* askeri ihtilal'e ''kanlı'' olduğu için lanet ederler; yoldaşlarının yaptığı ''bol kanlı'' ihtilallerden hiç bahsetmezler.
* güçlünün karşısında zayıfı savunurlar; felsefesini benimsedikleri karl marx ise güçlünün zayıfı ezmesinin bir doğa kanunu ve değişmez olduğunu savunur.
* teröre karşıdırlar; ''yoldaş deniz'' terör kamplarında eğitim görmüştür. teröre kurban verilen vatan evlatları için de ''şehitler ölmez!'' demeyi çok görürler (ya da istemezler).
* ülkenin bağımsızlığını savunurlar; gösteri ve protestolarda ise ülkenin bayrağını taşımazlar. ülkeye ait kurumları taşlayarak bağımsızlık kazanacaklarını düşünürler.
* irkçılıktan nefret ederler; ''yoldaş çin'' 1940 yılında 40 milyon olan doğu türkistan nüfusunu 20 milyona indirmiş ve günümüzde de uygur türkleri'ni asimilasyon faaliyetlerini devam ettirmektedir.
* atatürkçüdürler; ''milliyetçilik'' ilkesini reddederler. atatürk'ün sözünü ''ne mutlu insanım diyene!'' şeklinde değiştirerek tepkilerini gösterirler. protesto ve gösterilerinde ise arkasına sığındıkları atatürk yerine ''che'', ''lenin'' resimleri taşırlar.
* özgürlükçüdürler; ''yoldaş lenin'' din adamlarını idam ettirmiştir, kendisine karşı söz söyleyenler hep öldürülmüştür, stalin binlerce ilim adamını, sanatçıyı katlettirmiştir.
* halkçıdırlar; savundukları rejimde ise devlet, halkın mallarına el koyar.
* insancıldırlar; ''yoldaş stalin'' 40 milyon (yanlış okumadınız) insanı katletmiştir.
atatürkün komünizm hakkında sözleri
"biz ne bolşeviğiz ne de komünist birinden biri olamayız çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız."
"bolşeviklere gelince, bizim memleketimizde bu doktrinin hiçbir şekilde bir yeri olamaz. dinimiz, adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin yerleşmesine müsait değildir.
"türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. çünkü, türk hükümeti'nin ilk gayesi halka hürriyet ve saadet verme, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır."
biz marksizmi entellektüel gevezelik ve dünya devrimci hareketinin trafik polisliğini yapmak için okuyup öğrenmiyoruz. biz dünyayı değiştirmek için, dünyanın türkiye'sinde devrim yapmak için marksizmi öğreniyoruz!"mahir çayan
- askeri ihtilal, bir ülkeyi kalkındırmak, uyandırmak için yapılıyorsa, tabii ki başvurulabilir. lakin, bir ülkenin karanlığa gitmesi, emperyalist güçlerin elinde varlığını sürdürmesi için yapılıyorsa, ve bu uğurda ''kan'' dökülüyorsa, bu başvurulması konuşulamaz bir yoldur.
- karl marx'ın söylediği gerçekleri bilerek hareket ederler. kafalarından buyruklar söylemezler.
- ''şehitler ölmez'' bunu gerçek bir komünist söyler. deniz gezmiş, bir terör kampında eğitim görmemiştir. bunu da bilirler zaten.
- ülke, kapitalist bir pozisyona gelmişse, o bayrak da kapitalist bir simge olmuştur. komünizmin simgeleri bellidir, onların taşınması normaldir. ülkenin içindeki tüm kapitalist ve çıkarcı kurumlar, saman altından su yürütürken sessiz kalmamak, asıl onurlu olan harekettir.
-ırkçılardan nefret eder. asimile edilen halklara, zülm edenlere yoldaş demezler.
- ataürkçü değildirler.
- özgürlükçüdürler; tarihi kimin yazdığını, ve gerçekte olanları bilirler.
- halkçıdırlar; bu yüzden halkı en doğru şekilde savunma işinde baş koyarlar. devlet mallarına el koymazlar. aksine o mallar tüm ülke vatandaşlarınındır.
-insancıldırlar; stalin gelmiş geçmiş en büyük faşistlerdendir. mühim olan ideolojilerdir. lakin onları uygulayacak olan insanlar da bir o kadar mühimdir. zaten komünizmin yaşamış olduğu en büyük problem belki de budur.
*askeri ihtilale karşıdırlar. bolşevik ihtilal halk devrimidir. askeri ihtilal kapitalizmi güçlendirir.
*manifestoyu okumalı.
*deniz gezmişe silahlı mücadele eğitimini devlet vecerek değildi heralde? terör masum halkı vurur. deniz gezmiş masum olduklarını düşündüğü için yakalandığı çatışmada askerlerin üzerine değil yere sıkmıştır.
*ülkeye ait kurum diye kast edilen banka ise bunda bir anormallik yok. türk bayrağı türk milletinin bayrağıdır ancak bu devlete pek çok halk var.
*çin soykırım yapıyor diyelim. bariz olarak amerika da ırakda müslüman katliamı yaptı. buna dayanarak neden kapitalizm kötülenmez? ancak bu mantıkla bu olaylar incelenmez. çinin yaptığı çin sorunudur. türkiyede komünist bir devlet ermenileri kıracak değil heralde?
*komünistler atatürkçü değildirler. o arkadaşlar ulusalcıdır ulusalcılarda Ç.B.S.dir. bir komünistin che fotoğrafını asmasında bir anormallik varsa, peki.
*dinin "gördüğünüz yerde onları öldürün" ayetleri varken dini özgürlükçü diye savunmak garipliktir. cihadlar seferler..
*devlet hakın malına el koymaz devlet zenginin malına el koyar. zira halk denilen kitle fakirdir ve fakirin el konacak malı yoktur. ancak komünizmle bir evi ve arabası olur. (bkz: sovyetler)
*sen bizanslıyı öldürürken başarı sen avrupaya sefer düzenleyip oraları katlederken zafer.. stalin ve yaptıklarını haklı göstermez ancak biri çıkıp da insan öldürüyorlar demesin.
hepsinin değil ama büyük çoğunluğunun samimi olmaması.
kapitalist sistemi ve onun yakıtının üretim-tüketim döngüsündeki birey olduğunu bilmelerine rağmen sistemin nimetlerinden vazgeçememeleri. yani nedir mesele. bir kişi de olsa kapitalist sistemden çıkan kişi onu zarar verir. mesela komun köyler var yurtdışında herkes kendi üretiyor harcıyor para falan da yok ahanda sana samimi komünist topluluk. ama sen converse giyip, burgerkingde yiyip, starbucks ta kahveni yudumlayıp "komunistim aga." dersen ben de sana "de sie lan!" derim.
FKÖ(Filistin Kurtuluş Örgütü)bir terör örgütü değildir.
1.israil'in haksızlık işgal ettiği FiLiSTiN'i kurtarmak için kurulmuştur.
2.Aynı zamanda Oslo görüşmelerinde israil-FKÖ'yü FKÖ'de-israil'i tanımıştır.
çinde , vietnamda , romanyada , sscb de 120 milyon insan ölmüş ve/veya öldürülmüştür. halklar zoraki göçe sürülmüştür. insanlara türlü türlü işkenceler yapılmıştır. aç kalan insanların , yaşamak için ölü eti yedikleri bile söylenir. madem komünizm bu kadar güzeldi, bu kadar hümanistti, neden milyonlarca insan öldü. neden insanlar göç etmek zorunda kaldı. neden kadınlara kızlara tecavüz edildi. neden en aşağılık en kötü işkenceler reva görüldü.
stalin döneminde abramoviç gibi bir kapitalist var mıydı? yoktu tabikide. e o zaman eylül devrimi kime karşı yapıldı. kim mutlu oldu. allahın gariban köylüsü tarlasını ekti, devlet gitti çifçinin elindeki mahsulü aldı. hemde stalin in kurduğu zor alım birlikleriyle. neymiş efendim komünizm varmış. ulan bir çifçi ne kadar tarla işleyebilir ki! ne kadar ürün alabilir ki! o dönemde çifçiler devletin koyduğu kotayı aşabilmek için kendilerini parçalamışlar. artık kendi rızıkları bi kenara dursun , adamlar sadece devletin kotasını karşılayıp , el elde baş başda kalıyorlarmış.
bumu insanlık , bumu hümanizm , bumu adalet.
diyalektik materyalizm, zıtların birliği ve mücadelesini, ilerlemenin kaynağı olarak görür. marksist teoride, kapitalizmin iç çelişkilerinin sonucunda, işçi sınıfının iktidarı demek olan proletarya diktatörlüğünün, yani sosyalist rejimin kurulacağı öngörülmüştür. komünistler, hiçbir zaman burjuva demokrasisi benzeri bir sistem vaat etmemişlerdir. herkese emeğine göre yaşam standardı öngörülen sosyalist aşamadan sonra, "herkese ihtiyacına göre" bölüşümün yapılacağı komünist aşama öngörülmüştür. sscb, sosyalist aşamada, halk sovyetleri aracılığıyla daha fazla katılımcı ve demokratik bir "diktatörlük" olabilirdi, ancak, tek ülkede devrim şartlarında, yeni rejimi yıkmak için iç ayaklanmalar çıkaran emperyalizme karşı güçlü bir devlet oluşturma zorunluluğu, nazi almanyasının işgali ve katliamları, küçük burjuva eğilimlerin yok edilememesi, pratikte sscb'ni bürokratik totaliter sosyalizmin kucağına itmiş ve tepeden yöneten bürokratik dikta, sscb'yi dünyanın 2.ci en büyük gücü haline getirirken, aynı zamanda, "gelecek uğruna, bir kuşağı feda etmiştir". bu tarihi bir gerçektir, saklamaya veya mazur göstermeye çalışmaktansa, nedenlerini iyi sorgulamak ve eleştirmek gerekir. her politik sistemde olduğu gibi komünizmde de, iç çelişkiler elbette ki, vardır. diyalektik de bunu söyler. sosyalist teorisyenler, küçük burjuva düşünce ve alışkanlıklara sapma eğilimi nedeniyle, sosyalizmin yozlaşması tehlikesini öngörmüşlerse de, bu devasa eğilimler, reel politik zorunlulukların büyük baskısı ile sosyalizmi rayından çıkarmış ve sosyalizm an itibarıyla yozlaşarak gerilemiştir. tabii, karşıtı kapitalizm de iyi durumda değildir. yapısından gelen kronikleşmiş bunalımlarıyla yozlaşmanın zirvesine yaklaşmaktadır.
kapitalistlerle komünistlerin bazı ortak hedeflerine dair üç madde sıraladım. üçüncüsü üzerine tkp çevresinden yemediğim küfür kalmamış. kadının ortak mülkiyet kapsamında görülmesi hikayesi...
dikkat edelim ama, bu fikri ilk defa burada ben ortaya atmıyorum. daha marxizmin ilk ortaya çıktığı dönemden itibaren bu "emel"i gören görüyor. zaten batı'da kurulan komünist örgütlere, "komün hayatı" anlayışlarına bakın, bunu açıkça görürsünüz. oralarda böyle olduğunu inkar eden de yoktur. ama türkiye'de "yok öyle bir şey" mavalı okunuyor.
marx'ın olsun, engels'in olsun, diğer marksist önderler ve düşünürlerin olsun, kadın ve aile üzerine yazılmış kütüphane dolusu kitabı vardır. hepsinin de ortak yönü, burjuvazinin kadın sömürüsünü açıktan eleştirmek ve sonrasını yuvarlak laflarla "aileye hayır"a getirmektir. bir örnek verelim;
manifesto'dan;
--spoiler--
eski toplumun yaşam koşulları, artık proletaryanın yaşam koşulları içinde yokedilmişlerdir. proleter mülksüzdür; onun kadın ve çocuklarla olan ilişkisinin burjuva aile ilişkisi ile hiçbir ortak yanı yoktur...
bugünkü aile, burjuva ailesi hangi temele dayanıyor? sermayeye, özel kazanca dayanıyor. bu aile, tam olarak gelişmiş biçimiyle, yalnızca burjuvazi için vardır; ama bu durum, proleterler arasında ailenin neredeyse hiç bulunmamasıyla ve açık fuhuşla tamamlanıyor...
büyük sanayiin etkisiyle proleterler için bütün aile bağları kopup parçalandıkça, proleterlerin çocukları basit birer ticaret metası ve iş aracına dönüştükçe, burjuvazinin yapmacık bir edayla aile ve eğitimden, anababa ile çocuk arasındaki kutsal ilişkiden dem vurması bir kat daha iğrençleşiyor.
sonuç işte budur. eğer siz de okuduklarınızı anlayabilen kimselerdenseniz, benim yalan söylemediğimi, bir araba tkp küfrü yemeyi de hak etmediğimi görüsünüz. marx, kadın ve aile üzerine -yıllar önce okuduğum- bir kitabında, tüm görüşün özeti olan şu sözü söylüyor:
- nikahlı ve nikahsız fuhşu kaldıracağız!
tam izah edemedim belki. doğrusu şu:
- evlilik ve aile burjuva kurumlarıdır. nasıl ki, sokaktaki fuhuşa karşıysak, evlilik ve aile çatısı altındaki ilişkiye de - bu da bir tür fuhuştur - karşıyız!
