devlet kadrolarının üçte ikisinin boş beleş hamil-i kart taşıyıcısı şerefsizlerle dolu ülkede (özel sektörde bile bal - kaymak mevkilerde bir çok siyasi yakını vardır)edilmiş komik laf...
600 bin nüfuslu şehirde 400 binden fazla yeşilkart dağıtılan ülkede edilmiş komik laf...
nüfusun 6-7 milyonunun "üretim" yaptığı gerçek bir işe sahip olduğu, geri kalana da bunların baktığı ülkede edilmiş komik laf...
üleknin yarısında vergi levhası bile olmayan dükkanların olduğu, akaryakıta bir bölgede 1'e 4 vergi alınırken diğer tarafta vergisiz alınıp satıldığı, bir yarıda verginin vergisinin vergisi dahi vergilendirilip diğer tarafta elektrik faturalarının bile toplanmadığı ülkede edilmiş komik laf...
komünizmin en dejenere versiyonu dahi şu sistemden daha adildir...
bunu yazan öküzün memleketi de (büyük olasılıkla) dahil bu ülkede 75 vilayetin kapısına kilit vursak eksiye değil artıya geçeriz...
komünizm ve yattığın yerden maaş almak? komünizmde herkes sisteme zorunlu olarak dahil olmak ve emeği ile diri tutmak durumundadır.
hatta eski yugoslavya'da (Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti) devletin doktoru mesai saati bitiminin ardında demir yolu çalışmasına götürdüğü bile olmuştur.
komünizmde herkes çalışır sadece kendisine itaatin farz olduğu demir yumruğu elinde tutan yatar.
Komünizm yattığın yerden maaş alabileceğin bir sistem değildir, komünizm i kapitalizm e benzetmeyin, komünizm içinde yaşadığınız kokuşmuş sisteme de rejime de benzemez, üreten insan kazanan insandır eğer komünist sistem de üreten değilseniz, kazanan da olamazsınız.
hayattaki tek başarısı doğru vajinadan çıkmak olan zengin çocuklarının söylemeyeceği ironik cümle.
insan doğası gereği dünyada adalet hiçbir zaman tam anlamıyla var olmayacak, çünkü her birey diğerlerinden daha iyi olmak isteyecek. sosyalizmin çöküş sebeplerinden belki de en önemlisi insanların robotlaşmaya boyun eğmeyecek kadar hırs, tutku, kibir, kıskançlık gibi insani duygulara sahip olmasıydı.
yattığı yerden maaş alma olayının da insanı tembelleştirdiğinin en bariz örneği belki de devlet kurumlarındaki bürokrasidir. ancak buradaki serzeniş sistemin işlevinden ziyade çabalayan adamın önünün kesilmesi ve herkesin aynı kefeye konması sonucu ortaya çıkan adaletsizlik gibi duruyor.
peki aynı gün dünyaya gelen iki insanı düşünelim. biri zengin bir ailede doğmuş; ortalama vasıflara sahip; baba parasıyla yemiş, içmiş, gezmiş, okumuş, en sonunda babasının şirketinin başına geçmiş olsun. diğeri ise yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğmuş ama diğer çocuktan kat kat üstün bir zekaya sahip; kısıtlı imkanlarla kendisini geliştirmiş; iyi bir akademik eğitimi bileğinin hakkıyla almış ve nihayetinde iyi sayılabilecek bir mevkiye gelmiş olsun. şimdi adalet kavramına dönelim. fakir ama azimli çocuk zengin çocuğun baba mirası şirketine iş başvurusu yapacak, ceo pozisyonuna kadar yükselse dahi patronunun bir haftada harcadığı parayı hayatını idame ettirmesi için cebine koyması karşılığında tüm vaktini, gücünü ve hatta fazlasını o adamın daha da zengin olması uğrunda harcayacak ve bunun adı adalet olacak öyle mi? "..." şu boşluğu istediğiniz gibi doldurun.