kuantum biyoloji

entry2 galeri0
    1.
  1. Roger Penrose'un Kralın Yeni Usu adlı kitabında ortaya attığı "beyin kuantum fiziği yasalarına dayanarak çalışır ve gerçekte bir kuantum bilgisayarıdır" tezine dayanarak oluşturulan alt bilimdalı

    Araştırmalar, kuantum biyolojisi hakkında çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor, vücudumuzun enerji alanı keşfediliyor.

    Canlıların ışık yaydığını belirleyen bilim insanları, ayrıca bunların sinyaller taşıdığı kanısında.

    insan vücudundan ışık çıkıyor, bir başka deyişle bedenimiz parlıyor.

    Önceki yıllarda çok sayıda araştırmacı, bitki tohumlarından meyve sineklerine canlıların ışık yaydığını belirlemişti.

    Japonya’nın Tohoku Teknoloji Enstitüsü’nden Dr. Masaki Kobayashi ve meslektaşları, yoğunluğu çok az olduğu için göremediğimiz bu ışığı çok hassas kameralarla görüntüledi.

    Bilim insanları zarar görmüş dokulardan daha fazla ışık çıktığını tespit etti.

    Dr. Kobayashi ve ekibinin araştırmasına göre, tümör hücrelerinin ışık yoğunluğu çevrelerindeki sağlıklı dokununkinden dört kat fazla.

    Almanya’da bulunan Uluslararası Biyofizik Enstitüsü’nün başkanlığını yapan Prof. Fritz-Albert Popp, 1980’li yıllarda yaptığı deneylerin ardından hücrelerin “biyofoton” olarak adlandırdığı ışıkla iletişim kurduğunu öne sürmüştü. O günden beri dünya çapında birçok araştırmacı bu konuya eğildi.

    Yaklaşık üç yıl önce, ABD’nin Rush Üniversitesi Tıp Merkezi’nden bilim insanları çok çarpıcı bulgular elde etti. Araştırma sonuçları insan hücrelerinin fotonlarla iletişim kurduğunu gösteriyordu.

    Işık, foton adı verilen enerji paketlerinden oluşuyor, 100 Watt’lık bir ampulden saniyede milyarlarca foton çıkıyor. Bir ampulden çıkan ışık çok düzensiz ama biyofotonların teknik lazerden bile daha ahenkli (eşevreli) olduğu belirtiliyor.

    Daha önce Prof. Popp ile çalışan biyofizikçi Dr. Beverly Rubik, kanser hastalarının dokularını inceleyen bilim insanlarının, ışığın ahenginde bozulmalar olduğunu tespit ettiklerini ifade ediyor.

    Dr. Rubik şöyle söylüyor:

    “Biyofoton alanı kavramının, organizmadaki daha derin bir alanın göstergesi olduğunu düşünüyorum. Bir organizma öldüğünde ani bir ışık boşalması oluyor.”

    The Journal of Alternative and Complementary Medicine’da yayımlanan makalesinde şu sözlere yer veriyor:

    “insanın tam bir bilimsel modeli, uzay-zaman, madde-enerjinin ötesinde unsurlar ve çok boyutlu geometri ya da başka yeni kavramlar gerektirebilir.”

    Araştırmaları, Amerika Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından desteklenen Dr. Beverly Rubik, ahenkli ışığın canlılar arasında da sinyal taşıdığı kanısında.

    Bilim insanlarını hayrete düşüren, akıllara durgunluk veren bir olaya, kuantum dolaşıklığına işaret ediyor:

    “Parçacıklar (fotonlar, elektronlar...), bir kere bağlantıya girip daha sonra birbirlerinden ayrılırlarsa, evrenin iki zıt ucunda olsalar bile ilişkili kalıyorlar.”

    Aralarında telepati varmış gibi birini etkileyen diğerini de etkiliyor, arada koca bir galaksi de olsa diğeri anında tepki veriyor.

    Minnesota Üniversitesi’nden fizik profesörü James Kakalios, Kuantum Mekaniğinin Hayret Veren Hikâyesi adlı kitabında, kuantum dolaşıklığını, aralarında özel bir bağ olan ikiz kardeşlere benzetiyor.

