çeşitleri vardır sayısız yalnız bi çeşit varki hepsinden farkılır;sevgilisinin abisi.
abi ne olursa olsun ister sen 2 metre ol abi 163 olsun farketmez korkulur.
zamanla cesareti oluşturan mefhum. insan, tecrübeyle kanıksayan bir canlı olduğundan; korku mükerrer kez tecrübe edilerek alışılagelmiş şekle dönüştüğünde, bu sayede ilk öne atlayan cesur kişi olan kahraman dediğimiz birey vücuda gelir, zuhur eder, peyda olur...lan işte belirir be.(kısa sap bağlama çalmak daha zordur, ustalık ister ve kısa cümleleri bağlamak da zordur)
bu durumda, şu sözlerimle benn kıvırmış oluyorum. önceleri cesaret kavramını aslında korkunun iyi derecede gizlenebilmesi olarak açılımlamıştım. şimdi ise korkunun tekrarlarla o kötü yeteneğini yitirmesi neticesinde kahraman üretebildiğini varsayıyorum.
demek ki, kavramları kendince döndüren dönek yakıştırması tehlikesine rağmen bunu yapabiliyorsam korkuyu aşmışım, süper cesurum, manyak özgüven sahibiyim. varsa bir boş belediye başkanlık için adayım.
insanoğlunun bir savunma mekanizmasıdır. tamamen korkusuz olan kişi, aynı zamanda zeka ve zihinsel diğer sorunları olan kişidir. korkmak sağlıklı insanın doğasında vardır.
Korkarım kendimden...
Yine üzerim diye kendimi.
Uzaklaştırırım diye kendimden
Ve üzerim diye seni.
Üşürüm soğuk kış gecelerinde...
Bir gün sarılmaktan vazgeçmektense sana!
Hiç sarılmam derim, kal ruhumun derinliklerinde
Ama bak üşüyorum yine, öylece bakakaldım içimdeki sana.
Korkarım cevabından...
Sorsam üzülürüm yine
Korkarım uzaklaşmandan...
Sen yanımda olsan bile!
Korkunun kölesiyiz nicedir...
Fobilerimiz yönetiyor bizi...
Kaygılarımız belirliyor oy vereceğimiz partiyi, seçeceğimiz işi, okuyacağımız gazeteyi, yerleşeceğimiz semti, siteyi...
işimize gelen değil, korkularımıza hak veren, bize kol kanat geren partilere oy veriyor, mitinglere katılıyor, cemaatlere sığınıyoruz.
En çok korkanlarla birlik oluyor, o birlikte kuvvet buluyor, bizim kadar korkmayanları "hain" ilan ediyoruz.
Cehaletin karanlığında daha büyük görünüyor gölgeler...
Dış dünyanın bilinmezliğiyle ana kucağında büzüşen bebekler gibi içimize kapanıyoruz.
Yükselen milliyetçilik değil aslında; korkular yükseliyor.
Örtünmekten ya da açılmaktan korkuyoruz;
Bizi din devleti yapacaklarından ya da dinimizi elimizden alacaklarından...
Papazlar saldırıdan korkuyor, saldırganlar papazlardan... Bölünme korkusuyla bölünüyoruz.
Oysa küçümsemeden, hafife almadan bu tırmanışı anlamak, ulusal marşın neden "Korkma" diye başladığını hatırlamak lazım.
duyguların en asilidir. ben hiçbirseyden korkmam diyenden korkucaksın. bunu diyen kendini bilmez, korkma duyguyusunu tattığında öncelikle kendinden korkar. bu da kaybedecek bişeyi olmadığını gösterir ki allah muhafaza o zaman bende ondan korkarım.
korkulması gereken tek şey korku'nun kendisidir.insan sevdiğinden korkar; çünkü o sevgiyi kaybetmek üşütür insanı.insan seveninden korkar; çünkü o kadar sevilmişken yüz çevirmek acı verir insana...kaybedeceği şeyi olanlar korkar! sevmediğinden ve seni sevmeyenden yana ne kaybedersin ki!
insanların çoğu kaybetmekten korktuğu için
sevmekten korkuyor
sevilmekten korkuyor
kendisini sevilmeye layik görmediği için
düşünmekten korkuyor
sorumluluk getireceği için
konuşmaktan korkuyor
eleştirilmekten korktuğu için
duygularını ifade etmekten korkuyor
reddedilmekten korktuğu için
yaşamaktan korkuyor
gençliğin değerini bilmediği için
unutulmaktan korkuyor
dünyaya iyi bir şey vermediği için
ve ölmekten korkuyor
aslında yaşamayı bilmediği için..
aldatıcı baskı. ani unsur. insanın üzerine aniden inerek onu olumsuz yönde etkileyendir. üzerine gidilmesi halinde zayıflayacaktır, yine de etkisi kısa ya da uzun, belli bir süre devam eder.
Bir insan büyük bir tehlike veya korku verici olayla karşılaşınca vücudu otomatikman savunmaya geçer. Diğer canlılarda olduğu gibi dişler ve çene savunmanın ana mekanizmalarıdır. işte bu nedenle ilk insanlardan gelen kalıtımsal yapıdan dolayı önce çene ve dişler harekete geçer. Çenedeki kaslar titrer, bu da sanki dişler birbirine vuruyormuş gibi görüntü verir.