Hayata bakış açımızı biraz farklılaştırmak için belki de her yeni güne farklı bir gözle bakabilmeliyiz. Hayat, milyarlarca gözün gördüğü değil mi aslında ? Ya da sadece bizim gördüğümüz mü bu hayat ? Etrafımızda dönen bir dünyanın varlığı merkezi biz olduğumuz sürece son derece önemli değil midir? Merkezinden uzaklaştıkça bu hayata olan bağlarımızı kaybetmez miyiz? Yaşama isteğimizi kurduğumuz bağlar ya arttırır ya da azaltır. Yaşamla ne kadar iyi anlaşırsak, sahip olduğumuz bağlarda o kadar güçlü olur. Dolayısı ile, bu bağlandığımız kişilere karşı olan sevgimiz aslında yaşama olan sevgimizle doğru orantılıdır. Peki şuan yaşadığımız bu hayatta kayıtsız, şartsız sevgi var mıdır? Aslında, Masumi Toyotome nin dediği gibi " Rağmen Sevgisi" var mıdır?
Bir kişiyi, başka birisini, hiç bir koşul olmadan sevebilir mi? Yoksa bu bizlerin artık destanlarda, sinemalarda, tiyatrolarda gördüğü senaryolarda kilerden mi ibaret. ideal insan kavramı hayatımıza girmeye başladıkça, belki de sevgimizin anlamı, yeri, bizde uyandırdığı hissi değişmeye başladı. Aşka, sevgiye bakış açılarımız değişmeye yüz tutuyor artık. Evet, "her düşünce, başka düşünceler tarafından yıkılmak için doğar. " Ancak sevgi hep ölümsüz olduğu bizlere söylenen bir histir. Hangi durumlarda koşulsuz sevebiliriz?
Anne / Baba çocuklarını ( Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar )
Çocuklar Anne/ Babalarını ( Herkes ailesini sever mi? Ailenizi siz seçemezsiniz )
Mecnun, Leyla'yı, Aşuk Maşuk u koşulsuz sever. ( Yazılan, kulaktan gelen güzel hikayeler mi sadece? )
Dini inanca sahip kişiler Tanrılarını ( Çoğul olmasının sebebi her kişinin dini görüşünün farklı olması )
Evcil haycanınızın sevgisi ( ona, su vermeseniz, yemek vermeyi unutsanız yine sizi sever miydi ? )
Belki bu listeye bir kaç şey daha ekleyebiliriz. Ama ilk akla gelenler yukarıdakiler. Belki hepsini tek tek ele alıp hem "koşulsuz sevgiye" hem de aslında her insan ilişkisi içerisinde yer alan bir koşula örnek verebiliriz. Koşulsuz sevmek için, hayatı gerçekten sevmek gerekiyor. Hayatı sevebilmek içinde büyürken ailemizin bize gösterdiği sevginin kilit rol oynadığını söylemek hata olmayacaktır. Gözlerimizi açıp çevremizi tanımaya başladıkça, insanları sevmemiz gerektiğini ya da bazılarını sevmememiz gerektiğini öncelikle ailemizin bize öğrettiği, durumlarla öğreniriz. "Bu çocukla takılma onun kötü alışkanlıkları var", " bak bu kız derslerinde çok başarılı sen de onunla iyi arkadaş ol" cümlelerinden önce, hayatta KÖTÜ ve iYi nin olduğunu onlardan duyar ve öğreniriz.
Yaptığımız bir şeyin kötü mü iyi mi olduğuna ailemizin değer yargıları ile bakmaya başlarız. Büyüdükçe bu değer yargılarının üstüne bazende yerine, kendi deneyimlerimizle kattıklarımızı koyarız. Bu şekilde hayata karşı sahip olduğumuz ön yargılar bizleri sevmemiz gerekenlere götürür. Büyürken bu ilk değer yargılarımız bizlere verildiğinde hayatında iyi mi kötü mü olduğuna karar veririz. istediğimiz oyuncağa sahipsek, mahallede ki çocuklardan önce babamız bize bisiklet aldıysa, Barbie nin yeni çıkan modelinden bir bebeğe sahip olduysak bu hayatın iyi olduğuna karar veririz. istediklerimize sahip oldukça... Koşula bağlı olarak severiz hayatı, düşünmeden, tartmadan... Hayat güzeldir çünkü biz mutluyuzdur.
Hayatta, ailelerimizi seçemeyiz. Onların nasıl bir kişiliğe, ekonomik duruma, kültürel ve entellektüel bilgiye sahip olduğunu bilemeyiz. Bunun sonucu olarakta onlarbizi yetiştirirken yaşanılan sürtüşmeler önem kazanır. Sürtüşmelerimizin şiddeti arttıkça, " insan kendi ailesini seçemez ki , onlar senin annen, baban.... Saygı göstermeli ve sevmelisin" sözünü sıkça duyarız. Ama belki de onlara karşı sevgimiz olsada, bu sevgi koşulsuz bir sevgiden çok bazı koşullara bağlanmaya başlar. Herkes için böyle olmayacaktır tabi ki ama anne ve babaya karşı olan sevgide farkında olamasak da koşullar vardır.
Mecnun, Leyla' yı severken, onun peşinden çöllere düşüp, delirirken Leyla'sından başka bir şeyi düşünemedi. Onu aradı her yerde... Baktığı her şeyde onu gördü. Kendisinden çok onu düşündü. Peki bu gerçek miydi? Leyla, şaşı ve topal olmasına rağmen Mecnun, Leylasını herşeyden çok sevdi mi? Koşulsuz, bu haline rağmen, onun kendisini düşünüp düşünmediğini bilmemesine rağmen sevebildi mi? Şuan olsa sevebilir miydi?
Günümüzde, hayat gittikçe daha teknolojik oluyor. Yaşamak gittikçe daha kolay bir hal alıyor. Evden, cepten telefolarımızın kameraları ile ne kadar uzakta olsakta görebiliyoruz birbirimizi, konuşabiliyoruz. Özlemek bile farklı bir kavram artık. Eskiden uzak olan mesafelerde günlerce haber alamadan kalmakken özlem şimdi karşımızdaki insan bir kaç dakika geç cevap attığında özlemişiz oluyoruz. Özlemin anlamı değişirken sevgininde anlamı değişiyor. Her şeyi hızlı tüketen bir toplum haline gelioruz her geçen saniye. Çok sevdiğimiz bir ayakkabımızın dikişleri açılırsa, onu gidip tamir ettirmek yerine, yenisini alıp onu sevmeye başlıyoruz. Tutkularımız daha çabuk tükenir halde... Dünyaya bakarken daha sabırsız bir haldeyiz. Tepkilerimizi, tutkularımızı bile bir mini günlük sitesine girip yazıp paylaşıyoruz anında... Bunlar bir araya gelip üzerine daha bir çok şey eklendiğinde sevginin de tanımının değişmesi kaçınılmaz oluyor. Eskiden günlerce görüşmemeyi göze alabilen sevgililer bile artık telefonda bir kaç saat görüşmemeye tahammül edemez halde. Kısacası, sevgilerin içine artık modernleşen hayatta daha çok "bireysellik" giriyor daha çok " sabırsızlık" giriyor, "bencillik" giriyor... Bireyselliğe itilen bir hale geldikçe, her şeyi ister hale geliyoruz ama sadece bizim için. Paylaşmak artık bir çoğumuzun aklından çıkıyor. Yardım etmek bile insanlara zor geliyor. Günlük koşuşturmalar içerisinde bir başkasına gülümseyip selam vermek bile saçma görünmeye başlıyor hayatımızda. insanları her şeye rağmen sevmek bizlere zor geliyor.
Masumi Toyotome nin şu sözleri ile belki de sonlandırmak en güzeli olucaktır.
--spoiler--
"Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur. " diyor Toyotome... " Farkında olsanız da, olmasadanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir. " Bunun için küçük bir test tarzında sorular soruyor;
Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz; yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize, ' yaşamanın ne yararı var? ' diye sormaz mıydınız?
Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün... Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi? O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?
Diyelim sıradan bir yaşamımız var... Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde, gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız? diyor ve yanıtlıyor:
Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar. Bugün yaşamımızı sürdürebilmemizin nedeni rağmen türü sevgiyi şu anda yaşamamız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağımıza inancımızdır.
. Çünkü Toyotome nin dediği gibi "Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var... Kimsede başkasına verecek fazlası yok. "
Modernleşen hayatlarda,paylaşımcılık, yardımseverlik, bencillik, bireysellik arttıkça, sevgimizi başkalarına vermekten vazgeçiyoruz. Bu da insan olmadan bizleri uzaklaştırıyor ve kendimizden başkasını, sahip olduğunu düşündüğümüz, kötü huylarına, eksikliklerine, geçmişine vs. rağmen sevemiyoruz.
--spoiler--
vardır. hemde aile içinde olması şart değildir. aile de bazen kendi çıkarı için sevebilir sizi. okulunuzu bırakmaya kalktığınızda, işinizden istifa ettiğinizde, depresyona girdiğinizde hala sizinle gurur duyuyorsa babanız, anneniz kollarına alıyorsa, sevdiğini anlayabilirsiniz. sizden bekledikleri güç değildir, sizi siz olduğunuz için seviyorlardır. var olduğunuz için.
bir erkeği ya da kadını koşulsuz sevebilirsiniz. canınızı yakmasına, kalbinizi parçalamak istemenize sebep olmasına rağmen.birlikte olamayacağınızı hatta sizi sevmediğini bilmenize rağmen, ama ben büyüyorum onunla,onun yaşattığı acıyı kucaklamaya razıyım, benle olamasa bile mutlu olsun, üşüyor mudur acaba şimdi? diye getiriyorsanız aklınıza, birlikte olamayacağınızı hatta sizi sevmediğini düşünmenize rağmen onun mutluluğuyla mutlu olabiliyorsanız, acı çektiğinde geçmesini diliyorsanız, seviyorsunuzdur. koşulsuzca.