korfez gunlugu

entry1 galeri0
    2.
  1. Antik çağın önemli tarihçilerinden birisi olan Strabon'un, yaşadığım coğrafyaya dair anlattıklarından yola koyularak bakmaya çalışıyorum çevremdeki her kımıltıya. Zirvelerin eteklerinde ayaklarıma takılan bir mermer parçası bütünlenip sakız gibi beyaz saraya dönüşüyor birdenbire. Sahile vuran dalgaların arasında gördüğüm kırık bir amfora deniz gurbetçilerinin türkülerini dolduruyor kulağıma. Sümerler'den Mısır'a, oradan da Yunanistan'a geçmiş olan çok ilahlı inancın izini sürdükçe, hikayelerin yüzyılları kuşatan ve var oldukları zaman dilimlerine egemen olan güçlerini görüyorum. Bugün ne Zeus var, ne de Hera. Ne yarı ilahlar ne de kahramanlar. Ormanlarda cirit atan, önüne çıkanla sevişen peri kızları, kaçakçılara terk etti yerini. Mabedlerin, tapınakların, yontuların kalıntıları üzerine artı paralarıyla binalar, eğlence merkezleri yapanlar var şimdi.
    Tanımlamakta zorlandığı ya da hiç tanımlayamadığı doğa olayları karşısında düşünce ve duygularıyla zora düşen insanın üzerinden binlerce yıl geçti. Benzerlerinden kimisi aramızda dolaşsa da bugün tanrıyla pazarlığa girişenlerin,onu kandırmaya kalkışanların varlığını gördükçe geleceğin nelere gebe olduğu az çok sezinleniyor. Tanrılar dergahından tek tanrıya gelindi. Bu kavşaktan da insana gidiyor bu yol. Kopyalama çağından sonra gelecek olan zaman dilimini kestirmek güç olmasa gerek.
    Dağın zirvelerine çeviriyorum bakışlarımı; yumuşacık rüzgarların uğultusu doluyor ciğerlerime. Yatağına sığmayan bir ırmağın coşkusuna kapılıyorum. Güneşin, ayın ve yıldızların bir görünüp bir kaybolmalarına, yeryüzünün ve gökyüzünün bin bir türlü hallerine akıl erdirmeye uğraşırken masallar üreten ve ürettiklerinin esiri olan ilkel insanı düşünüyorum. Sonsuz hayat aşkıyla sarsılanların yarattıkları cennetler, cehennemler günümüzde de geçerliliğini koruyor. Oysa bir haftalık ömrünü gözümüzün önünde dans ederek geçiriyor kelebek. Biçimi ve özü aynı, değişmez sanıp yanılıyoruz. ilk kıvılcımdan günümüze kadar süren değişimin ayrıntılarının içine girdiğimizde, kendisini yazan bir şiirin gövdesine her an yeni dizelerin eklendiğini görüyoruz. Bütün yapıp etmelerimizin, doğal devinimlerin, ayrıntıdan bütüne, bütünden ayrıntıya gelgitlerin sürekli genişleyen türküsüdür bu durum.
    Bilmek, duyumsamak, düşlemek ve düşünmek mükemmelliğe giden yolun kavşak noktaları, mola yerleri olsa gerek. Bitkilerden fışkıran çiğ tanelerinin, kaynağı yeryüzü olan yağmurun, eşyanın üzerindeki giz perdesinin, kısaca varlığın sorgulanmasının "günah" olduğunda ısrar edenleri anlıyorum. Evrenin bilgisine kayıtsız kalanın, sorgulamayanın, verilenle yetinenin, korkularıyla mutlu olanın katedeceği yol bir hayli uzun. Filozof Renan şöyle diyor bu konuda:
    "mucizelere inanmak; evrenin değişmez yasalarla değil, gelip geçici heveslerle idare edildiğini sanan bir fikir durumunun sonucudur. Doğa ve evren yasalarının henüz keşfedilmediği dönemlerde, aklın almadığı olayları mucize olarak tanımlayan ilkel insanın bu tavrına tutumuna anlayış göstermek zorundayız. Yasaların keşfinden sonra, işlenen zekalarla bugüne gelen insanlığın, batılda ısrar etmesini anlamaksa çok zor bugün. Zekayı bilimin düzeyine çıkarınız, onu rasyonel metodla besleyiniz, bu modası geçmiş batıl inançlar mücadeleye ve delil sistemlerine gerek kalmadan kendiliklerinden yok olacaklardır."
    Zekanın bilimin düzeyine çıkması demek, sanatın her dalıyla haşır neşir olan bir toplum yapısını göz önüne getiriyor. Hurafelerden arınmış, aklın terazisini önemseyen, üniversitelerinde adam gibi bilim yapılan ve işsizlik korkusu olmayan, sosyal yapının her zerresinden adalet yansıyan, fırsat eşitliği ilkelerine saygılı bir toplum düşünün.
    Bir de içinde bulunduğumuz yapıyı göz önüne getirin; Yazılı ve görsel basın ağız birliği etmişcesine aklı dumura uğratan yayınlarını başarıyla sürdüyor. Denetleme kurumları da çanak tutuyor bu aşağılayıcı duruma. Bir kitap, bir film, sanata dair herhangi bir ürün kalabalıkların beğenisine arz edilmeden, yani piyasaya sürülmeden günlerce, aylarca önce reklam kampanyalarıyla dayatılıyor adeta. Hani şu çamaşır suyu, deterjanı reklamlarıyla dayatılan malların tüketimine benziyor bu iş. Oysa, hayat kendi özünde yarışları barındırır. ince zevklerin mal'a indirgenemeyeceği biricik alandır o. Edebiyat için de geçerlidir bu ifade.
    Kuşlardan önce uyandığım, gökyüzünde yıldızların kaynaştığı bir sabah aklın terazisine vuruyorum bütün kımıltıları. Kulağımı dayıyorum doğanın türküsüne. Ola ki bir dizeye bir sözcük de ben düşerim. Alacakaranlığın tülleri çekilirken, avucumdan yemlenmeye alışan kumrular akın ediyor pencereme. Körfezin diğer ucunda yaşayan sevgili şairim Ahmet Uysal'da uyanmıştır şimdi. Ya bir masala başlamıştır, yumuşacık bir şiirin dizeleri arasındadır ya da. Onun Gökçe Martı'sına bir arkadaş gerek. Yine birlikte oluşturacağımız bir şiirde ida'nın kumrularını anlatırız belki. Körfezin şiiriyle merhaba.
    *
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük