kravat deyince aklıma hep ortaokuldaki almanca hocam geliyor. herr arslan. tam adıyla tuncer arslan. adam bildiğin sinir küpü. dersinde çıt çıkaramazsın. yoksa olduğun yere gömüverir alimallah. sinirlendiği bir arkadaşımı kulaklarından tutup ayaklarını yerden kesmişliği, bütün sınıfı sıra dayağına çekmişliği, yeni alınan boardmarker kalemi 2 saatlik dersin sonunda fazla bastırmaktan vıyk vıyk inletmişliği vardı. neyse bu adam bir gün okula üzerinde fred çakmaktaş'ın ve barnie moloztaş'ın olduğu bir kravat takarak geldi. düşünsene bir; adam okulda bütün öğrencileri korkutan bir hoca ama kravatı taş devri çizgi filmi figürleriyle dolu. garip ve komik gelmişti bize o zaman için. üstüne para verseler gene takmayacağım bir kravattı.
bundan yüz yüz elli sene sonra insanlar bizim giyimimize bakıp kahkahalar atacaklar.
lan kravat kadar fonskiyonsuz bir şeyi boynumuza bağlayıp öyle yarrak gibi sallandıra sallandıra gezmenin anlamı nedir ?
gömlek yakasına bağlanan ortası dar alt ucu geniş kumaş parçası. Eski Ronıalılarda boynu soğuktan korumak için askerlerce kullanılırdı, 17, yüzyılda Fransa krallarının ücretli süvari olarak orduda hizmete aldıkları Hırvatlar da boyunlarına böyle kumaş parçaları sararlardı. Fransızlar Hırvatlara Croate (Kroat) derler. Bunların adından bozma olarak boyunbağına kravat denmeye başladı ve boynu soğuktan koruma görevi unutularak, bir yaka süsü haline getirildi. Türkiyeye kravat Tazminat döneminde başlayan Batılılaşma akımıyla girdi.
hayatımda gördüğüm en saçma şey. yani kravat kadar gereksiz bir kıyafet olamaz. yani bütün dünyada resmiyetin simgesi olması da ayrıca bir saçma. birazcık kafası çalışan memleket yok mudur yani ?
her sabah bağlamak için büyük bir mücadele verdigim. takim elbisenin olmazsa olmazi, fakat biz erkeklerin genel olarak nefret ettiği, boyun baği. kimileri buna medeniyet yulari da derler. o da kesninlikle çok doğru bir ifadedir kanımca.
Takım elbiselerin vazgeçilmez aksesuarı, ancak yakın dönemde kot pantolon üzerine beyaz gömleğe de takılan ciddilik göstergesi obje. Severim kendilerini.
KRAVATIN HiKAYESi : A LA CROATE - CRAVATE - KRAVAT
1635"de, 30 Yıl Savaşları sürerken Fransız Kralı XIII. Louis için savaşan yaklaşık 160 bin lejyoner ve şövalye arasında bir grup asker vardı ki kıyafetlerindeki bir ayrıntı nedeniyle diğer askerlerden rahatlıkla ayrılabiliyordu. Hırvat askerleri farklı kılan, boyunlarına bağladıkları atkılardı.
Savaşa giden Hırvat askerlerini uğurlayan eşleri, sevgilileri, anneleri başlarından çıkarttıkları atkıları, sevdikleri adamların boyunlarına bağlamış ve birer düğüm atmışlardı. Bir yandan evlerinden uzakta oldukları sürece bu atkıları her gördüklerinde kendilerini ve evlerini anımsamalarını istiyor bir yandan da attıkları özel düğümlerin erkeklerini kötülüklerden koruyacağına inanıyorlardı. Savaş sürerken, Hırvat askerlerin boyunlarındaki bağlar dikkatlerden kaçmadı.
Değişik bilgiler olmakla birlikte boyun bağlarının 30 Yıl Savaşları"nda popüler olduğu kabul ediliyor. O güne kadar "ruff" denilen bir tür yaka kullanan Fransızlar, Hırvatlar"ın kullandığı, ütüleme, kolalama gibi sorunları olmayan yeni boyun bağlarını kabullenmekte hiç mi hiç zorlanmadılar.
Fransızlar, kendilerine özgü revizyonlarla geliştirdikleri aksesuara "A la Croate - Hırvat Usulü" adını takmıştı. A la Croate"ın, Cravate"ye, yani bugünkü kullanıldığı "kravat" ; haline dönüşmesi sırasında şekli, kullanımı, yüklendiği sembolik anlamlar da tarihin aksıyla birlikte büyük değişiklikler gösterdi.
lisedeyken annem bakmış kravat pis, demiş şunu yıkayayım.. sen git gece gece kravat yıka, ütü de bozuk yatağın altına ser düzlensin diye, canım yaa ana yüreği işte. neyse sabah kalktım zaten geç kalmışım can havliyle kravat arıyorum, bi bakttım kardeşimin yatağının altında çıktı, vay anasını sayın seyirciler gel gör ki kravat çözülmüş, hamal kayışı gibi upuzun duruyor, sabahın 7si ve ben mahallede kravat bağlamayı bilen bilge birisini arıyorum, sokağın o saatte öyle sessiz olabileceğini hiç düşünmezdim, korku filmlerindeki ıssız şehirler gibi..
Ne mi oldu, bizde rajondur haci kravatsız gideceğine ayakkabısız git, gitmedim okula tabii, günahı da annemin boynuna. orta 1de bağladığım kravatın düğümünü hiç çözmeden orta 3te okul bitince haleflerime devrettim.
yaygın 4 bağlayış türü olan yular. kimi günlük kullanım için, kimi daha resmî falan. genel ağdaki türkçe kaynak yetersizliğinden ingilizce adlarıyla yazıyorum:
hırvatların icadı, fransızların süsü, ingilizlerin vazgeçilmez aksesuarıdır. belli bir dönemden sonra batı hayranlığı yanlış şekilde işleyen osmanlıya ise ancak 19. yüzyılda giriş yapabilmesi gayet şaşırtıcıdır. zihnine şekilci anlayışın tohumları ekilmiş kimseler ise nefret eder, takım elbiselerine dolamazlar. bahaneleri de gâvur icadı olmasıdır. sormak lâzım, giydikleri takım elbiseyi müslümanlar mı icat etmiştir?
son bir iki senedir, öğrencilerin üçgen kısımlarını boyunları yerine göğüs bölgesinde taşıdıkları ve artık süs eşyası kıvamına gelmiş cisim.
benim bildiğim kravat, önce kendine saygıyı temsil eder. ama herhalde artık insanların kendilerine saygıları yok. o kravatı tıpkı diğer arkadaşları gibi gevşek bırakacaklar, daha hoş olacak. aynaya baktıklarında daha krizma(!) hissedecekler. sokaklarda 'bu milletin geleceğiyim' diye dolaşacaklar.
eh, eğitim sistemi yerlerde sürünür hale gelince, öğretmenler dahi kendi aç karınlarının derdine düşünce, öğrencilerin tavırlarıyla kim ilgilenir ki...