    Araştırmacılar bitkilerin ışık enerjisi kullanarak organik bileşikler ürettiği fotosentez olayında kuantum etkilerinin kesin teorik kanıtlarına göre;

    bitki hücrelerinde ışık toplayan makromoleküller klasik fizikle açıklanamayan ancak kuantum fiziğine ait fiziksel kavramlarla açıklanan moleküler titreşimlerin avantajını kullanarak enerjiyi aktarabilmektedir.

    Yunanistan’daki Fleming Enstitüsü'nden Luca Turin de BBC'ye şunları söyledi:

    “Açıkça kuantum sınırlarında olan üç bölge var. Bu üç şey… kuantum mekaniğinin biyoloji hakkında bir şey söyleyemeyeceği fikrini çürütüyor.”

    Bu üçünün en belirgin olanı fotosentez, yani bitkilerin ve bazı bakterilerin gün ışığından faydalanarak ihtiyaçları olan besinleri ürettiği, son derece kullanışlı olan işlem. Fotosentezde "süper-pozisyon" denen durumu, yani aynı anda birden fazla yerde bulunabilmek durumuyla karşılaşılmakta. işleme yakından bakıldığında birçok küçük enerji paketlerinin aynı anda mümkün olan tüm yollardan geçerek en kazançlı olanında karar kıldıkları görülüyor.

    “Biyoloji bu sinsi yöntemleri ılık ve ıslak bir ortamda kullanıp hala süper pozisyonu koruyabiliyor. Nasıl yaptığını ise hala bilemiyoruz.” diyor Glasgow Üniversitesinden Richard Codgell BBC’ye.

    Sürprizler bitkilerle sınırlı kalmayabilir; hayvanların da bu tarz hilelere başvurduğuna dair sağlam ipuçları var: ülkeleri, kıtaları geçen ve hatta kutuptan kutba uçan kuşların yön bulma yetenekleri de merak uyandırıcı bir davranış modeli sunuyor.

    Deneyler Avrupa Kızılgerdanları'nın göç yönlerini ışığın belli renklerine göre belirlediğini ve çok zayıf radyo dalgalarının bu yön duygusunu bozabileceğini gösterdi. Biyologların kuşların hücrelerinde taşıdıklarına inandıkları biyolojik pusulayı hiçbirinin bozamaması gerekirdi.

    Dolanımın kuantum etkisi ise daha da mantıklı. Kuantum kuralları altında, “dolanık” çift parçacıkların birbirinden ne kadar uzağa düşmüş olurlarsa olsunlar, birbirlerinin ne yaptığını "biliyorlar" ve hatta birbirlerine ışıktan daha hızlı bilgi aktarımı yapabiliyorlar.

    Deneyler kuşların gözlerindeki her bir molekülde bu durumun gözlendiğini gösteriyor ve Londra Üniversitesinden John Morton kuşların bunu nasıl algıladığının hala garip olduğunu söylüyor.

    “Bunu… pilotların da kullandığı ‘uyarı göstergesi’ olarak düşünebilirsiniz, gördükleri manyetik alanın görüntüsüyle çevrelerinin görüntüsünü birleştiriyorlar” diyor.

    Bu fikir hala tartışmalı; tıpkı burnunuzun da birazcık kuantum biyolojisi kullanıyor olması fikrinin tartışmalı olması gibi. Çoğu koku araştırmacısı koku alma duyumuzun yalnızca koku moleküllerinin burnumuzdaki reseptörlere uyumluluğu ile çalıştığını söylüyor. Ama Dr. Turin koku moleküllerinin titreşim ve salınımlarının etkili olduğunu düşünüyor – tünelleme olarak bilinen bir kuantum etkisi.
    Bu fikir elektronların burunlarımızdaki reseptörlerin bir yanlarından kaybolup diğer yanlarında belirdiğini ve bu işlem sırasında geride bir parça enerji bıraktığını söylüyor.

    PLoS One’da yayınlanan bir makaleye göre insanların titreşimleri farklı ama şekilleri aynı olan iki molekülü ayırt edebiliyorlar; yani molekül şekli koku almada etkili olan tek faktör değil. Araştırmacıları bu projeye çeken şey ise doğada bilmediğimiz ne kadar kuantum hilesi olabileceği.

