1.
bir filmde atmosfer nasıl yaratılır sorusunun cevabı, kieslowski 'nin dünya sinema tarihine eşsiz armağanı.
kieslowski burada sevgili izleyici, sen neredesin?
2.
bir film ne kadar moral bozucu ve iç karartıcı olabilir sorusunun cevabı. üstad kieslowski'nin klasik çekimleri ile bezenmiş müthiş bir hikaye. bir buçuk saatten kısa bir sürede bu kadar çok şey başka nasıl bu kadar güzel anlatılabilirdi ki. * *
3.
Degalog serisinin 5. filmi. Sinema tarihinin en uzun cinayet sahnesine sahiptir. Ayrıca filmde yeşilimsi ve basık bir hava vardır ve bu havayı yaratmak içinde özel bir filtre kullanılmıştır.
5.
dekalog 'un en güzel iki filminden birisidir.
--spoiler --
krotki film o zabijaniu, polonyalı yönetmen krzysztof kieslowski nin on emir den yola çıkarak çektiği on kısa filminden bir tanesiyken çok
beğenilmiş ve uzun metrajı da çekilmiş bir filmdir. film yayınlandığı dönemde çok ilgi çekmiş ve ödülleri de toplamıştır. şiddeti salt biçimde
beyaz perdeye aktarış tarzıyla film hem beğenilmiş hem de eleştirilmiştir. filmde asosyal görünümlü bir gencin başlarda anlamsız gelen
cinayeti ve kişisel benliğini toplumsal benlikten ayırabilme çabası, özgür düşüncelere sahip bir avukatın gencin davasına müdahil olması fakat
onu idamdan kurtaramaması anlatılıyor. bu kısa özete rağmen film barındırdığı sahnelerdeki ufak ayrıntılar ve alt metninde yoğun bir anlam
taşıyor. bu yönüyle izlediğimizde karşımıza daha anlamlı, mesaj kaygısı güden, az zamanda çok ve büyük işler başaran bir film çıkıyor.
on emir i hepimiz duymuşuzdur neredeyse, insanın insan olması için gereken bir sürü fundamental özellik varken bunu on temel öğeye
indirger bu kutsal metin. on emir in en meşhur olanı ise öldürme üzerinedir. zira tüm kutsal metinler gibi on emir de yaşamın dokunulmazlığı
ve bu dokunulmazlığın tek sahibinin tanrı olduğu gerçeğini benimser. filmde işlenen temel konu ise insanın tanrısal güce boyun eğmemesi hatta
o güce özenip tanrısallaşmasıdır. filmi daha iyi analiz etmemiz için karakterleri daha yakından tanımamız gerekir. katilimizin adı jacek
lazar dır. asosyal davranışları olan, anlaşılması güç bir adamdır, hatta cinayeti işleme sebebini anlamak için filmin sonuna varmak gerekir.
film boyunca tuhaf davranışlar sergiler; yanında bir genç pataklanır ama o seyretmekle kalır, yanında tuvaletini yapan gence tokat atar ve
yere düşürür, köprüden bir taşı aşağıda akan trafiği göre göre umursamaz bir halde atar ve benzeri. fakat bu davranışlarının nedeni sonradan
öğreneceğimiz çok sevdiği kardeşinin bir bakıma kendi kusurundan dolayı vefat etmesidir. avukat piotr balicki ise daha yeni avuaktlık sınavını
geçmiş, geleceğine umutla bakan biridir. kendini jaceke yakın hissetmesinin nedeni ise cinayetin işlendiği gün aynı kafede olmalarına rağmen
bunu farkedememesi, bu yüzden kendini de suçlu hissetmesidir. davadan sonra savcının yanına gidip daha tecrübeli bir avuaktın davanın sonucunu
değiştirip değiştiremeyeceğini sorması ve vicdanen kendini rahatlatmaya çalışması da bu yüzdendir. maktulumüz waldemar rekowski ise taksicilik
yapan orta yaşlı bir adamdır. 1980lerde varşova 'da taksicilikten iyi para kazanılmasına rağmen kendisi kumar da oynamaktadır, iyi de
kazanmaktadır. bu kendisinin para düşkünü olduğunu gösterir. ölmeden önceki son sözleri de hayatının para üzerine olduğudur. aksi bir
kişiliktir kendisi, somurtkandır ve kedilerden nefret eder. i̇nsanları da kediye benzetir, onlardan da bu nedenle nefret eder, hatta filmin
bir sahnesinde başıboş bir köpeği beslediğini görürüz, bunun nedeni de kedilerdir kanımca. para ile her şeyi elde edebileceğini düşünür fakat
hoşlandığı genç kızın birlikte dolaşma teklifine hayır demesi bu düşüncesinde yanıldığını gösterir. bu aksi adamın maktul olarak seçilmesi
yönetmenin seyirciye bir mesajıdır zannımca. zira bu cinayeti izleyen seyirci iğrense bile çok üzüldüğü söylenemez çünkü taksicinin hal ve
hareketleri bir nevi cinayeti seyircinin bilinçaltında meşrulaştırır. bununla birlikte film bazı tesadüfleri içinde barındırır; jacekin
cinayet öncesi uğradığı kafede piotrun bulunması, waldemarın hoşlandığı kızın jacek ile tanıdık olması hatta ilişkilerinin olması gibi.
