Kuranın, indiği dil, tarih, kültür ve coğrafya evreninde kölelik kurumunu yerleşik bulduğunu görüyoruz. Eski dünyaya paralel seyreden bu yerleşik uygulama, indiği dil, tarih ve coğrfaya evreninin tozuna toprağına bulanarak oluşan bir kitabın haliyle bünyesine de yansıdı. Bu nedenle Kuranda esirlerden, kölelerden, esir kadınlardan vs. bahsedildiğini görürüz.
Fakat bu durum bütün bunların onaylandığı anlamına gelmiyor.
Köleliğin genel olarak insanlıkta, özel olarak da sonraki çağlarda Müslümanlar arasında da sürmüş olması, aslında tam olarak kaldırılmadığı anlamına mı gelir? Bir şey hakkında teorik olarak kaldırma çağrısı yapmakla, o şeyin pratikte kaldırılamamış olması, pratikteki gibi düşünüldüğü manasına mı gelir?
Mesela Kuran adam öldürmeyi, faizi, hırsızlığı, zinayı kaldırdı; fakat bunlar o günde devam etti, bugünde hala devam ediyor. Buna bakarak, Aslında tam olarak kaldırmak istememişti, zamanın akışına bırakmıştı diyebilir miyiz?
Onlar hakkında yasaklayıcı açık hükümler var; ama kölelik hakkında yok denirse, Bir şeyin kaldırılmak istenmesi illa yasaklayıcı bir hükümden mi çıkar? sorusunun cevaplandırılması gerekir.
Zira Kuranda bir çok kaldırılmak istenen hal veya davranış var ki, yasaklayıcı bir dille gelmediği halde yasaklanmıştır, kaldırılmıştır. Mesela Vay o kaş göz işareti yaparak insanların alay edenlerin (hümezetül-lümeze) haline veya Onlar ki gözlerini harama bakmaktan çevirirler, ırz ve namuslarını korurlar, namaz kılarlar, zekat verirler, zina etmezler vs. ayetlerine bakarak, burada emir verilmiyor; tasvir yapılıyor, yani yasaktır, haramdır, caiz değildir denmiyor diyerek, bunların emredilmediğini veya yasaklanmadığını mı söyleyeceğiz?
***
Kanaatimce Kuran, tıpkı içkiyi 23 yıl içinde aşama aşama kaldırdığı gibi kölelik kurumunu da aynı şekilde aşama aşama kaldırmıştır. Bunu kaldırmayan, dahası kaldırmak kendilerine zor gelen o günkü çağ ve iklimdir. Yani Kuran köleliği kendi sosyal teorisinde kaldırmıştır; kaldırmayan o günkü pratik hayattır. Bu durum, daha sonraki devirlerde aslında tam olarak kaldırmadığı; zamanın akışına bıraktığı şeklinde anlaşılmıştır. Sonraki devirlerde, bu konuda gösterilen ihmal ve başarısızlık sanki Kuranın iradesiymiş gibi algılanmıştır.
En sondan başlayalım. Muhammed Suresi 4. ayete göre savaş esirlerinin köle yapılması, öldürülmesi, alınıp satılması mümkün değildir;
Sıkıca bağlamak esir tutmak anlamına geliyor. Savaş sona erince ne yapılacağı açıkça söyleniyor: Fidye alarak veya fidyesiz serbest bırakmak Öldürmek, köle yapmak, cariye yapmak, pazarda satmak yok! Nitekim Bedir savaşından sonra Hz. Peygamber on kişiye okuma yazma öğreteni serbest bırakmıştı. Malum, Kuranda yalnızca özsavunma/meşru müdafa savaşına izin verilmiştir. (bkz. Demokratik, Özgürlükçü islam; Kuranda şiddet, cihat ve savaş, Tekin yay., ist., 2014 ).
Şimde tekrar başa dönelim.
Daha ilk Mekki surelerde Kuran, köle özgürleştirmekten (fekku raqabe) bahsediyor:
Biz insana iki göz vermedik mi? Bir dili ve iki dudağı yok mu onun? Ona yürüyeceği iki yol gösterdik. Fakat o zor olana yanaşmadı. Bilir misin, nedir zor olan? Bir kölenin zincirlerini kırmak Zor zamanda vermek Öksüzün başını okşamak Düşmüşün elinden tutmak iman etmek, göçlüklere göğüs gerip acıları paylaşmak; sevgi ve merhamet yumağı olmak işte erdemliler bunlardır. Kâfirlik edenler ise şer odaklarıdır. Onların, ateşe atılıp üzerlerine kilit vurulacak! (Beled: 8-20).
