krotki film o zabijaniu

entry10 galeri0 video2
    10.
  1. 9.
  2. (bkz: öldürme üzerine küçük bir film)

    --spoiler--

    bu aralar izlediğim en güzel filmlerden birisidir. ölümün bünyede bıraktığı his, iliklerinize kadar işliyor. cinayet işlerken yaptığından tiksinsede, aslında karakter ruhen solmuş bir kişilik. ama ölüm yaklaştığında, aslında hayata olan bağlarını kopartmak istemeyişini çok iyi hissettiriyor film. bir idam mahkumunun son günü'nü akla getiriyor birazda. tabi kitaptaki karakterin neden yargılandığını bilmiyoruz, ikisini suçları farklı ama akıbetleri aynı, bu filmi izleyince o kitabı okumuş gibi oldum biraz.

    --spoiler--

    ayrıca gerçekliğe dayalı filmleri seviyorsanız bu filmde oldukça güzel (bkz: 4 luni, 3 saptamani si 2 zile)
    1 ...
  3. 8.
  4. korkunç bir derinliği müziğinin hissettirdiklerinden sonra hiçbir zaman izlemeye cesaret edemeyeceğim film.

    1 ...
  5. 7.
  6. öldürmenin kolay, ölmeninse çok zor olduğunu göze sokan siyah bir film.
    ve ölmek üzere olan herkes mahzun olurmuş..
    1 ...
  7. 6.
  8. filmde yesil filtre kullanilmistir. idam sahnesi ve oldurme sahnesi en katlanilmaz sahnelerdir.

    (bkz: öldürmeyeceksin) (bkz: on emir)
    1 ...
  9. 5.
  10. dekalog'un en güzel iki filminden birisidir.

    --spoiler--
    krotki film o zabijaniu, polonyalı yönetmen krzysztof kieslowski’nin on emir’den yola çıkarak çektiği on kısa filminden bir tanesiyken çok

    beğenilmiş ve uzun metrajı da çekilmiş bir filmdir. film yayınlandığı dönemde çok ilgi çekmiş ve ödülleri de toplamıştır. şiddeti salt biçimde

    beyaz perdeye aktarış tarzıyla film hem beğenilmiş hem de eleştirilmiştir. filmde asosyal görünümlü bir gencin başlarda anlamsız gelen

    cinayeti ve kişisel benliğini toplumsal benlikten ayırabilme çabası, özgür düşüncelere sahip bir avukatın gencin davasına müdahil olması fakat

    onu idamdan kurtaramaması anlatılıyor. bu kısa özete rağmen film barındırdığı sahnelerdeki ufak ayrıntılar ve alt metninde yoğun bir anlam

    taşıyor. bu yönüyle izlediğimizde karşımıza daha anlamlı, mesaj kaygısı güden, az zamanda çok ve büyük işler başaran bir film çıkıyor.

    on emir’i hepimiz duymuşuzdur neredeyse, insanın insan olması için gereken bir sürü fundamental özellik varken bunu on temel öğeye

    indirger bu kutsal metin. on emir’in en meşhur olanı ise öldürme üzerinedir. zira tüm kutsal metinler gibi on emir de yaşamın dokunulmazlığı

    ve bu dokunulmazlığın tek sahibinin tanrı olduğu gerçeğini benimser. filmde işlenen temel konu ise insanın tanrısal güce boyun eğmemesi hatta

    o güce özenip tanrısallaşmasıdır. filmi daha iyi analiz etmemiz için karakterleri daha yakından tanımamız gerekir. katilimizin adı jacek

    lazar’dır. asosyal davranışları olan, anlaşılması güç bir adamdır, hatta cinayeti işleme sebebini anlamak için filmin sonuna varmak gerekir.

    film boyunca tuhaf davranışlar sergiler; yanında bir genç pataklanır ama o seyretmekle kalır, yanında tuvaletini yapan gence tokat atar ve

    yere düşürür, köprüden bir taşı aşağıda akan trafiği göre göre umursamaz bir halde atar ve benzeri. fakat bu davranışlarının nedeni sonradan

