Her şeyin temeli
En güçlü duygu
Kaybetmenin tohumu
Şu hayattaki varlığını hissettiren tek gerçek
Tek kontrol altına alınamayan duygu
Kendin olmandan ödün verdiren
Maske takmanı isteyen
ikiyüzlülüğün temeli
Özgürlüğün baş düşmanı.
Seçeneği olmayan bir duygu
Hayatımızı bilinçli bilinçsiz aslında bu duygu yönetiyor.
Korku duygusunun kendisinden de korktuğumuz için bazı zamanlar bu duyguyu yok sayıyoruz
O ise içimizde ininde bekleyen canavar misali en basit hareketimizde bile ortaya çıkıyor.
Hanginiz kıçına güvenip mezarlıktan ıslık çalarak geçebiliyor?
Korku bilinmezlik, bilinmezlik ise korkunun sebebi
Keşişlerin, gezginlerin, sofilerin, dervişlerin, velilerin neden braveheart olduğunu açıklar bir bakıma
Bir şeyleri sahiplendikçe artan duygu;
Çünkü insan;
Bağlanmaktan korkar, özgürlüğünü kaybetmekten korktuğu için
Sahip olmaya da iter aslında, unutulmaktan korkulduğu için
Sevmekten korkar, sevilmemekten ve kaybetmekten korktuğu için
Sevgili, eş, dost, arkadaş ister, yalnız kalmaktan korktuğu için
Düşünmekten korkar, sorumluluk getireceği için
iyi bir iş sahibi olmak ister, gelecekten korktuğu için
insanlara mesafeli davranır, kalbini kırmalarından korktuğu için
Konuşmaktan korkar, eleştirilmekten korktuğu için
Geçmişinden korkar, değerini bilmediği için
Dinine önem verir, öldükten sonra yanmaktan korktuğu için
Ve ölmekten korkar, aslında yaşamayı bilmediği için
Korkunun tek sığınağı susmalardır.
Korku aslında efendimizdir
Her an ayakta; diri; hayatla savaşmaya çağıran bir efendi
Tek yegane motivasyon aracı korkudur.; demiş psikoloji
Efendimiz
Bir bakıma
Beni bu yazıyı yazmaya iten duygu
Kendimle yüzleşme/yüzleşememe korkusu
insan korktukça kaybeder, kaybettikçe de ölür.
Ben ise Kaybetmeyi çoktan seçtim
Yüzleşiyorum artık her an korkularımla
Korkuyorum.
nefretten sonra ki en önemli duygudur insanları öyle bir değiştirir ki ..korku ruhu bazen rüzgara savrulmuş buğday gibi çırılçıplak bırakır.sonunda un ufak olmak acaba her tanenin kaderimidir bilemeyiz.işte budur korku.
kararsız insanların mihveridir. insan zaten korktuğu için kararsız olur. büyük çaplı korkuların hepsi, insanların hayatları boyunca atacakları önemli adımları her daim erteler.
korku diğer yandan medeniyetin savaşlar üzerinde büyümesine yol açmıştır. çünkü birbirlerinden korkan insanlar sürekli daha iyi savaşabilmenin yolunu aramış; avrupa'daki hermetik devrim bile buna set çekememiştir. avrupa'daki "kendi içindeki barış" olgusu da dünyanın genelinden kopuk sürdürüldüğü için korku temelli paranoyalar asla bitmemiş, kıta dışından gelen göçmenler bu paranoyanın üstüne - ister bilinçli ister bilinçsiz - paranoyalar eklemişlerdir.
paranoid bünyeler için korkudan kurtulmak, esas tedavinin en önemli aşaması olmalıdır.
insan için korkudan arınmak, bu çağın olmazsa olmazlarındandır.
ne kadar az korku, o kadar tatmin edici bir hayat.
bu kaygı kendinisini envai çeşit korku olarak ifade edebilir: ölümden korkmak, yılandan korkmak, don çizgim belli olur mu diye korkmak.
kişi, otantik varoluş anksiyetesini, korkuya dönüştürmeye çalışır. çünkü 'kaygının' menşei ve nesnesi belirsizdir, size nereden bulaşacağı bilinmez, doğal olarak uğraşılamaz, çünkü hedef yoktur. oysa korkuda, korku nesnesi tanımlıdır, artık onunla (korkunuzla) 'kaçmak' dahil her düzeyde uğraşabilirsiniz. kaygıyı korkuya çevirirsek onu tanımlar ve sınırlarız. korku aynı zamanda psikofizyolojik süreçlerle kendisini ortaya koyar ve insan donuna edebilir.
korkunun ne olduğunu bildiğimi sanan ben, gerçek korkuyu 2009/ Kasım' da öğrendim.
korku neydi peki o güne kadar?
- işlenen bir suç yüzünden babanın kızacak olması,
- sokağın başından havlaya havlaya sana doğru koşan köpek,
- annenin en değerli parfümünü yere düşürüp kırdığında, etrafı saran koku,
- kurallara uymadığın bildiğin anlarda öğretmeninin yüksek sesle adını telafuz etmesi,
- filmdeki yanık suratlı adamın, gözlüklüye arkadan sessizce yaklaşması...
ne beyinsizlik.
ne büyük saçmalık.
ne cehalet.
ben gerçek korkuyu morgda yaşadım.
en sevdiğimin cesedini morg çekmecesinde göreceğim an.
ilk gördüğümde şoktaydım, korkmamıştım da...
ertesi gün tekrar görmeye gittiğimde...
nasıl bir korkuydu anlatamam. diz kapaklarım kuruyup dökülüyordu.
gözlerim midemin içine doğru hızla hareket etme çabasındaydı.
ellerimi zaten hiç saymıyorum, kendilerini tırnaklıyordu ellerim. avuçlarım kanıyordu.
ağzım kuruyordu, boynum ağır geliyordu, kusmak istiyordum.
korktuğum o ceset, daha dün sabah öpüp kokladığım kişiye nasıl ait olurdu.
ya da o hayatımın hiç bir evresinde korkutucu olmamıştı da, ruhu bendenden çıkınca mı korku salmaya başlamıştı.
dirilirse korkusu muydu benimkisi? ya da dirilse ne olacaktı ki?
elini kaldırsa korkudan ölürdüm.
gözünü açsa korkudan ölürdüm.
bir ses çıkarsa korkudan ölürdüm.
oysa onunla beraber ölmek için nelerimi vermezdim diye düşünmüyor muydum daha 2 dakika önce?
*** korku gariptir. cesaret getirir beraberinde, çeviklik getirir, dikkati ve odaklanmayı arttırır.
sakinliği öldürür, kontrolü düşürür. cinneti tetikleyebilir. benliği altüst eder.
ve en gerçek hislerden biridir. buz gibidir.
olaya yüzeysel bakanların bütün korkuların temelinin ölüm korkusu olduğunu düşünmesi karşısında ölüm korkusu aslında sadece bir basamaktır. ölüm korkusunun daha derininde bilinmeyenden duyulan korku vardır. karanlık korkusu gibi. korku duygusu güvensizlikten temellenir. güvensizliğin en büyük sebebi ise bilinmezliktir.