Eğer taahhütnameyi aralık ayı sonuna kadar yaparsanız ocak 7 de 300 liranız olacak diyip son anda fake atıp 24 aralığa kadar yapmayan şubatı beklesim deyip bayram ve özel günler için sakladığım ağzımı açtıran kurum kuruluştur.
bu yazım hiçbir siyasi öge içermemektedir. ne mhp'ye bir laf sokma derdim vardır ne başka bir şey.
öyle ki, bu postmodern ülkücüler aksine gerçek ülkücü hareketin tersine davranışlar sergilerler.
yaşadığım bir olayı anlatayım,
her sınav haftası bu kredi kurtlar kurumu'nda mehter marşı sesleri duyulur, bu mehter marşı sınav haftası haricinde asla duyulmaz.
ben ilk başlarda kötü niyet aramıyordum ancak bunu arkadaşlarım arasında dile getirince onlar da bunun farkına varmışlar ancak ses çıkartmamışlar. bu postmodern ülkücü arkadaşlarımızın amacı nedir bilmiyorum.
aynı sınav haftasında, ben sandalyeme oturmuş ezber yapıyor iken, yurtça tanınan bir ülkücü arkadaş odamıza geldi ve benden sigarasını yakmak için çakmak istedi. ben sigara kullanmadığımdan dolayı çakmakta yoktu. o sırada ikimiz arasında bir muhabbet oluştu.
adam hemşehrim çıktı. öyleydi böyleydi derken beni reislerinin bulunduğu odasına çağırdı. ben de sınava çalıştığımı söyledim ancak 15 dakikadan bir şey olmaz dedi kabul etmek zorunda kaldım. yok yok göt korkusu değil, ısrar üzerine ayıp olmasın diye.
böylece odalarına girmiş bulundum. duvarda kocaman bir alparslan türkeş posteri. kitaplıklarda kuran'ı kerim'ler. türklük içeren farklı kitaplar.
çay getirdiler, içtim. lokum getirdiler, yedim.*
onlar siyaset konuştu ben mal mal dinledim.
o sırada ezan okundu, ben biraz doğruldum, ezan'a saygıdan dolayı. aynı davranışı onlardan da bekledim. ancak yan tarafta yatış pozisyonunda bulunan bir kaç postmodern ülkücü arkadaş kılını bile kıpırdatmadı ve yan gelip yatmaya devam etti. ben tam bunları içimden düşünürken ağızlarından da küfür hiç eksik olmadı, ezan boyunca. ülkücü dediğin adam beş vakit namaz kılar benim bildiğim. ama postmodern ülkücü arkadaşlarımız, karı-kız kavgalarıyla uğraşmaktan fırsat bulamamış anlaşılan.
ardından konu saçlarıma geldi. saçlarım uzundur. saçlarımı kazım koyuncu'ya benzettiler. neyse ki adamın öldüklerini biliyorlarmış. kazım bize ters dedi reis, biliyormuş sol görüşlü olduğunu. bana sordular sen sever misin kazım koyuncu'yu dinler misin şarkılarını dediler. hemşehrim olan bir genci niye sevmeyeyim dedim. reis ters baktı. konu saçlarım üzerinden devam etti. başbuğ* ile barış manço arasındaki muhabbeti bilir misin diye sordu bana reis. yok dedim.
anlattı o da. bir gün türkeş, manço'yu aramış, manço'nun da ülkücü olduğunu sezmiş türkeş, ancak saçlarının öyle olmasının yakışıksız olduğu iletmiş manço'ya. manço da cevap vermiş, hiç yelesiz bozkurt olur mu başkanım, demiş. bunu anlattılar ve hooeyy diyerek gurulandılar ve güldüler. ben de güldüm!
ardından bunlar yine kendi aralarında konuştular falan. o sırada içeri temizlikçi girdi ve reise reis dedi. evet. temizlik görevlileri de tezgahın farkında. temizliğe ilk olarak reisin odalarından başladıklarını bana anlatmışlardı da inanmamıştım. bunun gerçekliğini reisin ağzından da duydum o günlerde.
yani sizin anlayacağınız, her hangi bir üniversiteyi kazanan bir gencimiz, özel yurda para vermeye gücü olmadığında veya eve çıkacak durumu olmadığında devlet yurduna gitmekten başka çaresi yoktur. ancak bu yurtların da böyle siyasi bir sorunu vardır.
başlığı ben açacaktım, benim yerime bir başkası düşünmüş. iyi de etmiş.
kredi ve yurtlar kurumu'nda, ülkücülerin hakim olması sebebiyle bu yere insanlar tarafından verilen isim. devlet yurdunda kalanlar bilir: kantinde onların bir masası olur,yurt reisi gelince ayağa kalkarlar,saatlerce çay ve sigara tüketirler oturdukları yerde ve insanlara pis pis bakışlar atarlar. beş , on kişilik gruplar halinde gezerler. küpeli, top sakallı, kız arkadaşı olan, kız arkadaşının elinden tutan, elini kız arkadaşının omzuna atan kim varsa uyarır ya da döverler.
teşkilat yurdun namusunu korur(!) masaların arasında volta atarlar. yan gözle bakamazsınız. yurt yönetimi de zaten onları korur. ceza almazlar, sadece teşkilat işlerine fazla kaptırdıkları için, derslerini aksatırlar ve okulları 2-3 sene uzar ya da okuldan atılırlar. geriye dönüp baktıklarında ellerinde hiçbir şey yoktur. kız arkadaşları genelde olmaz. daha sonra teşkilattan ayrıldıklarındaysa, kız ortamlarından çıkmazlar. velhasıl kelam, kredi ve kurtlar kurumu'nda onlardan olmamak zordur. genelde anadolu'dan gelen gençlerimiz, kendilerine yakın bulduklarından katılırlar ona. ya da tutunacak dal arayan, karakterinde eziklik olup, insanlara bu şekilde üstünlük sağlamayı amaçlayan kişiler katılır. içlerinde oturup, sohbet edilecek bilgili ve kültürlü insanlar da bulunur. fakat bir, belki iki tane. onlar da zaten teşkilatta yükselirler. teşkilata girdiğinizde çıkamazsınız. reis olmadan çıkamazsınız en azından. atılırsanız da, falaka ve kantine girmeme cezası alırsınız.
yurttaki ilk günlerinizde üst sınıflara abi çekersiniz. çünkü çömez olursunuz ilk geldiğinizde. fakat teşkilata girdikten sonra yürüyüşünüz değişir. abi çektiğiniz insanlara: "naber lan" dersiniz. ayak işlerinde kullanılırsınız. reise çay getir, sigara al, git şunları uyar, şunu tokatla vs...
kullanılırsınız, okulunuz uzar, kız arkadaşınız olmaz; ama sorsalar kızıl elma nedir, alparslan türkeş kimdir bilmezsiniz. yurtta işler böyle yürüyor ve bu da ülkücülüğün insanlar tarafından kötü tanınmasına, ülkücülerden nefret edilmesine sebep oluyor.
kredi ve kurtlar kurumu'nda....