Ayette geçen fekku raqabe, köleyi, kölelik zincirinden çözmek; bu zinciri parçalamak, kırmak, darmadağın etmek anlamına geliyor. Çünkü fekk kelimesi sözlükte hürr kelimesinden daha şiddetlidir ve Mekke döneminin ruhuna uygun olarak, bir şeyi parçalamak, söküp atmak, kırmak, darmadağın etmek demektir.
Medineye gelince aynı paralelde hürriyet, özgürlük manasına gelen hürr kökünden tahrir kelimesinin kullanıldığını görüyoruz; tahriru raqabe (köle özgürleştirmek)
Böylece, boyunduruk altına girmiş; köle anlamına gelen raqabe veya riqabkelimesinin Kuranda dokuz yerde geçtiğini görüyoruz. ilkini yukarıdaki ayette verdik, diğerleri ise şunlardır:
Bir muminin diğer mümini öldürmeye hiçbir şekilde hakkı yoktur. Fakat kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ölenin mirasçılarına tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Fakat mirasçılar diyetten vazgeçerlerse gerekmez. Eğer öldürülen -kendi mümin olmakla beraber- size düşman bir kavimden ise, o zaman öldürenin mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Şayet antlaşmalı olduğunuz bir kavimden ise, mirasçılarına tatmin edici bir diyet vermek ve mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak icap eder. Bunlara gücü yetmeyen, Allaha tövbe ederek, peş peşe iki ay oruç tutmalıdır. Allah, her şeyi bilendir, çok bilgedir. (4/92).
Allah düşünmeden etiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutmaz. Ancak bile bile kendinizi bağladığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bunun kefaret olarak bedeli çoluk çocuğunuza yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak yahut giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara gücü yetmeyen ise üç gün oruç tutmalıdır. işte yemin edip de bozmanın cezası budur. Şu halde yeminlerinizi koruyun. Allah size hükümlerini böylece açıklıyor ki, şükretmesini bilesiniz. (5/89)
Kadınlarından Sen artık bana annem gibisin diyerek ayrılmaya kalkıp da sonra cayanlar tekrar ilişkiye girmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturacaklardır. işte size tavsiye edilen budur. Allah her ne yaparsanız haberdardır. (58/3)
iyilik, yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir. Asıl iyilik; Allaha, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inanmanız, o çok sevdiğiniz servetlerinizden akrabalar, öksüzler, ihtiyaç sahipleri, yolda kalmışlar, düşmüşler ve kölelikten kurtulmak isteyenler için harcamanız, cân-ı gönülden namaz kılmanız, zekât vermeniz, sözünüzün eri olmanız, zorluklara ve sıkıntılara göğüs germenizdir. işte bunlardır sözü namus bilenler! işte bunlardır Allah bilinciyle yaşayanlar. (2/177)
Sadakalar ancak yoksullar, düşkünler, zekât memurları, kalpleri ısındırılmak istenenler, köleler, borçlular, Allah yolundakiler ve yolu kesilmişler içindir. Allah böyle farz kıldı. Allah bilendir, bilgedir. (9/60)
***
Görüldüğü gibi, Kuranda, doğrudan doğruya köle anlamına gelen reqabe kelimesinin kullanıldığı yaptırım ifade eden ayetler bunlardır.
Demek ki Mekkede (90/Beled), üstelik insanlara bir yokuşa tırmanma gibi zor geleceği söylene söylene kölelik zincirlerini kırıp atma (fekku ragabe) çağrısı ile başlayan süreç, Medinede köle özgürleştirme (tahriru ragabe) operasyonları ile sürdürülüyor. Yani teori, pratiğe dökülüyor.
Şimdi burada, köleliğin tümden kaldırılmadığı; zamanın akışına bırakıldığı sonucu çıkarılabilir mi? Başka bir deyişle köleliğin fiilen, hemen orada kaldırılmamış olması kimin suçudur? Teoride mi bir yetersizlik var? Yoksa bunu pratiğe aktaranlar işi yavaşa almış, savsaklamış mıdır? Öyle görünüyor ki şu ana kadar söylenenler, yeterli, kesin ve emredici bir ayetin gelmemiş olduğu yönündedir. Müslüman dünyada bunun için kölelik açıkça kaldırılmamıştır (!).
