yazmak, kendi kendine konuşmak, kendin ile bir muhasebe hâlinde bulunmaktır; çünkü orada kendimizin fikirlerini bir başkasının fikirleri gibi adeta tekraren görür, üzerinde fikredip bir nevi kendi fikirlerimizle karşı karşıya gelerek sanki bir başkası tarafından ayrıca bize ifade edilmiş gibi canlı bir konuşma hâline geçeriz; zaten konuşmaktan maksat “kendini, anlamı, bir fikri, görüşü” ifade etmek olduğuna göre, yazmak, konuşmanın pek canlı bir safhası sayılabilir ve birbirlerinden kesin bir çizgi ile ayrılamazlarmış gibi gözükmektedir...
fakat, bir başkası ile konuşmakta ise şöyle bir hâl vardır; muhatabımızın bize aksettirdiği herhangi bir kelime, mimik yahut tamamen onun ruh hâlinden yansıyan birşeyin bizde anlık bazı içe doğuşları ortaya çıkartması; yazarken bunu tamamen çevre şartlarından olabildiğince bağımsız bir biçimde tedâiler yolu ile yapıyor olsak da, birisi ile konuşurken bu her zaman çoğunlukla muhatabımıza bağlı olarak gelişir; yani muhatabımızın idrak seviyesi ile beraber bir konuşma gerçekleşmektedir ki bu durum ya belli bir sınır üstüne çıkmak yahut inmemiz gerektiğini bize ihtar eder...
yazarken, yani kendimizleyken bu sınırın çerçevesi tamamen bizim idrak sınırımız, seviyemiz ile alakalıdır.
netice olarak, yazmak; ehlini bulursak illâ konuşmak.
Duyguyu vermek için yazmak, düşünceni daha rahat açıklayabilmek için konuşmak bence. Mesela okuduğun romanda karakter çok vurucu bir laf söylüyor. Şimdi bunu izlemiş olsaydık film gibi belki gene tonlama veya başka faktörlerle gene etkili olacaktı ama o yazıyı okuyunca insana daha çok geçiyor bence. O laf konuşma esnasında araya kaynayabilirdi.
Derdini , düşünceni anlatmakta da konuşmak daha iyi. Çünkü öyle uzun oluyor ki bazen anlatman gereken şey, hem kafanda o cümleleri kurup belli bir düzene oturtup aynı zamanda o derdini anlatman iki iş oluyor. Ama konuşurken zaten beyin otomatik olarak düzenlediği için cümleleri onu düşünmeden direkt konuya yoğunlaşabiliyorsun.
Çok dışa dönük bir insan değilseniz, yazmaktır elbet.
Konuşurken insan hata olarak görülecek bir şey yapmaktan çekinir, yazarken yazdığınızı başkaları görecek olsun ya da olmasın, kendinizle başbaşa ve rahatsınızdır. Karışanınız yoktur.
Sadece bu ikisi varsa eğer yazmak derim.
Ama bir yerden sonra bu ifade yolları da yeterli gelmiyor gibi hissettim Enstruman çalmayı öğrendim. Artık onun da yetmediğini düşünüyorum.
Yetmiyor kendimi ifade etmeye ne kelimelerim ne sözlerim ne de müziğim, yetmiyor.
hangisiyle kendini daha iyi ifade ettiğini kalben ve zihnen düşünüyorsan o'dur bence. hem böyle düşünürsen karşındakinin seni anlamaması ihtimali daha azalır. yine de konuşmak daha net ifadedir. çoğu konuda olduğu gibi burada da tırnak içinde çok olan durum zarardır. çok konuşan pek sevilmez zaten de, çok yazmakta da anlaşılamayan durumlar olabilir. konuşmak ve yazmak düşüncelerine, özgürlüğüne, sağlığına, aklına, fikrine, tutumuma sahip olduğumuzu idrak ettiğimizde ikisinin de ne denli önemli olduğunu anlıyoruz bir şekilde.
düşünmek... düşünmeden konuşup, düşünmeden yazmak, bilemiyorum da, düşününce düşünmedense acizlik. Evde hiç konuşmayıp hiç yazmayan 4 aylık bir tavşanım var. Bakıyorum bazen, sadece düşünüyor... nasıl da mutlu, nasıl da kıskanıyorum bazen öpücem...
konuşmak anlaşıldığın ve anladığın zaman harika bir olay. hatta zamanı bile durdurabilir bazı sohbetler. konuşmayı güzelleştiren şey eylemin başkalarıyla gerçekleştirilmesi. gerçi ben kendi kendime de konuşuyorum ama konu bu değil*
yazmaksa kişileri bağlamadığından genellikle kelimelere ve kendine karşı en dürüst olduğun zamanda gerçekleştirilir. o yüzden hangisinin daha iyi geleceği zamana, mekana ve hissiyata göre değişir.
Konuşmada doğaçlama ağır bastığı için verilmek istenen mesaj her zaman sağlıklı olmayabilir. Burda söylenen kelimelerden ziyade beden dili oldukça önemlidir.
işin yazma kısmına gelirsek burada muhabbetin kurgusu ön plana çıkar. eğer yazışmalardaki muhabbet kurgunuz iyi olursa karşı cinsi çemberinizde tutmanız kolaylaşır.
mühim olan kafanızdaki senaryoya karşı cinsi dahil etmektir.