komşu kızı, yönetmenliğini luke greenfield yaptığı başrollerini ise emile hirsch, elisha cuthbert ve timothy olyphant 'ın yer aldığı 2004 yapımı abd gençlik filmdir.
istanbul denilen bu acayip yerde bu kavram pek yok gibi. apartumanda kimseyi tanımıyorum ki, bırak komşu kızını tanıyayayım. daha yeni, yerel seçimlerde aha sırada bekler iken, baktım adamın biri enseme üflüyor. noluyu diye arkamı döndüm. "komşu ben bi hava alayım, senin arkandayım tamam mı" diyor. "sen kimsin la it" diyecektim, lakin seçim yasaklarından korktum diyemedim. adama şaşkın gözlerle bakınca, "4. katta oturuyom ben" dedi. "iyi" dedim ne diyeyim. lakin taşrada biraz daha var gibi. hatta var gibi gibi. eheh kelime oyunu falan!
seneler öncesi. taşrada, artık şansımıza hangi kız düşerse platonikten abayı yakmak için can atıyoruz. saklambaç oyununda sırf benle aynı yere saklandığı için aşık olduğum merve ve ailesi başka bir yere göçünce büyük boşluğa düşmüş, "hangi kızın adını kitaplarıma yazsam" diye kara kara düşünür olmuştum. tam da bu kısır zamanlarda mahallemize, hiç de alışkın olmadığımız bir aile çıkıp geldi. hem de bizim evin bitişiği olan diğer eve. ailenin tüm fertleri, mahallede baskın olan esmer rengin aksine sarışın insanlardı ve de düzgün türkçe konuşuyorlardı. birbirlerine teşekkür ediyor, bol bol rica ediyor, yeri geldiğinde özür diliyorlardı. ben tam 15 yaşıma kadar teşekkür ederim demedim mesela. "sağol" dedim. rica ederim de demedim. "bişi değil" dedim. özür dilemek lugatta hiç yoktu. herkes her şeyi zamanla unutur, kırgınlık dargınlık geçer giderdi. lakin bu aile algılarımızı darmadağın, adeta parça pinçik etmişti. bir de işin içinde küçük kızları selda vardı. bu durumu daha karışık bir hale sokmuştu.
selda'nın kıvır kıvır sapsarı saçları, bembeyaz bir teni, yeşil gözleri, orantılı bir yüzü vardı. bunlar o'na aşık olmam için yetiyor, artıyordu bile. evet selda mahallenin sokaklarında göründüğü vakit yok yere heyecanlanacağım, adını kitaplarıma yazacağım, mahallenin diğer zırtlanlarına "şşşş bende" diyeceğim, yani aşık olacağım yeni kızdı. tüm şartlar bunun olması gerektiğini gösteriyordu. dedem "doğaya karşı gelemezsin evlat derdi" demek isterdim ama dedem hiçbir zaman böyle şeyler söylemedi. olsun. ben dedi diye kabul etmiştim ve selda'ya aşık olmak için gerekli hazırlıklarımı yapmaya başlamıştım. yaptığı her hareketi - ne kadar saçma olursa olsun- inanılmaz çekici bulacak, her gün gittikçe yoğunlaşan duygulara bürünecektim.
her şey iyi gidiyordu. bir keresinde evde yaptıkları hazır hamburgerlerden bize getirmişlerdi ve o güzelim sesini de o gün duymuştum. heyecandan kısılmış bi sesle "sağolun" demiştim. ilk defa hamburger denilen şeyi de o zaman yemiştim. tadı bok gibiydi ama olsun, selda getirmişti. işler iyice çığırından çıkıyordu. sürekli onu görmek istiyordum. mahalleden çok çok uzakta, daha elit bir okula gidip geldiği okul servisinden indiği zamanları kolluyor, evine yürüdüğü o kısa zamanlarda yaptığı havalı yürüyüşü balkonumuzdan hayranlıkla izliyordum. yine bir gün o zamanlarda, yürüyüşü bitmiş eve girmişti. ben de, balkondan içeri girmiş, o'nun eve girip evde tatlı tatlı dolanışlarını hayal ediyordum. çantasını odasına bırakmış, annesine bir öpücük kondurmuş, en şeker tonda "çok acıktım annecim ne hazırladın bize" dediğini düşlüyordum. bu düşüm bir böğürüşle kesildi. biri öküz gibi böğürerek konuşuyordu. bu hayvani ses bizim evdeki seslere hiç benzemiyordu. ses bizim ve selda'ların evlerinin arasındaki hava boşluğundan geliyordu. sese doğru yöneldim. resmen ağzıyla sıçıyordu bu insan. hiç durmadan "öğğğğhhh bana nööö yöaaa istemiyoğğğmm bönn. ağzınoo sıçııımmm sönün... süktür gütt" diye bağırıyordu. bir ses daha vardı. selda'nın abisinin sesiydi. bir şeyler söylüyor ve "keh keh" diye pis pis gülüyordu. yetmiyor "koca kafaa ehehe" diyor, ortamı kızıştıyordu. karşıdaki deliriyor, ağlıyor ve her seferinde ağlayarak konuşmaya çalışıyor, böğüre böğüre küfürler ediyordu. o an kulaklarımdan aşağıya doğru bi ateş indi. bu ses o'nun sesiydi. bu selda'nın yaratıklaşmış sesiydi. bu iğrenç ses, bu böğürme bu tarz o'na ait olamazdı. hayır olamazdı. lakin selda hiç susmuyor, hayvanlar gibi böğürüyordu. dayanamadım kendimi sokaklara attım.
