hayattaki en eski ve ilkel bir duygudur korku!
en büyüğü de bilinmeyenin korkusu. kaybetmekten ve karmaşadan bıkmışlık durdurmaya çalışır insanı.
en derinlerimde bir şeyler kıpırdanıyor! patlamasından korkarak sakınıyorum ona değmeye.
hayat zaten orospu yapmış bizi. damarlarımdaki zehri başkasına akıtmak, canını yakmak, korkutuyor. her şey fazla bu durumda.
uçları yaşayarak öğrendim. küçük şeyler mutlu ediyor artık. korkudan kapattım kendimi. fazlasını istemek haram sanki.
musa nın tüm çabalarından sonra denizin yarılmasını beklediği gibi bekliyorum sadece. bekleme sırasında hayallerim ve düşlerim yalnız bırakmıyor beni.
uçurumdan atlarsın ya hani. bir sürü dal vardır tutunacak. o hızla seçemezsin hangisinin sağlam oldugunu, hepsine tutunmaya calısarak kırarsın onları.
daha sonra uçurumun o zevkine bırakırsın kendini. korksan da zevklidir düşmek...
siyasi mesajını bir kenara bırakabilirseniz ki nasıl bırakacaksınız o da ayrı bir mesele, bir erkeğin içini, söyleyemediklerini, korkularını en güzel şekilde anlatan şarkılardan biri.
birey ileride ne olcağını bilemez, kestiremez ve geleceğini merak etmeye başlar. yaşam denilen olgu ona bir çok şey öğretmiştir ki;bunlardan birisi hayatın ne kadar zor olduğu. mücadele etmekten ve başına ne geleceğini kestiremediğindem korkar.
karmaşıklığa karşı hissedilen bir olgudur, histir.
birey nasıl davranması gerektiğini bilemez ve hata riskinin yüksek olduğunu düşünür ve korkar. yine bunun arkasında bir nevi merak yatar ancak karmaşıklığı çözüp bir adım ileri gitme olayı yoktur. çünkü yaşantılar bunu öğütler.
en doğrusu da belki, kendini savunmaktır korku. bir çok olayla ve seçimle karşılaştığımız zaman karar vermek durmunda kalırız ve burada hata yapmaktan korkar çoğumuz. çünkü; karşılaşacağımız şeyin ne olduğunu bilemeyiz ve bilsek bile, ona dayanabileceğimizi kestiremeyiz. bu bir acı olabilir, bir his ya da maddiyat olabilir ya da en temelinde yatan ego olabilir.
ne kadar ilerisini görebiliyorsak ve ne kadar düzgün yaşıyorsak o derece korkularımız azalır. bir başka deyişle; düzgün yaşamak bize ilerisini gösterir ve her şeyin üstüne korkmadan gitmemizi sağlar. aksi durumda ise korkularımızın esiri oluruz ve bir adım dahi gidemeyebiliriz. tabiki korkuların üzerine gitmek şart ama hiçbir şey yapmadan, kendimize hiçbir yatırım yapmadan cesaret örneği göterip korkularımızın üstüne gidersek sonucunda hüsran ile karşılaşabiliriz ki; bu aptalların işidir.
sabah uyanmıştı. garip bir his vardı içinde.
evden her sabah yaptığı gibi 7.55'te çıkmaya hazırlanıyordu. fakat evden dışarı çıkmaya korkuyordu. evde kalmak, o duvarların sütüne üstüne gelmesi, saatin tik tak sesleri daha feci korkutuyordu. büyük bir ikilemin içindeyken, telefon çaldı. hem telefonun sesinden korkuyordu hem de telefonu açmaktan. sonunda sese olan korkusundan dolayı telefonu açmamaya karar verdi. hızla kendini dışarı attı.
aman tanrım, ne yapmıştı. sokakta yüzlerce insan koşuşturuyordu ve bir çok ses onun kalbinin daha hızlı atmasına neden oluyordu. hemen kapıyı tekrar açmaya karar verdi, fakat anahtar yanında değildi. insanlar ona bakıp gülüyordu. kahkaha atıyorlardı. kalbi duracak gibiydi. hızlıca koşmaya başladı...
bir mağazanın dibine geldi ve camdan yansıyan sülietinden korkmuştu: üstünde ceket kravat, altında puanlı boxer olan bir adam.
uzunca baktı, evet gerçekti, boxerla dışarı çıkmıştı. hemen mağazanın içine girdi. korka korka bir pantolon buldu, vezneye yöneldi, ceketinin ceplerine baktı. hiçbirşey yoktu.