    öğreneceğimiz çok sevdiği kardeşinin bir bakıma kendi kusurundan dolayı vefat etmesidir. avukat piotr balicki ise daha yeni avuaktlık sınavını

    geçmiş, geleceğine umutla bakan biridir. kendini jacek’e yakın hissetmesinin nedeni ise cinayetin işlendiği gün aynı kafede olmalarına rağmen

    bunu farkedememesi, bu yüzden kendini de suçlu hissetmesidir. davadan sonra savcının yanına gidip daha tecrübeli bir avuaktın davanın sonucunu

    değiştirip değiştiremeyeceğini sorması ve vicdanen kendini rahatlatmaya çalışması da bu yüzdendir. maktulumüz waldemar rekowski ise taksicilik

    yapan orta yaşlı bir adamdır. 1980’lerde varşova'da taksicilikten iyi para kazanılmasına rağmen kendisi kumar da oynamaktadır, iyi de

    kazanmaktadır. bu kendisinin para düşkünü olduğunu gösterir. ölmeden önceki son sözleri de hayatının para üzerine olduğudur. aksi bir

    kişiliktir kendisi, somurtkandır ve kedilerden nefret eder. i̇nsanları da kediye benzetir, onlardan da bu nedenle nefret eder, hatta filmin

    bir sahnesinde başıboş bir köpeği beslediğini görürüz, bunun nedeni de kedilerdir kanımca. para ile her şeyi elde edebileceğini düşünür fakat

    hoşlandığı genç kızın birlikte dolaşma teklifine hayır demesi bu düşüncesinde yanıldığını gösterir. bu aksi adamın maktul olarak seçilmesi

    yönetmenin seyirciye bir mesajıdır zannımca. zira bu cinayeti izleyen seyirci iğrense bile çok üzüldüğü söylenemez çünkü taksicinin hal ve

    hareketleri bir nevi cinayeti seyircinin bilinçaltında meşrulaştırır. bununla birlikte film bazı tesadüfleri içinde barındırır; jacek’in

    cinayet öncesi uğradığı kafede piotr’un bulunması, waldemar’ın hoşlandığı kızın jacek ile tanıdık olması hatta ilişkilerinin olması gibi.

    böyle söyleyince jacek’in waldemar’ı kasten öldürdüğü düşünülebilir fakat öyle değildir, jacek o gün birini öldürecektir, bunu planlamıştır

    fakat maktulü rastgele seçecektir. maktulün waldemar olması ise tamamen tesadüftür. çok konuşulan cinayet sahnesine gelince, ustaca çekilmiş

    bir sahnedir. jacek’in amatörlüğünü gözler önüne serer. i̇pi boynuna geçirip nefesini keseserek bir dakikada öldürebilecekken ancak beş

    dakikalık bir süre sonunca maktulümüz kaybeder hayatını. bunda maktule acı çektirme amacından ziyade jacek’in amatörlüğü başrol oynar. bir

    yandan başladığı işi yarım bırakmaz jacek, cinayeti işler ama öbür yandan bundan iğrenir ve maktulün suratını bir bezle kapatır. yönetmen

    filmde demagojiyi kullanmamaya özen göstermiş zira muadili filmlerde idam sahnelerinde üzülüyorken ya da seviniyorken seyirci burada üzülme

    veya sevinmeden ziyade ölümü hissediyor. i̇dam sahnesinin öncesi de dikkate değer. piotr’un jacek’le sohbeti ve jacek’in vicdan azabı.

    kardeşinin ölümünden kendini suçlu tutması bana kalırsa idamına giden yolun başlangıcıdır. aslında jacek korkak biridir, intihar edemez fakat

    birini öldürmek cazip gelir çünkü bilir ki sonunda bu cinayet kendi idamının da yolunu açacaktır. cinayet akabininde taksiye binmesi ve

    radyoda çalan korkak aslan temalı parçadan sonra radyoyu fırlatması da bu yüzdendir. mary’nin yokluğuna neden olmaktan dolayı asla kendini

    affedemez ama intihar edecek kadar da cesur değildir kısacası ve bu cinayet de dolaylı olarak kendi intiharıdır. ölüm korkusunu idam

    sahnesinde çok güzel yansıtmıştır kieslowski, seyirciye muhakeme etme fırsatı vermemiştir, jacek haklı mı haksız mı diye düşünmez seyirci,

