi? bu durumda tevrat, israil anonim (sözlü) edebiyatından bir seçmeler kitabı olmuyor muydu? doğrusunu söylemek gerekirse tevrat bir seçmeler kitabı oluyor. zaten öyle olduğu 1872’den sonra iyice kanıtlandı.
    kaynak mezopotamya’dan
    tevrat (eski ahit) insan elinden çıkma ise, incil (yeni ahit)’in de insan elinden ve ağzından çıkması gerekmiyor muydu? bizim için buraya kadar iyi de, bundan sonrası zor: incil ve tevrat’ın, kuran gibi vahiy yoluyla oluştuğuna (indiğine) inanan müslümanların da dünyası yıkılmayacak mıydı? kuran’ın tevrat ve incil’den yaptığı alıntılar ne olacaktı? tevrat ve incil insan imgeleminin ürünü ise kuran da insan imgeleminin ürünü olmayacak mıydı?
    müslümanları bir yana bırakalım. yahudiler ile hıristiyanların büyük bir bölümü kutsal kitaplarının mezopotamya mitolojisinden kaynaklandığını ve israil halkının tarihini anlattığını kabul ediyorlar ama dinlerine inanmaktan vazgeçmiyorlar. bu, sağaltıcı, iyileştirici ilişkiyi çok iyi anlamak ve değerlendirmek gerekir. yahudi ve hıristiyan inancına sahip insanlar dünyanın 5770-5771 yaşında olduğuna inanç kültürü olarak inanıyorlar ama bilimsel olarak dünyanın gerçek yaşının milyarlarca yıla dayandığını da kabul ediyorlar.
    iki bin yıl isa’dan sonra, 3 bin 770 yıl isa’dan önce! bu sayı tarihe de uygun!
    okuyun, akliniz açilsin
    jean bottéro’nun kitabının türkçeye çevrilip yayımlandığı 2010 yılı, tıpkı 3 aralık 1872 gibi bir dönemin başlangıcı. bu kitabı önce dindarlar okumalı: kitabı içlerine sindire sindire okurlarsa, dinden çıkmak yerine daha iyi, daha bilinçli mümin olacaklarına inanıyorum. insan imgeleminin, insan dehasının ürünü olmak, insan imgeleminden, insan elinden çıkmak hiçbir din kitabını değersizleştirmez.
    jean bottéro’nun kitabı, (okurlarsa), bütün yazarların ve yazıcıların, yazar ve yazıcı adaylarının gözünü ve aklını açacak bir kitap. ancak o zaman, soldan sağa yazılan bir yazıyı sağdan başlayarak okuma alışkanlıklarından kurtulabilirler.
    0 ...
  16. 84.
  17. 85.
  18. konu hakkında yazılanları okuyunca, zeka seviyesinin zaman zaman ne kadar düştüğünü görüyor insan. herşey bir kenara basit bir mantıkla tüme varım yapalım.

    1-) islam dünyanın yaşını değil, insanlığın yaşını söylemektedir.

    2-) yaratıcı vardır ve dinlerin kaynağı aynıdır

    3-) binlerce peygamber gelmiştir

    4-) bazı olayların olduğu su götürmez bir gerçektir ve tarihte yeri vardır.

    şimdi parçaları ufak bir örnekle birleştirelim,

    farz-ı misal m.ö. 2000 yılında bir tufan meydana geldi ve insanların hafızasında yerini aldı, nesiller arasında anlatılmaya başladı.

    bu tufan devrin peygamberlerine bildirildi ve ibret almaları için halka anlatılması istendi, olaya uzak kavimlerde duruma vakıf oldular.

    o zamanki halk bu büyük olayı yazıya döktü

    tufan dini kitaplarda yerini aldı

    bütün anlatımlar birbirini destekliyor.

    görüldüğü üzere basit adımlarla bunun bir aldatmaca olmadığı ortaya çıkıyor. olayların her biri birbirini tamamlar nitelikte ve bir bütünün parçaları.

    şimdi sorulması gereken soru şu, çivi yazısının okunamadığı 600 lü yıllarda kuran nasıl bu bilgilere ulaştı da alıntı yaptı?

    bir insan dine inanır yahut inanmaz o kendi bileceği bir iştir ve hür iradesidir ama kuran'ın aldatmaca olduğu söylemesi için embesil olması gerekir zira gerçek gün gibi ortadadır.
    2 ...
  19. 86.
  20. 87.
  21. 88.
© 2025 uludağ sözlük