- akşama gelip ödesem olur mu dedi?
gelen cevap çok netti:
-hayır.
dışarı çıkmaktan korkuyordu. insanlar gene ona gülecekti, gülmemeliydi. koşar adımlarla pantolonu alarak kaçtı...
pantolonunu soluk soluğa durduğu ilk köşede giydi. ağlamaya başladı. üç çocuk karşıdan geliyordu.
"ya bana saldırırlarsa bu veletler" endişesiyle onların geldiği yönden kaçmaya başladı. denize doğru gidiyordu...
sahile inene kadar ağlamıştı. ne olmuştu ona. hemen psiokologunu aramalıydı ama nasıl? insanların içine çıkamıyordu ve işin kötü yanı telefon numarasını kaybetmişti. gece olmasını beklemeliydi.
hava yavaş yavaş kararıyor ve o hala sessiz kuytu bir köşede ağlayarak oturmaya devam ediyordu. karanlık iyice çöktüğünde ise artık kalbi dayanamayacak haldeydi.
psikoloğuna doğru koşmaya başladı. evini biliyordu...
psikolog her sabahki gibi 7.55te evinden dışarı çıkmaya çalışıyordu. binanın dışına çıktığında karların arasında ölü bir surat görüyordu.
gördüğünde hemen anladı kim olduğunu: durumunda endişe duyduğu ve dün defelarca ulaşmaya çalıştığı hastasıydı.
o, kapıdan içeri girmeye korkmuş ve donarak ölmüştü.
asıl itibari ile hemen hemen tüm kötü duyguların başlangıç noktasıdır.
ama esas itibari ile korku öfkeye; öfke ise nefrete döner.
nefret taraflardan en az birini mahveder.
bir tehlike yüzünden duyulan rahatsızlık, ürkme, kaygı.
bir başka açıdan; iradene, mantıkla kontrol altına alınamayan; insanın içini daraltan bir yakın tehdit hissi. zaman zaman nedensiz bir şekilde bile içimizde beliren hissiyat.
en bilindik korkularımız çocukluktan başlayarak; anne baba başta olmak üzere sevdiklerini kaybetmek, sevilmeme, değerli görülmeme, karanlık, ölmek.
biraz daha büyüdükçe; kötü hastalık, geçim, ayrılık, zalimlik görmek, huzursuz olacağın herhangi bir yer yahut kimse. bunun daha da detayına inersek kendi içinde ağacın dallarına inip en uç kısmına gelene kadar bölebiliriz, asansör, yükseklik, yaralanma, terfi, ... vs.
daima içinde bu korkuları duyan insan korkularının birer esiri olur. esir olan kişi özgür olamaz ve özgür olamayan insan da kul olamaz...
oya rahman olan allah korku ve korkularımızla ilgili;
"...... size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın, ki ben de ahdinize bağlı kalayım. ve yalnızca benden korkun. *
" her nereden çıkarsan, yüzünü mescid-i haram yönüne çevir. (siz de) her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. onlardan korkmayın, benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. umulur ki hidayete erersiniz. *
bu ve bunun gibi bir çok ayetler vardır * korkup ve sakınmanın sadece allah'a karşı olacağı ve sığınmanın da yine o'na olması gerektiği ancak bu şekilde hidayete erileceğine vurgu yapılmıştır...
o zaman müminlerin özelliklerine 'onlar sadece allah'tan korkup sakınırlar' ibaresini yerleştirirsek korkuları büyütmek birer 'imandan sapma, allah'tan uzaklaşma ve korkulardan sıyrılmak da imana ve rahman olan allah'a doğru yapılan bir yolculuktur.
önce mideye kıram girmesiyle başlayan el terlemesi nefes alıp verişte hızlanmayla devam eden, gözleri kapatmanın ,sayı saymanın , işe yarmadiğı bir çeşit nöbettir korku.
korku, canından çok sevdiğin birinin yoğun bakımda olduğunu duyduğunda, yani onu kaybetme olasılığını aklına getirdiğinde buram buram zuhur eden duyguymuş. ne hazırlıksız girdiğin vizelerde ilk 5 dakikada kapıldığın korkuya ne de sevgilin tarafından terkedilme ihtimalinin yarattığı korkuya benziyormuş. bu korku hakikaten korkunç bir şeymiş...