"Bır aksam gozunde ask tuterse
Gecmıs gunler aklından gecerse
Kalbin bombos umıtler bıterse
Sen uzulme BEN VARIM....
Neler gectı kım bılır basından
Sevgı umdun hep baskalarından
Aglama gıdenlerın ardından
O gıderse BEN VARIM...
Zaman durdu sankı
Beklerken senı
Ben bır tek sevgıye bagladım KALBiMi
Ayrılmam ıstersen hıc yanından
Cagırsan gelırım cok uzaklardan
Eskıden korkamdım yalnızlıktan
Korkmam artık SEN VARSIN..."
"1970'ler..20. yüzyılın en güzel yılları. henüz tam uygarlaşmamışız. değirmenlerle savaşta yenilmemişiz daha. yedi kat yalnızlığa gömülmemişiz.
inanın bana, o zaman aşklar ömür boyu sürerdi. bir kız, camdan el salladı mı, havalara uçardık. bir gülücük, mahcup, kaçamak bir bakış, bir merhaba... yavru kuşlar gibi heyecanlanırdık. en büyük hazine kalbimizdeydi. nasıl utangaçtık; gönül verdiğimiz kişiyi incitmekten de, onun karşısında küçük düşmekten de ödümüz kopardı. karşılıksız aşklar, ebediyen saklanan sırlara dönüşürdü. uzaktan sevmek diye bir şey vardı. yoksulduk. canımıza yapışan, kemiğimizi çürüten fukaralığın üstüne kat kat, gıcır gıcır gurur kostümleri giyerdik. fakir, ama onurluyduk. çünkü tarihimiz bize kudretten, zenginlikten bahsediyordu. edebiyat, bütün hücrelerimize azim aşılıyordu. şarkılarda daima taptaze bir umut çınlıyordu. felekle kapışıyor, çaresizliğe meydan okuyor, yer sofralarında yürekten şükrediyorduk.
iki hayatın çarpıştığı noktada, o noktaya daha önce gelmiş olan söyler bu cümleyi. yolun sonunda çok uzun zamandır birilerinin de gelmesini beklemektedir. yaşanmışlıkları unutup yeniden aç bünyesini doyurmaya odaklanmıştır. derken bir gün elini alnına dayayıp uzaktan görünene bakar, bakar, bakar ve gülümser. yolun sonuna geldiğine inanan ve sadece kendi olduğuna inanan "taze düşmüşümüz" ne olduğunu algılamaz, yavaşça yürümeye devam eder. bir an kendine gelip "sen nerden çıktın be? bu benim yolumun sonu" der. sonra onu oraya getireni tekrar hatırlar ve ağlamasına kaldığı yerden devam eder. uzundur oralarda bu durumu yaşamış olan tecrübelimiz ağlayan cisme sarılır, "şş! geçti, geçti" der. insan böyle zamanlarda, bulunduğu durumdan kurtulmak ister. inanır, anne gögsü gibi gelir. nefes alıp verişini dinlerken yalnız olmadığını hisseder, sonra taze düşmüşlüğü aklına gelir ve yeniden ağlar. derken tecrübelimiz, uzun süredir herhangi bir taze düşmüş için hazırladığı muhteşem ve havalı ezgilili cümlelerini dökmeye hazırlanır. başlar saydırmaya, anlatmaya ve taze düşmüşü dinlemeye. taze düşmüş inanır, sakinleşir. "hakkatten ya" diyerek gülümsemeye başlar, onay verir tecrübeliye. derken tecrübeli ve taze düşmüş aynı mühre sahip sorunları nedeniyle birbirlerine çekici gelirler. gülümserler, belki de kendilerine çok acıdıkları içindir, bencillikleri içindir kim bilir? genelde çok uzun zaman geçmesine gerek yoktur. ikisi de olduğu halden kurtulup, yolun başına dönmek gayesindedir. taze düşmüş yeniden ağlar ve anlatır, anlatır, anlatır bitmişliğini dillendirir derken, tecrübelimiz altın vuruşu yapar: korkma ben varım!
taze düşmüşün aradığı kandır. o vardır, inanır. dünya hızlıca dönmeye başlar, ayaklarının altında garip bir his vardır. çok yüksekten aşağıya kayıp yeniden yükseliyordur. yeniden vuruş yapar tecrübeli: ben varım! taze düşmüş aptallaşmıştır, kanına giren zehir yarasına bastıkça kendini daha güçlü hissetmiştir. derken bu gazla biraz devam ederler. sonra birden müzik kutusunun şarjı biter. açık kaldığını ise şarkının ikisi de farketmemiştir. hayatlarını filmlerin dayanılmaz hafifliğinden sanmışlardır. dudaklar sarkar. tecrübeli: aslında ben... demeye kalkar ki taze düşmüş "aşk olsun" demekle yetinir. tecrübeli başa dönme vaktinin geldiğini anlamıştır. oturduğu yerden ayağa kalkar ve "gitme vakti" diyerek el uzatır taze düşmüşe. taze düşmüş de ayağa kalkar ve uzatılan eli hafifçe sıkar. nöbet yeni gelene devredilmiştir ve bu yolun sonunun nöbetçisi hiç bitmeyecektir. hep devredilecektir. parolası, korkma ben varımdır.
derler ki; insan, yemediği halde cinsini öldüren tek canlıdır! ve inanırım ki hep muhteşem bir oyunun içindeyiz!
insanda müthiş bir rahatlama hissi uyandıran cümledir. hele ki bunu sevdiğiniz söylemişse kendinizi inanılmaz güçlerle korunuyor bile zannedebilirsiniz. o, tüm fırtınaları dindirir, tüm kötülüklerle savaşır, uçurum kenarlarında size el verir ve sizi kurtarırmış gibi kendinizi güvende hissedersiniz. sizde uyandırdığı tüm bu güzel duygulardan sonra o artık gözünüzde kanatsız bir melektir.
murat menteş in harika betimlemeleriyle ve çin sözleriyle dolup taşan kitabıdır. ersin karabulut ayrı bir renk katmış. insan bitirmek istemiyor ama merak da ettiği için okumak istiyor. böyle acayip birşey oluyosunuz okurken. kitapta geçen karakterlerin nerdeyse hepsine yorum yaptırması ayrı bir güzelleştirmiş. papağan bile konuşuyor. tadı damağınızda kalıyor.
diyelim de bu sefer tam olmadı da diyelim. , ağbicim
--spoiler--
sırf mafya babası rakibini ekarte etmek için 20 küsür tane yaşlı bakanı öldürür mü, öldürüp hısmının üzerine atmak yerine hısmını öldür ol mafya babası
--spoiler--
, konu burada bir mantıksız ve basit olmuş, ama menteş te bir ışık var, takip edilmeli.
herhangi bir arkadaşıma "muhteşem bir kitap okudum, kesinlikle okumalısın" dediğimde, "hmm konusu ne ki" sorusuyla karşılaşıyorum ve ne diyeceğimi bilemeyip ıkınma seanslarına başlıyorum. öyle harikulade bir romandır. bak, yine olmadı.
bu cümle, sarf eden kişinin sizi bir gün yarı yolda bırakacağına dair en büyük ip ucudur. bu yüzden ne zaman korkmamam gerektiği söylense içim ürperir. birisine bu denli inanmak ve güvenmek tehlikelidir, zira verilen güvenceler ve sözler genellikle unutulur.