    **********************************************

    inancın Biyolojisi kitabının yazarı Bruce H. Lipton, uzun bir uçak yolculuğu sırasında "Evrensel Şifre: Doğanın Dili Olarak Kuantum Fiziği" (Pagels, 1982) isimli kitabı okurken kuantum fiziğinin biyoloji ile ilişkisini kavrar ve günümüz biyologlarının bunu görmezden geldiklerini farkeder.

    Ona göre biyologlar, biyolojiyi Newton'un modası geçmiş fiziksel dünyasına göre anlamaya çalışıyorlardı ve Einstein'ın görünmez dünyasıyla ilgilenmiyorlardı. Maddenin aynı anda parça ve dalga olarak tanımlanabilmesi, doğrudan boşluklarla birbirlerinden ayrılan farklı fiziksel nesnelerin olduğu bir evrende yaşamadığımız sonucunu ortaya çıkardı ve bu anlayışın biyolojiye de uyarlanması gerekiyordu.

    Tıpçılar da kuantum fiziğinin bulunuşundan sonra bile vücudu Newton prensiplerine göre hareket eden bir fiziksel makine olarak görme eğilimini sürdürdüler. Örneğin, hormonlar, sitokinler, büyüme faktörleri, tümör önleyicileri gibi kimyasal sinyallerin mekanizmalarının araştırılması doğal iyileşme gibi paranormal olayları açıklamaya yetmiyordu, yaşayan organizmalar ölçülmeyi reddediyordu.

    Newton fiziğine göre alıcı IMP'lere bağlanan sinyal sadece bir molekül (madde) olabilirdi fakat zamanla bu durumun geçerliliği de kayboldu. Çünkü kuantum fiziğine göre bu alıcılar enerji sinyallerine de cevap vermekteydiler ve elektromanyetik alanların da hücre fizyolojisi üzerinde etkileri olduğu bulunmuştur.

    Kuantum fiziğinin gösterdiği gibi madde ve enerji karışmış durumdaysa, zihin (enerji) ve vücut (madde) da benzer şekilde bağlıdır.

    Maddesel olmayan zihin, fiziksel vücudumuzu etkiler, yani zihnin enerjisi olan düşünceler vücudun fizyolojisinin fiziksel beyin tarafından kontrolünü etkileyebilir.

    Lipton böylece, kitabın adının neden inancın Biyolojisi olduğuna da açıklamış:

    Çevresel uyarılara verdiğimiz tepkiler, algılarımız tarafından kontrol ediliyor ve bu yönetici algılara inanç adı veriliyor. inançların da biyolojimizi kontrol edebildiği düşünülünce inancın Biyolojisi kavramı da anlaşılmış oluyor.

    Enerji sinyallerine de tepki verebilen IMPler ve hücreler sayesinde biyolojimiz de etkileniyor.

    Fakat öğrenilmiş algılarımızın tümü her zaman doğru değildir. En çok bilinen ve sıklıkla verilen bir örnek olarak placebo etkisi gösterilebilir. Bazen insanlar ilaç kullandıklarına inandıklarında iyileşirler ve bu durumun bazı ameliyatlarda bile işe yaradığı gözlenebilir.

    Eğer tıp doktorları bu etkiyi tam olarak nasıl kullanabileceklerini öğrenirlerse hastalıkların tedavisinde etkili, yan etkisiz bir yöntem olarak kullanılabilir (reçeteli ilaçların yan etkilerinin Amerikada her yıl 300000 kişinin ölümüne yol açtığı görülmektedir (iatrojenik hastalık)). Özellikle astım, Parkinson, depresyon söz konusu olduğunda zihinin pozitif düşüncelerle sağlığı etkileyebildiği ve belirli bir iyileşme sağlanabildiği gözlenmiştir.

    Fakat tersi bir durumda zihin negatif düşüncelerle meşgul oldıuğunda sağlığa zarar da verebilir (nosebo etkisi).

    Tüm bu etkilere kitapta "algı etkisi" ya da "inanç etkisi" deniliyor ve özetle genetik planlarımızı değiştiremesek bile zihinlerimizi değiştirebileceğimiz sonucu ortaya çıkıyor.

    Bu da hayatımızı aslında genlerimizin değil inançlarımızın kontrol ettiği anlamına geliyor. Bu yüzden klasik biyojiye kuantum fiziğinin kattığı öngörüler, sağlık ve hastalık konusunda yeni araştırmaları gerektiriyor.