Kafası fıkıh mantığı ile çalışmaya alıştırılmış Müslüman bilinç, illa haramdır, yasaktır, caiz değildir gibi fetva formatında ayetlerin gelmesini beklediğinden veya Allahın da bir molla gibi konuşacağını sandığından, hala kölelik kaldırılmadı denilip duruluyor.
Oysa buradan anlaşılması gereken, tıpkı içki ayetinin aşama aşama kaldırılması ve fakat içene ne ceza verileceğinin söylenmemiş olması gibi, tıpkı aşama aşama namaza alıştırılması ve fakat namazın nasıl kılınacağının söylenmemiş olması gibi, köleliğin de, daha ilk Mekki surede (90/13) kaldırılmış olduğu ve bunun peygamber ölene kadar da yürürlüğe konduğudur. işte bu yaşayan süreç kaldırma operasyonunun bizzat kendisidir. Bunun illa fetva formatında söylenmesi ve yapılması gerekmiyor.
Kuran, konuyla ilgili en şiddetli kelimeyi kullanıyor; fekku reqabe; (köleliği, kölelik zincirini, kölelik kurumunu) sökmek, kırıp atmak, paramparça etmek Üstelik daha Mekkenin ilk yıllarında
Medinede de modern dünyanın pek sevilen, en popüler kavramını kullanıyor; tahrir; hürleştirmek, özgürleştirmek
Allah aşkına daha ne yapsın? Yok illa caiz değildir, haramdır vs. diyecek (!).
***
Bunun böyle olduğunu, ne kölesi ne de cariyesi hiçbir zaman olmamış-ki Maria nikahlı eşi, Zeyd evlatlığıdır-, kendisine köle gibi hizmet edilmesinden nefret eden, önünden arkasından korumalar gibi yürünmesini istemeyen, bir mecliste kapının yanında oturan, odadakilere su dağıtan, dışarıdan gören birisinin Hanginiz Muhammed diye soracak kadar topluluğa karışıp giden, birinden bir su isterken bile utanan ve kendini etrafındakilere Kuru hurma yiyen bir kadının oğlu olarak tanıtan başta Hz. Peygamber olmak üzere, on yıl gibi kısa bir sürede Medinede kurulan Adalet Devletinin insanlığı kölelik kurumundan kurtarmayı amaçladığını, bunun bilfiil adımlarını attığını, operasyonlarını başlattığını islamın büyük yenilikçisi Hz. Ömer görmüştür ve gereğini yapmaktan çekinmemiştir. Fakat o günkü kabile, rant ve ganimet mantığı buna direnmiştir.
Bakın, nasıl?
Hz. Ömer Hiçbir Arab köle yapılamaz diyerek, ordunun (Emevi aşiretleri) savaşlarda esir alıp köle yaptığı insanları özgür bırakmıştır. Bu sözden amacı, Arab olmayanlar köle yapılabilir diye inandığı için değil, orduyu (kabile, rant ve ganimet mantığı ile direnen Emevi kadrolarını) hiç olmazsa buna ikna etmekti. Nitekim bu konuda başarılı oldu; fakat bunu genele yayamadı. Çünkü karşısında direnen geniş bir kabile, rant ve ganimet bloğu vardı; dahası silahlı kuvvetler onların elindeydi.
Mısırın fethi sırasında kendileriyle çarpışan birkaç köy halkı ceza olarak köle diye satılıp Arabistanın her tarafına dağıtıldığı zaman, Hz. Ömer bunları toplayarak Mısıra geri göndermiş ve valiye yazdığı mektupta onların köle yapılmasının doğru olmayacağını bildirmiştir.ibni Haldunun (öl. 1408) talebesi olan el-Makrizi (öl. 1442) el-Hıtat adlı eserinde hadiseyi etraflıca anlatır ve köylerin tek tek isimlerini verir.
Menazir adlı şehrin fethinden sonra, ordunun savaş esirlerini ele geçirip köle edinmesine rağmen Hz. Ömer, bunları serbest bırakmış ve bunlara arazi vergisi ile cizye tahakkuk ettirilmesini emretmişti. Keza hiçbir çiftçi ve zanaatkarın köle yapılmamasına dair Musa el-Eşariye mektup göndermişti.
Yine çocuk doğuran köle bir kızın, hala köle olarak alınıp satılmasını yasakladı. Efendisi ile antlaşma yaparak, bilirli bir miktar karşılığı serbest kalmak isteyen kölenin bu talebini dikkate alma mecburiyeti getirdi. Halbuki, abdest alırken kölesi suyunu, cariyesi havlusunu tutan bir çok fakih bunun mecburi olmadığını söylüyordu. Enesin kölesi Sirin efendisi ile böyle bir antlaşma yapmak istemişti. Enesin bunu rededdetmesi üzerine Sirin davayı Hz. Ömere götürdü. Halife, Enesi kamçılatıp Kuranın hükmüne atıf yapıca Enes rıza göstermek mecburiyetinde kaldı.
Yine Hz. Ömer, Pers impatorluğundan kalma devşirme sistemini de kaldırdı. Babanın oğlundan, ananın kızından daha küçükken esir alınarak veya köle yapılarak ayrılmasına, aileleri ile bağının kopartılmasına karşı çıkarak, böyle bir uygulamaya yasak getirdi
(Bu ve buna benzer bir çok bilgiyi ayrıntılı bir şekilde Belazurinin Futuhul-Buldan, Makrizinin el-Hıtat, Buharinin el-Mekatip babında ve Şibli Numaninin muhteşem eseri el-Faruk (Bütün yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet idaresi) adlı eserlerden okuyabilirsiniz. Ayrıca islamın yenilikçileri adlı çalışmamızın Hz. Ömer bölümüne bakabilirsiniz.)
***
Şimdi, bütün bu uygulamaların, Kuranın köleliği tam olarak kaldırmamasından ve zamanın akışına bırakmasından kaynaklandığı şeklinde yorumlamak mümkün değildir. Olay, kaldırmayıp iyileştirme veya zamanın insafına bırakma olayı değildir. Bu, daha Mekkenin ilk yıllarında fekku raqabe veya tahriru raqabe (kölelere özgürlük) çağrısıyla başlayan, hükmü verilmiş, kararı çıkmış, kalemi kırılmış bir iradenin, bütün iç direnmelere rağmen sürdürülmesi, Mekkede kaldırılan bayrağın, Medinenin, oradan da tüm insanlığın burçlarına dikilmesi olayıdır.Fakat bu bayrak ne yazık ki yere düşmüştür.
Ayette geçtiği gibi zor gelen, kabullenilemeyen, sarp bir yokuşa sürülmek gibi görülen veya suyu tersine akıtmak gibi algılanan olaya, en büyük direnç bizzat islamın içinden, yani Müslümanlardan gelmiştir. Hz. Ömer, en çok bunlara direnmiştir. işi yokuşa sürerek, zor gelsede direterek, suyu tersine akıtarak insanlık tarihinde ancak büyük devrimcilerde görülebilen bir şeyi yapmış ve bunu hayatıyla ödemiştir. Kabile, rant ve ganimet mantığı ile hareket eden, eski Pers ve Roma devlet geleneklerine, köleci uygulamalarına kendini kaptıran, o günkü ordu, yani Beni Umeyye derin devleti planladığı bir süikast sonucu Hz. Ömeri şehit etmiştir.
Kanaatimce Hz. Ömerin anladığı doğruydu. Kuranın köleliği kaldırmadığına inansaydı, bu kadar diretmez ve hayatına mal olan böylesi sert bir politika izlemezdi. Kölelik o günkü kabile mantığında rant devşirme kaynağıydı ve kaldırılmasına iyi gözle bakılamazdı. Fethedilen bir köyün köle statüsüne sokulan ahalisinden sadece bir Emevi aşiret ağasına yüzbinlerce dinarlık rant akıyordu.
***
Şu halde, Kuranın köleliği kaldırdığını değil, asıl kaldırmadığını söylemek mümkün değildir. Kuran insanlığın başına bela olan bütün kadim suçları; adam öldürme, hırsızlık, zina, faiz vs. hepsini kaldırmış, bütün insanlık dışı uygulamaları; kölelik, işkence, kadını aşağılama, ırkçılık vs. yasaklamıştır. Çünkü Kuran kendini hablun minennas (insanlığın ipi; ana yolu, temel değerleri) olarak takdim etmiş ve buna aynı zamanda hablun minellah (Allahın ipi; yolu, temel değerleri) demiştir. Bu ikisini aynı ayette (3/112) birbirini tefsir edercesine peş peşe kullanmıştır.
