korkuyorlar robeson
şafaktan korkuyorlar
görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar
yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar
sevmekten korkuyorlar, bizim ferhad gibi sevmekten
(sizin de bir ferhadınız vardır, elbet robeson, adı ne?)
tohumdan ve topraktan korkuyorlar
akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
ne iskonto, ne komisyon, ne vade isteyen bir dost eli
sıcak bir kuş gibi gelip konmamış ki avuçlarının içine
ümitten korkuyorlar robeson, ümitten korkuyorlar, ümitten.
korkuyorlar, kartal kanatlı kanaryam
türkülerimizden korkuyorlar robeson.
sonradan öğrenilmeyen,genlerden gelen histir.bilim adamlarının 'korku, genlerden gelir' ya da buna benzer bi ismi olan deneyle kanıtladıkları teoridir.
farelerin koku genleri yokedilir.koku geni olmayan fare kediyle aynı ortama bırakılır.fare kediyi düşman olarak algılamadığı için de kaçmaz.hatta oyun bile oynamış.
dr.kobayawaka:'korkunun deneyimle öğrenilmediğini,genlerle geçtiğini kanıtladık.'demiştir.
araştirmayı japon bilimadamları yapmıştır.
içerde doğup dışarı çıkmaya çalışan soğuk güçlü bir nefes gibi, ter damlaları ile haşır neşir, belli durumlarda insanı dolma gibi(?) saran rahatsız edici his.
doğuştan gelir, insanın içinde mevcuttur, hata yaptırır ve bedel ödetir. lakin yılanların ayakları gibidir. varlığı kabul edilirse büyür, kocaman olur. yok sayılırsa, erir, kaybolur gider.
william shakespeare'in bir siirinde cok guzel ozetledigi ruh hali.
insanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin değerini bilmediği için.
unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
korku duyulan seye karsi kisi kendisini gelistirdiginde korktugu seyi mükemmel yapabilir.bunu korkusu gelistirmistir.korktugu icin daha cok kafa patlatip en ufak ayrintisini dahi kacirmaz.korkmayan kisi daha cok düsünmeyen kisidir.düsünmeden herseye atlar.yamac parasütü yapar,trafikte hizini kesmez,rafting vb balkondan balkona gecer(anahtar icerde unutulmustur cünkü).kisacasi korkulan seyi yapmasi icap ettiginde gerekli donanimi korkusu sayesinde edinmistir.bu yüzden korkuyu atlatmaya calismak yerine ondan faydalanmak gerekir.
Korku, en beşeri duygudur. Benim iktidarlara başkaldırışımı görenlerden kimi beni korkusuz insan sandılar. Oysa ben korkarım. Ne var ki, bende, başkalarına yararlı olacaksa, doğru bildiğimi, inandığımı söylemek, açıklamak duygusu, korku duygusuna her zaman üstün gelmiştir. Korkarım, yine söylerim.
Korkmuyorum diyenler, ya başkalarına yalan söylüyorlar, ya kendilerine yalan söyleyip kendilerini kandırıyorlar yada bilmeyerek insan olmadıklarını söylüyorlar
Korku duygusunun kimi insanlarda daha fazla olmasının beynin bir bölümüyle ilgili olduğunu söylüyor, araştırmalar.Düzeyi iyi ayarlandığında bu duyguyu taşıyan insanların hayatta kalma olasılığını diğerlerine göre daha yüksek olduğu söyleniyor.Aşırısı asosyallik ve daha bir çok olumsuzluğuda getiriyormuş.
ilk insan, soğumuş lav kayalarının üstüne çıkıp çevresine bakınca, kendisine göre
değerlendirdiği iki şey gördü: kendisinden aşağıda olanlar, kendisinden yukarda olanlar... kendisinden aşağıda
olanlara aldırmadı ama, kendisinden yukarda olanlardan ölesiye korktu. uçsuz bucaksız bir doğanın ortasında ne
kadar yalnızdı. gökler gürlüyor, şimşekler çakıyor, yıldırımlar düşüyor, kendisinden pek güçlü hayvanlar saldırıp
parçalıyorlardı. kendisinden yukarda olanların en üstünde gök vardı. artık, yüzyıllar boyunca korkacaktı bu
gökten, saygı duyacaktı bu göğe. öylesine bir korku, öylesine bir saygıydı ki bu, gelecek kuşakların en akıllıları
bile kendilerini bundan kurtaramayacaklardı. milyonlarca yıl yücelik, tanılık, güçlülük ölçüsünü mavi ellerinde
tutacaktı, gök. gök, ona bağırıyor, parmağını sallıyor; onu boğmak için sağanaklarını, onu yakmak için
yıldırımlarını gönderiyordu. ona yalvarır, tapar, yaltaklanırsa belki kendisini korurdu da.
işte bütün bu korkunun felsefi tanımın farkında olan voltaire günün birinde şöyle bir laf etti.
tanrı olmasaydı dahi onu yaratmak zorunda kalacaktı insan.
korku sığınmayı, hüküm etmeyi, yaşamı sürdürmeyi, öldürmeyi, kazanmayı, kaybetmeyi getirir.
sanırım uzunca bu konuda laf etmeden sizlere daha önce yazdığım şu başlığa yönlendirsem daha anlaşılır olacağım.
ister içine konulsun isterse de instinct olsun bu korku insanın en vazgeçilmeziydi.
aklın önemini insanoğlu için açıklama gerek yok fakat korkuyla çalışan bir aklın gücü üzerine düşünmeniz sanırım sizlere bu kelimenin ne denli bir önemli şey olduğunu gösterir.
fakat korku denen duyguyu insanda formalaştıran veya oluşturan şey aklın ta kendisidir.
hatta ne kadar enteresandır ki çocuklarda 3 yaşına korku olmaması sebebiyle yılan boğan devri deniyor.
şunu da eklemeden edemeyeceğim. korku ve akıl ikilisinin yanına kesinlikle nefis denen duygunuda eklemek gerekiyor.
insanlığının uygarlığı - vahşiliği sırf bu üçü sebebiyle değil mi?
bazen insanın kendini bilmesidir, başaramayacağınızı, sıçıp sıvayacağınızı bilirsiniz, korkarsınız.
bazen insanın kendi hakkında en ufak bir fikri olmamasıdır, neler olacağını, nereye kadar gideceğinizi, neleri yıkıntıya çevireceğinizi kestiremezsiniz, korkarsınız.
bazen de..
sadece korkmaktır.
karanlıkta iki göz görmüş gibi. arkanızda soğuk bir nefes hissetmiş gibi.
donar kalırsınız o zaman.
ne "bilirsiniz" ne de "bilmezsiniz". kanınız donar.
sadece korkarsınız. o en kötüsüdür.
kör kuyuya düşer gibi.
işte sesinizdeki o değişimin nedeni de budur, farkedildiğinde utandığınız..
kimseye itiraf edemeseniz de.
korkuyorsunuzdur, ve elinizden bir şey gelmiyordur.
Korkunun dı$a vurumunu en güzel özetleyen üstad' ın çerçeve' sinden.
Çocuk, ak$am üstü, mahalle aralarından evine dönerken, askervari, rap rap, ökçelerini ta$a vurarak yürür ve bağıra bağıra şarkı söyler..
Ak$am karanlığına, ıssız yangın yerlerine, sağda ve solda yılanlar gibi helezonla$an gölgelere ragmen bu ne kahramanca tavır, demeyiniz. Çocuk, bu tavırları, asıl korktuğu için takınmakta, nefsini aksine inandırmak için bu nümayi$lere baş vurmaktadır..
isterse, kendisinden ba$ka bir seyirci de bulunmasın.. O korkmadığını, kendi kendisine inandırmak ihtiyacındadır..
Ruh ilimlerinden bir parça anlayanlar bu sırrı hemen çözer, bütün bu alayi$in korkudan geldiğini görür; ve çocuğun, emniyete geçer geçmez nümayi$i bıraktığına şahit olur.
Katillerin, intihara kalkanların çoğu da böyledir.. O kadar derin ve esrarlı bir korku ukdesi içinde kıvranırlar ki, zahirde ve ters tarafından kahramanlık, cesaret, irade gibi duran te$ebbüslere giri$mekten geri kalmazlar.. Bu ruh haletini en iyi belirten edip me$hur Fransız hikayecisi Mopasan' dır..[Maupassant]..
Edip, bir hikayesinde, düellodan korktuğu için intihar eden kont ünvanlı bir adamı tasvir eder...
Aynı psikolocya inceliğini, bir takım insan yığınları ve bunları temsil eden eleba$ılar arasında da görebilirsiniz. Bakarsınız, durup dururken, tam bir nefs emniyeti edasıyla manasız gösteri$lere kalkarlar; $unu isterler, bunu buyururlar, baskı üstüne baskı yapmaya çalı$ırlar..
O zaman manzarayı dikkatle süzmek ve bütün bu tavırların, ak$am üstü mahalle aralarında evine dönerken askervari, rap rap yürüyen ve avaz avaz $arkı söyleyen çocuğun ruh haletiyle alakalı olup olmadığını görmeye çalı$mak lazımdır.
Zira, ak$am karanlığı, ıssız yangın yerleri, sağda ve solda yılanlar gibi helezonla$an sinsi gölgeler, çocuk için olduğu kadar böyle insan örnekleri için de müthi$ ve bazı gülünç, hatta zalim davranı$lara davet edicidir...
Katil çok defa korktuğu için adam öldürdüğü gibi, tarihte nice idam sehpası da asılanlara ait suçun değil, asanlara bağlı korkunun eseridir.
korku ise içimdeki, her türlü cennetin dışında kalacağımın garantisi içim, zira ademin cennetten atılırken ilk hissettiğidir korku, ayaz bir gecede koyna ilk giren, ilk yılandır yarınları zehirleyen.