Anahtarı yok imiş kapıda kalmış. Bereket bizimkilerde evdeydi, Ağaç olmadı çocuk. Çantası mantası sırtında vallahi bir yerlerden gelmiş, annemin aç mısın bir şey yapayım mı lafını duyar duymaz fırladım, dedim ne yersin ne söyleyeyim? Elinizin artığı zar zor ikna edip bir şeyler söyledik. Babasıyla birlikte geldi yemeği, kurye abiyle asansörde beraber çıkmışlar. Değişik bir enstantane oldu.
Altuğ, gencecik bir oğlan ve kız gibi nadide bir çocuktur. Umarım bozmaz kendini.
Komşu çocuğu akraba gibidir, o an kimsesi yokken emanettir.
okul hayatı boyunca hep türkiye birincisi falandır bu amın oğlu ama ne hikmetse büyüyüp iş sahibi olunca eli boş gezer. çocukta suç yok. çocuğun bu durumdan haberi bile yok.
bizim karşı dairede var bir tane; mertcan. yedinci sınıf. safi salak.
evdekilerin çalışma saatlerinden dolayı bazen dışarıda kalabiliyor. ablası ve kendisine toplam 1 adet anahtar düştüğü için sık sık bizim kapıyı çalıyor. geçenlerde eve gelmiş ama ablası evde yok. üşümesin diye içeri aldım ben de. o günkü konuşmamızdan sonra dedim ki, aga bu çocuk olmamış; bundan sonra da olmaz büyük ihtimal.
- ablanın cep telefonu yok mu mertcan?
+ vaar.
- numarası ne, soralım bir nerdeymiş.
+ bilmiyom ki abi numarasını.
- nasıl lan?! ablanın numarasını bilmiyo musun?
+ yoo. eheh
- annenin telefonu var mı?
+ var ama onun da numarasını bilmiyorum.
- nasıl olm ne diyosun sen! insan annesinin numarasını bilmez mi?!
+ valla benim telefonum yok ki abi, napiim onların numaralarını.
an gelir, dünyanın en ilginç şeyini de duysanız hissettiğiniz şeyi kelimelere dökemezsiniz. sinirleriniz boşalır. kimileri ağlar, kimileri kahkahalara boğulur, kimilerinde de saldırganlık tecelli eder. bende hiçbiri olmadı. bir 4-5 dakka başımı eğip halıya baktım. hiçbir şey hissetmeden...
neyse, dün yine çıktım evden, bunu gördüm. bizimkisi kapıya bir kağıt astı sonra ayakkabılarını bağladı. selam verdikten sonra bekledim biraz, yavaş bağladım ben de ayakkabılarımı. o gittikten sonra, kapıdaki, büyük boy kareli harita metot defteri yaprağına, ucu bıçakla açılmış, 5 cm uzunluğunda 2b kurşun kalemle, 60 puntoyla, sola yatık olarak yazılmış yazıyı okudum. şöyleydi:
"abla ben eve geldim, kumbaradan 3 tl para aldım. net cafeye gidiyorum, silkroad oynıcam. anahtar siyah botun içinde".
sonra yere baktım; bir çift siyah bot. yine o aynı his... trabzanlara tutunarak merdivenlerden indim.
---3 hafta sonra---
o gün okuldan geliyorum, gözüm yine bunların kapıya ilişti. kapı tokmağında yarım metrelik botu görünce -tarihe baktım; 2 nisan- yaklaştım. yine aynı formda yazılıp kapının kenarına iliştirilmiş notu okudum. manzara, öncekinden pek farklı değildi: "abla voleybol maçı var, ordayım. siyah botun içinde anahtar." geçen sefer, ablası, mavi botun içine bakmış olacak ki... neyse bir şey demiyorum ben.
bir dahaki sefere para atıcam botun içine. bir de şöyle not bırakıcam, hazırlayıp koydum cüzdana: "merhaba, ben hırsız. evinizi soyacaktım ama içim el vermedi. allah vurmuş, bir de ben vurmayayım dedim. alın şu 2 lirayı, gidip çoğaltın şu amına kodumun anahtarını." yemezlerse, adam değilim.
annelerin karşılaştırma sanatı bir hayli gelişmiştir. haliyle bu üstün sanatı bizler yani çocuklar üstünde kullanılır :
+sen daha otur oturduğun yerde, neriman teyze'nin kızı odtü'yü kazanmış.
+kamil amca'nın küçük oğlan varya 2.000 tl ile işle başlamış sende daha film izle evde.
+ne bu böyle her sene yaz okulu, yaz okulu. bu 5. senen hala okulun bitmedi.bak fırıncı ahmet'in oğlana 2 yılda bitirdi okulu.
-anne o zaten 2 yıllık okuyordu.
+bak hala cevap veriyor.
-offf anne
+anne deme bana.
+yat da zıbar artık feysvuk mudur ne boktur çıktığın yok, millet kütüphanelerden çıkmaz senin yaptığına bi bak.
bu ve bunun gibi cümlelere bir çok öğrenci maruz kalmıştır elbet. ki ebeveynler çoğu zaman haklıdır da. fakat öğrenci milleti bu gibi lafları duymaya hiç gelemez.artık onların gözünde öyle bir hal alırsınız ki ağzınızla kuş tutsanız gene de yaranamazsınız.hatta bu durum öyle bir hal alır ki ; şimdi siz boş boş oturuyor olsanız bile, annenize göre komşunun çocuğu sizden daha iyi boş boş oturuyordur.