trafikte akıllı olduğunu zanneden şöförlerin emniyet şeridini kullanması mesela kul hakkını yemenin en dehşet örneklerindendir. kaç tane araba geçtin? o araçların içerisinde kaç tane insan vardı? ve kaçıyla buluşup helalleşeceksin?
kaç kilometre hızla gidiyordun? bin araç mı geçtin yoksa daha mı fazla? ya araçların içinde olan insanların dertleri?
babasının cenazesine giden bir adam iftara yetişmeye çalışan kadın ve erkekler? işte bunları düşünün de kul hakkı yemeyin.
kul hakkı büyük bir ağırlıktır üzerinizden atınız ve hiç yemeyiniz...
bu kelimeyi en çok müslümanlar telaffuz eder. en çok da müslümanlar kul hakkı yer. yasak ve en büyük günahlardan olduğu iddia edilir ama kuran'da kul hakkı yenmesini bazı yerlerde direk emreder bazı yerlerde ise kul hakkı yenmesine olanak sağlayıcı yollar gösterir.
çok ağır bir günahtır. şirk hariç her türlü günahı affedebilen allah bunu kesinlikle affetmez. hatta bildiğim kadarıyla şehilerin bile kul hakkından sorguya çekilecektir fakar onlar fedakarlıkları gereği elbette hesapları çetin olmayacaktır. suda şehit olan müslümanlar ise yani deniz muharebesinde şehid olanlar ise kul hakkından da hesaba çekilmeyecektir. fakat neden arada fark var pek fazla bilmiyorum açıkçası.
Göstermelik ibadet yapan sözde müslümanların en çok ihlal ettiği haktır. Yüce allah der ki " karşıma kul hakkıyla gelmeyin." iyi bir müslüman olmak için önce bunu kavramak gerek. Siyasete gelene kadar toplumsal ilişkilerde de bu çok sık karşılaşılan bir durumdur.
hani yatakta ekmek vs. yersin de annen "evladım yatakta yeme, yoksa sen uyurken sırtında gezer" der ya, işte o yiyecek aslında kul hakkıdır, yersen sırtında gezer.
sevme sanatı'nda erich fromm, başarılı olmak için tanrı'yı sevin diyen papazlardan bahsediyor. diyor ki, tanrı'yı yanınızdan ayırmayın demek; tanrı'yla sevgi, adalet, hakikat içinde birleşin demek değil, tanrı'yı iş ortağı yapın demek. nasıl ki kutsal kitapta bahsi geçen insan sevgisinin yerini soğuk bir dürüstlük aldıysa, tanrı da evren limited ortaklığı'nın patronu yerini aldı. samimiyet azalıyor demeyeceğim, her şeyde olduğu gibi o da biçim değiştiriyor. selamün aleyküm diyen kişiye ya allah'ın selamına hürmeten ya da nezaket kuralına istinaden aleyküm selam dersin. müslüman ol ya da olma. ama iş bu haddi çoktan aştı, birer niyet okuyucusu haline geldik. selamı verenin, iyi dilekte bulunanın kim olduğuna; dilinin, dininin, ırkının ne olduğuna bakar olduk. o bizden değilciler türedikçe türedi. insan kırmayı, birer rutin haline getirdik. mevlana, oğluna ne diyordu? "eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen, fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma! çünkü bir insanı dostlukla anarsan, daima sevinç içinde olursun. işte o sevinç cennetin ta kendisidir." ya birine fena söylediysen? kelimeleri kınından yaralamak için çıkardıktan sonra taşınır mı sırtta o gönül kırıklığı? o yük, kamburlaştırmaz mı omuzlarını? tüm dinlerde yaratıcı, affedicidir. allah'a sığındığında için ferahtır, ama insan öyle değil. hakkını helal etmezse, o hak senle yaşar, senle ahireti görür. ondan sebep, kul hakkından korkarım.
neye yarar onca kötü söz, beddua, kin? için içini köreltmekten başka...