    Lipton'a göre disiplinler arası araştırmalarla, doğanın yasaları ile uyumlu olan yeni ve sağlıklı bir hekimlik sistemi oluşturulabilmeli ve kuantum fiziğinin bulguları ile biyotıp bilimi birleşip bir kuantum biyolojik devrim yapılmalıdır.

    Kısaca, vücudumuzu ve zihnimizi, genler tarafından yönlendirilen hormonlar ve sinirsel iletkenler kontrol etmiyor; aksine, inançlarımız vücudumuzu, zihnimizi ve dolayısıyla yaşamlarımızı kontrol ediyor.

    Düşüncelerin belli frekansları yaydığı ve farklı duyguların farklı frekans boylarına sahip olduğu görüşü, kuantum odaklı beyin yaklaşımında artık sıkça bahsedilen bir konu.

    Sonuç olarak bilinçli bir zihin kalıtımdan da çevreden de üstün oluyor ve Lipton, hücrelerin sadece yaşam mekanizmalarınının aynı zamanda nasıl daha zengin ve dolu dolu bir yaşam geçirebileceğimizi öğretebileceğine inanıyor.

    Çünkü biz kendimizi birey olarak düşünebiliriz fakat 50 trilyon vatandaştan oluşan dayanışma içindeki bir toplumuz.

    Ayrıca Lipton, bu inanışı bir adım daha ileri götürerek dünya ve üzerindeki tüm türlerin birbirleriyle etkileşim içinde yaşadığı bir süperorganizma olduğunu söyleyen Gaia hipotezine de inanıyor.

    Genetik mühendisliğinin dünyanın dengesini bozmasıyla bu süperorganizmanın da dengesini bozduğunu söyleyen Lipton, insanların modern bilimle doğayı anlamaya çalışmak yerine onu kontrol edip yönetebilmeyi amaç edindiğini düşünüyor. Doğru söze ne hacet?

    Özetlemek gerekirse, Lipton, çevrenin ve bizim çevreyi algılayışımızın, hücre zarındaki IMPler aracılığıyla (sadece fiziksel moleküllerle değil, ayrıca düşünceler olan enerji sinyalleriyle) hücrelerimizin tepkilerini kontrol edebileceğini söylüyor.

    Bu anlayışa göre genlerimiz her zaman kaderimizi belirlemiyor, kaderimizi asıl belirleyen bizim algılarımız yani inançlarımız. Daha önce de bahsedildiği üzere bu algılar her zaman doğru olmayabilir ve yanlış algılamalarla sağlığımızı tehdit edecek etkiler oluşturabiliriz.

    Sürekli stres ve korku içinde yaşayarak gelişemeyiz ve gelişemeyen bir organizma da zararlara açık hale gelir. Tabi ki bilinçli bir zihin ile bunu değiştirmek elimizde.

    Kısaca hücrelerden çıkaracağımız daha çok ders var gibi görünüyor.

    **********************************************

    Görünmez kuantum dalgalar herbirimizden yayılmakta ve tüm diğer organizmaların içine sızmaktadır. Aynı zamanda her birimiz, kendi oluşumumuzun içerisine karışmış her diğer organizmanın dalgasına da sahiptir…

    Bu olağanüstü yeni keşif, aslında dalga etkileşimlerinden (bedenlerin buluştuğu yerde) oluşan yerel olmayan (non-local) kuantum alan içerisindeki her bir yaşayan varlığı pozisyonlandırmaktadır.

    Bu nedenle her bir kişi birbiriyle yalnızca empatik bir ilişkide değil; birbine karışıktır.

    Nörobilim, kuantum biyoloji ve kuantum fizik şimdi bedenlerimizin yalnızca biyokimyasal sistemler değil; sofistike yankı yapan sistemler olduğunu gözler önüne sermek için yakınlaşmaya başlıyorlar.

    Bu yeni keşifler zamansız bağlantılı bilincin bir formunun fiziksel-bilimsel temele sahip olduğunu gösteriyor.