Kölelik hakkında illa yassak diye emir mi gelmesi lazım? Zina etmezler, içki içmezler deyince, Cümle emir kipinde değil geniş zaman kipinde gelmiş diye burada bir emir verilmediği sonucunu mu çıkaracağız? Emir sadece emir kipinden çıkmaz. Köleliğin yasaklanmış olduğuna dair açık bir hüküm; la yecuz (caiz değildur) arayanlar, ilahi hitabın tabiatına dair algılarını gözden geçirmelidirler.
Şu an baktığımızda, Kuranın gerek emir kipiyle, gerek olumsuzlama, gerek tavır alma ve çirkin gösterme, gerekse tehdit ve sakındırma yoluyla yasakladığı bir çok suç ve günah insanlıkta hala devam ediyor. Kuran, çeşitli yollarla yasaklamış olmasına rağmen, o gün tümüyle engel olamadığı gibi bugünde engel olamıyor. Buna bakarak, yani bunların hala sürmesine bakarak Kuranın bunları yasaklamadığı sonucunu mu çıkaracağız?
Kölelik de böyledir; olumsuz tavır takındığı, çirkin bulduğu ve böylece de kaldırdığı, men ettiği halde, kimilerine hala ayette geçen ifadelerle zor geldiği, sarp bir yokuşa sürülmek gibi algılandığı, yani akıntıya kürek çekmek olarak görüldüğü anlaşılıyor. Bunun için de tam olarak kaldırmadı; zamana bıraktı diyorlar. Oysa doğru olan şöyle demektir: Kaldırdı; fakat zaman ona direndi.
Bilakis sonraki gelenler uygulamadılar, savsakladılar, sürdürmediler. Sosyal yapı kölelik üzerine kuruluydu, her şey altüst olurdu değil; Siyasal yapı, kabile, devlet ve iktidar hatta giderek imparatorluk düzeni onun üzerine kuruluydu, iktidar ellerinden giderdi, rantın kaynağı kesilirdi
Bunun için Persin ve Romanın köleleri, cariyeleri, odalıkları, devşirmeleri daha kolay, daha tatlı geldi. Kaldırma kararını sürdürmek isteyeni, bunun için çalışanı ise bertaraf ederek, Kuranın başlattığı evrensel özgürlük çağrısını (fekk, tahrir) doğduğu topraklara gömdüler.
Şüphesiz bunu yapanlar sırf Allahın kararına karşı gelmek için bunu yapmış değillerdi. Çünkü Allahın böyle bir kararı olmadığını düşünüyorlardı. Daha doğrusu işlerine öyle geliyordu. Oysa Allahın böyle bir kararı veya iradesi olup olmadığını, sadece köle (raqabe) kelimesinin geçtiği yukarıdaki dokuz ayeti okuyarak bile hemen anlayabilirsiniz. Ama anlamak istemeyince anlaşılmıyor işte
Niyet bu olunca tıpkı Yahudilerin Yok ineğin rengini söylesin, yok açıkça bildirsin, yok tarif etsin demeleri gibi, Yok emir kipinde gelsin, yok açık açık emretsin, yasaktır, kaldırılmıştır, caiz değildir kelimelerini bizzat telaffuz etsin denilir durulur. Öye yandan da, Birbirinizi öldürmeyin, boğazına sarılmayın apaçık emri olmasına rağmen, mızrakların ucuna mushaf takılıp müslüman müslümanın kanını döker, boğazına sarılır.
Demek ki esas sorun bu değil. Türkçede bir söz var; leb demeden leblebiyi anlamak deriz. Bir küçük işaret yeter emri almak için; eğer niyetiniz emir almaksa
Şimdi çağımızın yeni Hz. Ömerlere şiddetle ihtiyacı vardır; aksi halde bayrak burçlara dikilmemiş olacak. Üzerinde fekku raqabe (kölenin zinciri kırılsın) tahriru reqabe (köleye özgürlük) yazılı o bayrağı düştüğü yerden kaldırma zamanı çoktan geldi de geçiyor. Asırlar oldu düştüğü yerde duruyor hala.