o zamanlar sigara ve alkol içmediğim için, bakkaldan çokçana tuzlu çekirdek aldım. boş bir araziye gittim. hepsini çatur çutur yiyip, derinlere daldım. bu o kız olamazdı. nerdeydi o naifliği. nerdeydi?! meğer içinde kocaman bir öküz vardı. hayallerim oracıkta yıkıldı. zaten çekirdek de bitmiş, dudaklarım adana patlıcanı gibi olmuştu. boynum önde çekine çekine eve gittim. moralsizdim. annem "neyin var" dedi. "yok bir şey" dedim. "gel yemek ye" dedi. "yok canım istemiyor" dedim. "dolma var ama" dedi. kararımı değiştirdim, gittim iki tabak dolma yedim. yanında da bir sürahi ayran içtim.
Adına şiirler, şarkılar yazılanı da vardır. Yeni küfürler uydurulanı da.
Not: bende ikisi de yok. Apartmanda bir kız var. Onuda gördüğüm yok. Hep dışarda.
Yazlığa geldikten sonra bu konu oldukça kafamı karıştırdı. Sanki amınakoyam başka hiç derdim yokmuş gibi. Ama en sonunda bi tane gördüm apartmanda.
Gece sigara almaya gitmiştim, eve dönerken önümde simsiyah taytlı, at gibi bir avrat. Elinde telefon tipik karı hal ve hareketleri içinde. 20, taş çatlasa 23-24 yaşlarında. 6-7 adım önümde yürüyor ben de bunun arkasından gidiyorum da aynı apartmanda olduğumuzdan haberim bile yok tabi. Neyse o sağa dönüyor, ben sağa dönüyorum, o aşağı gidiyor ben aşağı gidiyorum derken apartmanın işine girince anca anladım amk bizim komşunun birinin kızı olduğunu. O beni farketmedi, taa otomatiğe basıp lambayı açana kadar. Sonra otomatiğe basmak için arkasını döndüğünde beni farketti ve hafiften korkmuş bir şekilde 'ayyy' diye tepki verdi. Bir şey demedim, onu geçip hızlı hızlı eve çıktım içeri girdim.
Bu da böyle bir anımdır sözlük. Komşu kızı da iyidir, arada böyle merdivende karşılaşınca heyecan yaptırır.
Bi de bunları tavlayıp eve atanlar var, amlarına koyayım ben onların çok ayıp ediyorlar.
evsahibimizin iki tane kızı vardı alt katta otururlardı. 5 6 yaş büyüklerdi. ve gerçekten ikiside birbirinden güzeldi öyle böyle değil. arada çağırırlardı gider otururdum kimse evde yokken çağırırlardı üstüne bir de ulan ben ne malmışım sevgilim var diye ihanet edemem diye sadece oturur sohbet ederdik ulan harbi ne mal adammışım. şimdi ne o sevgilim kaldı ne komşu kızları.. kalan tek şey içimde kalanlar.
fantezilerimden biridir.
hep karşı komşunun kızı olmasını istemişimdir. ne bileyim evimize kek yapıp getirsin ailecek onları ağırlayalım kız benim odama gelsin. sonra sikeyim falan.
bacılarımızdır, gardaşlarımızdırlar.
annem hep şey derdi, komşu kızına bakılmaz, mahallenden bir kıza bakacaksan 7 ev sayacaksın 8. evdeki kızı alacaksın derdi. *
işin kötü tarafı 7 evden sonra sokak bitiyor ev yok ne bahtsızım lan. *