    O daha da fazlası, belirli ruhani veya ortak TEK’liğin transandantal hallerinin yeni bilimsel paradigma içinde mantıklı bir temele sahip olduğunu ispatlıyor.
    0 ...
  2. 2.
  3. biyolojik problemlerin çözümünde kuantum mekaniği ve teorik kimya uygulamalarından faydalanan bir dal, ya da birliktelik.

    gerçeklik, bir anlamda temel yaşam süreçlerini kapsar. bir ihtimalle de bu proses tanımı kuantum mekaniğinden türeyen tanımlamalarla birleştirilebilirdir ve birleştirilmek zorundadır da aslında. çünkü biyoloji bilimcilerinin ve kuantum fizikçilerinin metodları tek başlarına doğayı anlamada ve onun hikayesini açıklamada yeterli olmuyor. işte bu yüzden de biyoloji ve kuantum mekaniği iş birliği içinde olmak zorundadır. bu ikili yaklaşım hem kuantum mekaniğinin temel özelliklerini açıklayıp hem de kuantum mekaniğinin yalnız kaldığı yerde biyolojik sistemlerin daha efektif bir şekilde işleyebileceği önerisini sunar. öneri klasik ortodoks bilimden ayrılıp doğanın genel fenomenlerinin tüm doğal fenomenlerin altında yatan yaşam süreci olduğunu söyler ve kuantum alanını temelde açıklamaya çalışır.

    kuantum mekaniksel/biyolojiksel düalizm düşüncesi bir bakıma kuantum mekaniğindeki dalga-parçacık düalizmine benzer. doğal fenomenlere karşı bu yaklaşım, doğa ile uğraşan kuantum mekaniğinin istatistiksel ifadelerinin avantajlarını ve dezavantajlarını açık bir şekilde gösterir. yani basit bir ilişkilendirme yapacak olursak; kuantum teorisi kantitatif tanımlamalar sunan bir istatistiksel mekanik iken, proses tipi tanımlamalar her bir atomun karakteristiğini içeren açıklamalardır. bu yüzden fizik laboratuvarlarında araştırılmaya uygun sistemlere uygulanan bu yaklaşımın biyolojiksel sistem olaylarını açıklamada kullanılması uygun olmaz. biyolojik süreçlerin herhangi bir ölçüm türü ve hazırlık prosedürü açısından tamamen karakterize edilemeyen kendine özgü bir değişkenliği vardır. biyolojik bir sisteme kesin bir kuantum mekaniksel açıklama getirmek ya da onun özellikleri hakkında bu şekilde yüksek doğrulukta bir öngörüde bulunmak imkansızdır.

    kuantum mekaniği mevcut fenomenler ile ilgili bütün bağlantıların kuantum ölçüm teorisi yolu ile gitmek zorunda olduğu fikri etrafında şekillendirilmiş bir teoridir. bu yüzden ilgili sistemin içerisinde tam olarak ne gerçekleştiği hakkında teknik anlamda doğru bir yorum yapmamızı zorlaştırır. bu durum kesin tanımlamalarla ilişkileri olan ilkesel zorluklardan kaçınan basit bir tanımlamanın olduğu durumda süreç açısından biyolojiksel tanımlamalarda fazla bir problem yaratmaz.

    pratikte kuantum mekaniği ve biyoloji birlikte çalışan ve birbirbirini tamamlayan bir yapıya sahiptir. biyoloji, biyolojik fenomenleri izah edebilmek için fizik ve kimyanın çıktılarını kullanır ve böylece bu fenomenleri belli derecede bir kantitaif doğrulukta açıklar. yine de kuantum mekaniğinin hassasiyet veya kesinlik, biyolojininse süreç odaklı olduğu gerçeğinin hala devam etmesi bir yerde bu iki farklı bakış açısının gayesinin birbirleriyle uyumsuz olduğunu da gösterir.

    iki tarafın terimsel yaklaşımları da farklıdır. bunları şu şekilde karşılaştırabiliriz:

    "kuantum alt sistemi" ve "kuantum durum vektörü ile tanımlanabilir" ifadeleri biyolojide "sinyal" ya da "form" şekline,
    "parçacık türü" "sinyal/form türü"ne,
    "spesifik bir olasılığı temsil eden kuantum durum vektörü" "spesifik bir olasılığı temsil eden sinyal"e,
    "durum vektörünün çöküşü" "karar süreci"ne,
    "alt sistemi tespit eden ölçüm aletleri" "sinyali tespit eden ve ayarlayan yapılar"a dönüşür.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük