Ne güzel demiş Cemal süreya;
" Konuşabilmek" ile
" konuşmayı bilmek" arasında büyük bir fark vardır. Mesela çoğu insan ikincisini bilmez.
Aynı dili konuşabilmek kolaydır. Asıl marifet Aynı dilde konuşmayı bilmek. Karşımızdaki insanı anlayabilmek için dinlemek yerine; sıranın bize gelmesini beklediğimiz için aynı dilde konuşamıyoruz.
Sağlıksız olan bu iletişim neticesinde anlaşamıyoruz.
Ah insanoğlu... karşısındaki insanı anlayabilmek için, dinlemeyi bilse keşke! işte o zaman boşluklar dolacak, sözlerimiz daha anlamlı olacak.
işte böyle içim dolup taşmaya yüz tutunca kendimi daha çok men ettiğim mübah.
neme lazım içime daha çok gömülmeliyim böyle daha iyi. en azından kimsenin o çok haklı yorumlarına maruz kalmıyorum.
insanlar arasında düzgün iletişim kurabilmenin temel yoludur.
ilişkinin adı ne olursa olsun yani ; iş ilişkisi, aile hayatı, özel hayat, arkadaşlık ilişkilerinin hepsinde düzgün bir temel oturtmak için konuşmak gerekir.
insanlar aralarındaki sorunları iletişim kanallarını kapatarak değil daha çok açarak ve sorunları yüzeysel değil derinlemesine konuştuğu müddetçe başarılı ilişkiler kurabilirler.
Hiçbir sözcük yetmez bazen. Hele de neyi, nasıl anlatacağınızı bilmezseniz. Öyle ki iki basit kelimeyi bile bir araya getirmek umduğunuzdan daha zor olabilir.
konuşabilme yeterliliğimi kaybettim. konuşmak ekstra külfet ve sonucu belli olaylar silsilesi gibi geliyor bu yüzden kimseyle uzun uzun konuşmuyorum felsefe yapmadığım sürece.
Aşırı yorucu bir şey.
Bence birbirlerine iyi gelmeyen hiçbir insan konuşmamalı. Asla çözüm olmuyor. Aksine her şey daha da karışıyor işin yokmuş gibi al bir de bu düğümü çöz.
Düşünmeden konuşmamalı, konuşurken yanlış anlaşılmamaya, dili ve üslubu muhatabbın seviyesine göre ayarlamaya ve saygılı olmaya dikkat edilmesi gereken eylem.
"her istediğini söyleyen istemediği şeyler duyar" der bir atasözü.
ve ekler bir filozof :"Sözleriniz sessizliği bozacak kadar önemli değilse konuşmayın"
hadi, bilmeden konuşmak, anlamadan yazıp çizmek gibi basitlikleri es geçelim…
orda o kadar eser, o kadar mevzu…
hiç birini okuyup anlamıyorsun ama, iş “uçurmaya” veya “batırmaya” gelince, hop ölçüsüz endazesiz atlıyorsun…
biri “okuyucu”ların, diğeri “okumaz”ların hâli…
ne garip…
hâlbuki iki taraf içinde ön şart; “tanımak…anlamak…