sol hareketin güçlü olduğu 1980 öncesi, "devrimci ahlak" çerçevesinde, amerikan malı kullanmak eleştirilen bir hareketti. ama, aslında şekilsel bir öneme sahip olan cola içip içmemek değil, coca-cola'nın simgelediği emperyalizme ve faşizme karşı mücadele edilip edilmediği önemliydi. bu mücadelenin nice acılara ve nice canlara mal olarak verildiği türkiye solunun tarihinde yazılıdır.
öte yandan, komünistleri bu yönde eleştiren muhafazakarların, yeni dünya düzenine göbeğinden bağlı muhafazakar görünümlü yeni zengin sınıfının, küresel sermayeye kapılarımızı sonuna kadar açtığını, halka ait olan kamu kuruluşlarını üç otuz paraya kapitalistlere sattığını ve ülkeyi küresel kapitalizmin açık pazarı, ucuz işgücü cenneti ve sömürü alanı haline getirdiğini, öte yandan görgüsüzce kapitalist tüketim tarzını benimsediğini görmezden gelmeleri, ideolojik yakınlık duygusunun gözlerini perdelemesinden ötürüdür.
ancak gerçeği gören siyasal islamcılar da vardır: siyasal islamcıların arasında da sınıfsal çelişkilerin doğduğu ve bir kesiminin "antikapitalist müslüman gençlik" gibi örgütlenmelere giderek ideolojik bir farklılık ortaya koydukları 1 Mayıs 2012 kutlamalarında görülmüştür.
sınıfsal çelişki, sınıflar varlığını sürdürdüğü müddetçe ortadan kaldırılması imkansız olan ve diyalektik materyalizmin açıkladığı bir antagonizmadır.
bu arkadaşların, sosyalist solu enti püften ezberci, sığ ve sıkıcı argümanlarla eleştirecekleri yerde, kendi içsel çelişkilerini görüp eleştiriyi doğru kanalda yapmaları daha doğru ve halktan yana bir tavır olacaktır.
insan yaşam gereği olarak tüketmek zorunda olan ve bunu sürekli hale getirmiş bir canlıdır. tüketimin zorunluluğu üretimi zorunlu hale getirir, peki bu üretim araçları kapitalist sınıfın hegemonyasında olduğuna göre bireyin kapitalist sistem içinde olması yaşamsal bir zorunluluk olarak karşımıza çıkar. siz ne yaparsanız yapın yaşamsal faaliyetlerinizi yerine getirirken metanın değişiminde rol oynarsınız. bu koşullarda komünistlerin yapması gereken nedir? ayağında ki adidası çıkaracak ve küçük bir dükkandan alışveriş yapacaksınız para kime gitti küçük de olsa yine burjuvaya ve siz ondan almaya devam ettikçe o büyük bir tekel haline gelip adidas benzeri bir kurum olarak karşımıza çıkacak. cola içmeyip limonata içiyorsunuz satın aldığınız yerin elde ettiği karla yine büyüme yoluna gideceği aşikardır. yerli malı tüketimi küçük burjuvanın büyüyüp tekelleşmesine olanak sağladı. siz yabancı marka almadınız diye o türk markasının çalışanları zengin olmayacak sabit gelirle daha fazla çalışacak. o adidas gidip yerine daha beteri gelecek belki de. bu tarzda ulusalcı zırvalarıyla hiç bir yere gelemezsiniz bir kere pragmatik olarak hiç bir fayda sağlamaz ikincisi zaten kaybolmaya yüz tutmuş bir topluluğu inatla besleyerek toplumsal evrime de ihanet edersiniz. markası ne olursa olsun, üretim yeri neresi olursa olsun o aldığınız şey bir işçinin elindendir. anti-amerikancılık oynamanızın işçilere hiçbir getirisi olmadığı gibi türk işçisi amerikan işçisi gibi yapay bir ayrışmanın içine çekilip bölünürsünüz. karşı geldiğiniz sınıf zarar görmez sadece kendi içinde bir dengelenmeye gider. diyeceğim ne tükettiğiniz yerine üretiminin hangi sınıfa ait olduğu temel esastır.
evet çünkü yerli kapitalistlerin mallarını kullanmalılardı, yerli patronlara para kazandırmalılardı. bu kadar açıklama yeter, teşekkür ederim, saygılar.