    önemli olan jacek’in ölümüdür. jacek’in asıl korkusunun gün ışığına çıkmasını net bir şekilde betimlemiştir. filmin başında çocuklar

    tarafından asılan kedinin ölümü çocuklar için bir oyundan öteye gitmezken, idam ile dışkının dışarı çıkması hayatın sonlandığını ve jacek’in

    bir daha nefes alamayacağını dimağlara unutulmaz bir şekilde mıhlar.

    yönetmen filmde tanrının seçimleriyle insanın seçimleri arasındaki farkı da çok güzel işlemiştir. zira tanrı, büyük kutsal güç

    “öldürmeyeceksin!” demiştir, biz insanlarsa nedenli nedensiz yere öldürebilmişizdir. teolojik olarak bakıldığında tanrının bize biçtiği

    rollerin dışına çıkbildiğimiz, fakat bunun da sonunun pek güzel olmadığı işlenmiş filmin alt metninde. son olaraksa piotr’un avukatlık

    sınavındaki alıntısından bahsetmek elzemdir: “ habil’den yana hiç bir ceza suçu engelleyememiştir.” burada ise derin bir devlet eleştirisi söz

    konusudur. cezanın asla suçu durduramayacağı, ki bu idam olsa bile değişmeyecektir sonuç, böylece devletin de suçlu olacağını anlatır bu söz

    bize. burada kieslowskinin öngörme yeteneğiyle karşılaşırız, zira filmin çekildiği yıllarda popüler olan idam cezası günümüzde devletlerin bir

    ayıbıdır. fakat burada bir eksiklik dikkatimi çekiyor, cezanın caydırıcılığı konusundaki negatif yorum söz konusuyken, problemin çözümüne de

    bir katkıda bulunulmamıştır, zannımca bunun nedeni de suçun her daim var olacağıdır ve önlenemez olmasıdır. fıtratımız gereği suç işleriz

    düşüncesi hakimdir burada. sonuç olarak seksen dakikalık bu filmde kieslowski bize çok şey anlatmıştır, tanrının buyruklarını sorgulatmış, suç

    ve ceza üzerine dostoyevski tarzı bir görsel açılım getirmiş, sonunda ölümün soğuk nefesini ensemizde hissetmemizi sağlamıştır. teşekkürler

    kieslowski.

    --spoiler--

    yazı şahsıma aittir. kusurumuz varsa affola.
    5 ...
  11. 4.
  12. öldürme ve idam sahnesiyle aklımı kaçırtacak duruma getiren, çok çarpıcı, çok gerçek Kieslowski filmi. aklıma suç ve ceza'yı, raskolnikov'u ayrıca truman capote'un in cold blood'ındaki perry'i getirmiştir. çünkü orda da perry her ne kadar adam öldürmüş de olsa, idamına üzülmüştüm. izlenmeli. muazzam bir film. haneke sertliğinde.
    2 ...
  13. 3.
  14. Degalog serisinin 5. filmi. Sinema tarihinin en uzun cinayet sahnesine sahiptir. Ayrıca filmde yeşilimsi ve basık bir hava vardır ve bu havayı yaratmak içinde özel bir filtre kullanılmıştır.
    1 ...
  15. 2.
  16. bir film ne kadar moral bozucu ve iç karartıcı olabilir sorusunun cevabı. üstad kieslowski'nin klasik çekimleri ile bezenmiş müthiş bir hikaye. bir buçuk saatten kısa bir sürede bu kadar çok şey başka nasıl bu kadar güzel anlatılabilirdi ki. * *
    0 ...
  17. 1.
  18. bir filmde atmosfer nasıl yaratılır sorusunun cevabı, kieslowski'nin dünya sinema tarihine eşsiz armağanı.

    kieslowski burada sevgili izleyici, sen neredesin?
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük