"...koyunlarini gündogusu yönünde sürmeye basladi. 'Hiçbir zaman bir karar vermek gereksinimi duymuyorlar diye düsündü. 'Belki de bu yüzden hep benim yanimda kaliyorlar.' Su ve yiyecekten baska bir seye gereksinim duymuyordu koyunlar.
Onlarin çobani olarak Endülüs'ün en iyi otlaklarini bildigi sürece, kendisiyle her zaman dost kalacaklardi. Günesin dogusu ile batisi arasinda eglesen, uzun saatlerden olusan
günlerin biri ötekinden farkli olmasa da; kisacik yasamlari boyunca tek bir kitap okumasalar, köylerde olup bitenleri anlatan delikanlinin insan dilini anlamasalar da. Yiyecek ve suyla yetiniyorlardi ve bu onlar için yeterliydi. Buna karsilik, yünlerini, arkadasliklarini ve kimi zaman da etlerini cömertçe sunuyorlardi.
'Günün birinde bir canavara dönüssemve tek tek hepsini öldürsem, sürünün hepsini bogazladiktan sonra ancak isin farkina varirlardi,' diye düsündü delikanli.
'Çünkü bana inaniyorlar ve artik kendi içgüdülerine güvenmiyorlar. Bu böyle, çünkü onlari otlaga ben götürüyorum...."