bir müslüman'ın tek kaynağı tam ve eksiksiz olarak indirilmiş ve kamer 17'de belirtildiği gibi kolaylaştırılmış, tastamam olan ve korunacağına dair allah'ın ahid verdiği kuran-ı kerimdir.
amazon yerlilerinden afrika kabilelerine herkes bu mushaftan sorumludur. kuran'ı değiştiremeyen eller, allah'ın emirlerini değiştirmek için başkaca yollar buldular: kuran'a aykırı hadis rivayetleri ve son olarak kutsi hadis uydurması.
bir örnek: "alim mürekkebi şehit kanından ağır gelir."
şimdi soru: peki, kuran'da allah'ın bize bildirdiği üzere, şu anda nebilerle ve sıddıklarla beraber nimetlenmekte olan ve anılırlarken haklarında "ölüler" denmesi yasaklananlar alimler midir, şehitler midir?
bu alimler acaba kendi hevalarına hizmet ve dergahlarını sağlamlaştırmak üzere bir hadis uydurma yoluna gitmiş olabilir mi? bu alimler anladığımız anlamda bilim adamı değil de dini parçalara ve fırkalara ayırmış ulema olabilir mi acaba?
bazıları kendi diyemediklerini peygamberimiz hz. muhammed (s.a.v.) ağzından ona iftira atarak demiş olabilirler mi?
kuran'i kerim, toplumlarin bir duzen icinde ve huzurlu bir sekil de yasamasini saglayan kurallari icerir.
eger bir musluman, kuran'i kerim de yer alan esaslara uygun olarak yasarsa, insanlar ve toplumlar arasinda sorunlar ortaya cikmaz.
dunya'ya ait her derdin aslinda caresine kuran'i kerim de rastlamak mumkundur.
kuran'i kerim muslumanlarin hayat rehberidir. oyle olmasi gerekir.
ve bu nedenle biz muslumanlar icin cok onem tasir...
iletişimin gelişmesi ile birlikte din adına uydurulmuş ne kadar pislik varsa(uydurma hadisler -rivayetler) ve bunların deşifre olması ile birlikte şoke uğrayan okur yazar müslümanların imdadına yetişmek üzere 100 yıl önce başlayan ve son 20 senedir iyice kendini belli eden inanış biçimi.
kurandan başka kaynak kabul etmez. fakat kurandaki akıl ve bilimle uyuşmayan ayetlerini ise akla uygun seküler bir tarzda yorumlayarak insanları aslında bilinçli olarak deizme sürükleyerek islam dünyasını çürümüşlükten kurtarmayı amaçlayan bir sistemdir diyebiliriz.
Hidayetten nasipsizlerin tartışmaya devam ettiği konu. iyice okuyun bunu. Bakın Bir manada, hepimiz Kur’ân müslümanlarıyız. Çünkü, onun nuru sürekli hayatımıza akıyor ve bizi o besliyor. Evet, bizim can damarımız, havamız ve ziyamız Kur’ân’dır. Ebedlere kadar var olabilmemizin temel direği Kur’ân’dır. Kur’ân, bizim şahsî, ailevî, içtimaî, iktisadî, siyasî ve idarî hayatımızı tanzim eden bir kanunlar külliyatıdır; içinde bulundurduğu dua, zikir, fikir ve münâcâtlarla mana aleminde ilerleme rehberimizdir. Dahası Kur’ân, başta Sünnet olmak üzere diğer şer’î delillerin de kendisine dayandığı temel kaynağımızdır.
Ne var ki, günümüzde “Kur’ân müslümanlığı” sözü ile, özellikle Sünnet’i dışlayarak islâm’ı yalnızca Kur’ân’a göre yorumlamayı esas edinen bir anlayış nazara veriliyor. Bu açıdan da, bu tabiri masum bir haliyle aklı başında olan hiçbir müslüman kabul edemez.
Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Kur’ân ile nefes alıp verirdi. Ashab-ı Kiram, içinden çıkamadıkları meseleleri hemen Efendimize sorarlardı. Peygamber Efendimiz’in bizzat kendisine tevcih edilen pek çok sual, halledilmesi gerekli olan pek çok müşkil, ümmetiyle alâkalı dînî, sosyal hayat, iktisâdî, siyasî pek çok soruyu cevaplayarak öğretmişlerdir. Mesela; Kur’ân’da zikredilen namazı bütün rükünleri, şartları, sünnetleri ve âdâbıyla; haccı bütün teferruatıyla; zekâtı ayrıntılı olarak anlatırdı. Hal böyle iken sadece yüce kitabı referans alıp hadisi şerifleri yok saymak sapıklıktır. Son olarak Nisa suresinin 59. Ayetine bakmasını istiyorum hidayetten nasipsiz olan zavallıların.