günümüzün müslüman geçinenlerinin günahtan saymadığı ama en büyük günahlardan olan durum.
şöyleki günümüz yandaş ve yalakaları araya her türlü tanıdığını sokarak makam sahibi oluyorlar. eee bir de o makamı hakeden kişi var. hah işte o kişinin hakkını yiyorsunuz dallamalar.
islam dinine inanılsın inanılmasın dünyanın yaşanılır bir yer olabilmesi için tek çözülmesi gereken olay. Bu kadar açık ve net. Her sorunu birebir karşılar. Ben insanları anomim olarak bile mutlu etmekten mutlu olan, hak meselesine kesinlikle önem veren biri olarak her değer vermeye kazık yemeyi gururma yediremiyorum artık. Biz mi enayiyiz yoksa insan hakkına/kul hakkına önem vermemizin sonucu mu bu merak ediyorum. Gerçekten iyi bir insan olmak istiyorsanız dini dayatma olarak değil kalbinizden gelerek, dinleri hor görerek değil kalbinizden gelerek ve karşıdaki insanlarında duygularını düşünerek hareket edin. Böyle bir durunda kibir bile yok olacaktır. insanlar kendilerini pozitif düşünmeye yoracak, yanlış anlaşılmaların dargınlığı bile olmayacaktir.
Bir müslümanın en çok koruması gerekendir. Lakin dikkat ediyorum da ateistim diyen adam buna daha çok özen gösteriyor. Kısacası; sizin Müslümanlığınız batsin.
konu açıldığında herkes asla yemem falan der ama gel gör ki bir paylaşım söz konusu olduğunda herkes kendi hakkının diğerlerinden fazla olduğunu düşünür ve en çoğunu almaya çalışır.
o yüzden kul hakkı konusunda hassasiyet taşıyanlar kendi haklarından biraz vazgeçerlerse kul hakkından uzak durmuş olabilirler çünkü insan hep kendine yontar, beyniniz de sizi haklı görür.
allahın kul hakkıyla karşıma gelmeyin dediğini unutmamak gerekir. Allah her şeye gucuyeten bir varlık olduğu için kul hakkını da affedebilir ama affetmem şeklinde kesin bir yargıyla bize yol gösteriyor. bu nedenle kimsenin hakkını yememek lâzım.
asla affedilmez "zan"edilen günahtır. fakat allah dilerse bu günahıda affeder. allahın asla affetmeyeceğini söylediği tek günah ise kendisine şirk koşulmasıdır.
"Şu kesin ki: Allah Kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama dilediği kimse hakkında bunun altındaki diğer günahları affeder." (nisa:116)
sevme sanatı'nda erich fromm, başarılı olmak için tanrı'yı sevin diyen papazlardan bahsediyor. diyor ki, tanrı'yı yanınızdan ayırmayın demek; tanrı'yla sevgi, adalet, hakikat içinde birleşin demek değil, tanrı'yı iş ortağı yapın demek. nasıl ki kutsal kitapta bahsi geçen insan sevgisinin yerini soğuk bir dürüstlük aldıysa, tanrı da evren limited ortaklığı'nın patronu yerini aldı. samimiyet azalıyor demeyeceğim, her şeyde olduğu gibi o da biçim değiştiriyor. selamün aleyküm diyen kişiye ya allah'ın selamına hürmeten ya da nezaket kuralına istinaden aleyküm selam dersin. müslüman ol ya da olma. ama iş bu haddi çoktan aştı, birer niyet okuyucusu haline geldik. selamı verenin, iyi dilekte bulunanın kim olduğuna; dilinin, dininin, ırkının ne olduğuna bakar olduk. o bizden değilciler türedikçe türedi. insan kırmayı, birer rutin haline getirdik. mevlana, oğluna ne diyordu? "eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen, fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma! çünkü bir insanı dostlukla anarsan, daima sevinç içinde olursun. işte o sevinç cennetin ta kendisidir." ya birine fena söylediysen? kelimeleri kınından yaralamak için çıkardıktan sonra taşınır mı sırtta o gönül kırıklığı? o yük, kamburlaştırmaz mı omuzlarını? tüm dinlerde yaratıcı, affedicidir. allah'a sığındığında için ferahtır, ama insan öyle değil. hakkını helal etmezse, o hak senle yaşar, senle ahireti görür. ondan sebep, kul hakkından korkarım.
neye yarar onca kötü söz, beddua, kin? için içini köreltmekten başka...