böyle söyleyince jacekin waldemarı kasten öldürdüğü düşünülebilir fakat öyle değildir, jacek o gün birini öldürecektir, bunu planlamıştır
fakat maktulü rastgele seçecektir. maktulün waldemar olması ise tamamen tesadüftür. çok konuşulan cinayet sahnesine gelince, ustaca çekilmiş
bir sahnedir. jacekin amatörlüğünü gözler önüne serer. i̇pi boynuna geçirip nefesini keseserek bir dakikada öldürebilecekken ancak beş
dakikalık bir süre sonunca maktulümüz kaybeder hayatını. bunda maktule acı çektirme amacından ziyade jacekin amatörlüğü başrol oynar. bir
yandan başladığı işi yarım bırakmaz jacek, cinayeti işler ama öbür yandan bundan iğrenir ve maktulün suratını bir bezle kapatır. yönetmen
filmde demagojiyi kullanmamaya özen göstermiş zira muadili filmlerde idam sahnelerinde üzülüyorken ya da seviniyorken seyirci burada üzülme
veya sevinmeden ziyade ölümü hissediyor. i̇dam sahnesinin öncesi de dikkate değer. piotrun jacekle sohbeti ve jacekin vicdan azabı.
kardeşinin ölümünden kendini suçlu tutması bana kalırsa idamına giden yolun başlangıcıdır. aslında jacek korkak biridir, intihar edemez fakat
birini öldürmek cazip gelir çünkü bilir ki sonunda bu cinayet kendi idamının da yolunu açacaktır. cinayet akabininde taksiye binmesi ve
radyoda çalan korkak aslan temalı parçadan sonra radyoyu fırlatması da bu yüzdendir. marynin yokluğuna neden olmaktan dolayı asla kendini
affedemez ama intihar edecek kadar da cesur değildir kısacası ve bu cinayet de dolaylı olarak kendi intiharıdır. ölüm korkusunu idam
sahnesinde çok güzel yansıtmıştır kieslowski, seyirciye muhakeme etme fırsatı vermemiştir, jacek haklı mı haksız mı diye düşünmez seyirci,
önemli olan jacekin ölümüdür. jacekin asıl korkusunun gün ışığına çıkmasını net bir şekilde betimlemiştir. filmin başında çocuklar
tarafından asılan kedinin ölümü çocuklar için bir oyundan öteye gitmezken, idam ile dışkının dışarı çıkması hayatın sonlandığını ve jacekin
bir daha nefes alamayacağını dimağlara unutulmaz bir şekilde mıhlar.
yönetmen filmde tanrının seçimleriyle insanın seçimleri arasındaki farkı da çok güzel işlemiştir. zira tanrı, büyük kutsal güç
öldürmeyeceksin ! demiştir, biz insanlarsa nedenli nedensiz yere öldürebilmişizdir. teolojik olarak bakıldığında tanrının bize biçtiği
rollerin dışına çıkbildiğimiz, fakat bunun da sonunun pek güzel olmadığı işlenmiş filmin alt metninde. son olaraksa piotrun avukatlık
sınavındaki alıntısından bahsetmek elzemdir: habilden yana hiç bir ceza suçu engelleyememiştir. burada ise derin bir devlet eleştirisi söz
konusudur. cezanın asla suçu durduramayacağı, ki bu idam olsa bile değişmeyecektir sonuç, böylece devletin de suçlu olacağını anlatır bu söz
bize. burada kieslowskinin öngörme yeteneğiyle karşılaşırız, zira filmin çekildiği yıllarda popüler olan idam cezası günümüzde devletlerin bir
ayıbıdır. fakat burada bir eksiklik dikkatimi çekiyor, cezanın caydırıcılığı konusundaki negatif yorum söz konusuyken, problemin çözümüne de
bir katkıda bulunulmamıştır, zannımca bunun nedeni de suçun her daim var olacağıdır ve önlenemez olmasıdır. fıtratımız gereği suç işleriz
düşüncesi hakimdir burada. sonuç olarak seksen dakikalık bu filmde kieslowski bize çok şey anlatmıştır, tanrının buyruklarını sorgulatmış, suç
ve ceza üzerine dostoyevski tarzı bir görsel açılım getirmiş, sonunda ölümün soğuk nefesini ensemizde hissetmemizi sağlamıştır. teşekkürler
kieslowski.
--spoiler --
yazı şahsıma aittir. kusurumuz varsa affola.
6.
filmde yesil filtre kullanilmistir. idam sahnesi ve oldurme sahnesi en katlanilmaz sahnelerdir.
(bkz: öldürmeyeceksin ) (bkz: on emir )
7.
öldürmenin kolay, ölmeninse çok zor olduğunu göze sokan siyah bir film.
ve ölmek üzere olan herkes mahzun olurmuş..
8.
korkunç bir derinliği müziğinin hissettirdiklerinden sonra hiçbir zaman izlemeye cesaret edemeyeceğim film.
9.
(bkz: öldürme üzerine küçük bir film )
--spoiler --
bu aralar izlediğim en güzel filmlerden birisidir. ölümün bünyede bıraktığı his, iliklerinize kadar işliyor. cinayet işlerken yaptığından tiksinsede, aslında karakter ruhen solmuş bir kişilik. ama ölüm yaklaştığında, aslında hayata olan bağlarını kopartmak istemeyişini çok iyi hissettiriyor film. bir idam mahkumunun son günü 'nü akla getiriyor birazda. tabi kitaptaki karakterin neden yargılandığını bilmiyoruz, ikisini suçları farklı ama akıbetleri aynı, bu filmi izleyince o kitabı okumuş gibi oldum biraz.
--spoiler --
ayrıca gerçekliğe dayalı filmleri seviyorsanız bu filmde oldukça güzel (bkz: 4 luni, 3 saptamani si 2 zile )