gerçekten tkp'nin dediği gibi olmasını dilediğim konudur. belki de bugüne kadar ben ve onlarca "ahlakçı" yazar bu konuyu hep yanlış anlamış, belki batılı komünistler de temelden yanılmışlardır. bu mümkün...
herkesi bırakayım, ben, bugüne kadar okuduklarımdan şunu anladım özetle:
- komünist aile nedir? boş küme...
evet. sovyetler ve diğer sosyalist ülkeler komünizm aşamasına birkaç yüzyılda geçmeyi planladıkları için, aileye radikal biçimde el atamamışlar, sadece geniş aileyi dağıtıp, çekirdek aileyi kurmuşlardır... diye gördüm ben.
soru: peki sosyalist çekirdek aile nasıl bir ailedir?
cevap: burjuva ailesinden farksız. eşler arası sadakatsizliğin normal kabul edildiği aile...
evet, özellikle sovyet pratiğini bizdeki komünistlerden daha iyi bildiğim için söylüyorum bunu. ama türkiye'de farklı bir anlayış vardır, batı'daki yorumdan farklı bir yorum vardır, bir şey diyemem. öyle bir gözlem şansım hiç olmadı!
benim hakkında konuşurken küfür etmediğim çelişkilerdir.
arkadaşım, benim 5 yılım geçti rusya'da, devrimden önce; çocukluk dönemim diyelim... şunu görecek kadar zekam vardı o zaman da:
nataşa'lar bir günde türemedi. o zaman da herkes herkesle - hatta ilkokul çağından başlayarak - yırtışıyordu. devrimden sonra para için yapmaya başladılar; tek fark bu...
dünyadaki pek çok ızdırabın, savaşın, hüznün temelinde; kapitalist devletlerin kendi menfaatlerine yönelik uluslararası politikaları şekillendirme ve bu yolda; savaşlar iç ikilemler çıkarmak istedikleri, savaşların akabininde oluşan muhtemel statükoyu kendi menfi değerlendirmeleri ile ekonomik tabanlı ele aldıkları ve kendi monopollerine dayalı iktidarlar oluşturmaya çalıştıklarına inanmaları.
biraz geniş bir perspektif aralaması ile mesnetsiz ve dallanıp budaklandığında başarısız bir değerlendirme olduğu anlaşılabilmektedir. tarihi terminoloji ve olaylara ilgi tandansı sergileyen kişilerce tarihin akışındaki olaylar dayanak gösterilerek çürütülebilecek bir deyiştir. örneğin; kapitalist devletlerin kendi ekonomik rantları için savaşlar ve ülkeler arası bölünmeleri çıkartmaları, bahsi edlen ülkeler için iyi bir durum değildir. zira; savaş için yatırım yapacak kapital düzendeki ülke ekonomisi sekteye uğrayacak: akaryakıtta, insani sarfiyatta engeller çıkacaktır. hali ile ülkeler maddi kayba uğramamak için barış isteyeceklerdir. bu yüzden statükolar, belirlenmesi bu devletler için barışın oluşturulması şeklinde istenmektedir. ayrıca marksist felsefenin bahsini ettiği gibi; savaşlar salt ekonomik kapital arayışına binaen peydah olmamaktadır. örneğin; 20 inci yüzyılın belli başlı debdebeleri kore savaşı ,vietnam savaşı ,körfez savaşı gibi olaylar ideolojik görüşü yayma amaçlı olup, ekonomik tabanlı sürtüşmeler değildir.
bununla birlikte marksist felsefenin yayılmacı, işgüzar ve saldırgan olarak atfettiği bu belli başlı kapitalist ülkeler içinde bulunulan postmodern çağdaki kısmi barışın mimarlarıdır. ilk dünya savaşı sonrası; milletler cemiyeti ve ikinci dünya savaşı sonrası buğün dünyada kapsamadığı alan yok denecek kadar az olan birleşmiş milletlerin kurulmasına önayaklığı en baba kapitalist olarak nitelenen amerika yapmıştır ki, kendileri infrad politikası çerçevesinde sovyetler birliği dünya politikasında sivrilene kadar, avrupa işlerine hiç karışmadılar. yine: berlin buhranında berlin'in dört işgal bölgesine ayrıldığı günlerde, hitlere duyulan öfkeyi gariban alman halkına ödünleyen sovyet yönetimine karşı; berlin halkını abluka günlerinde havadan yiyecek ve mühimmatla koruyanlar da, yine bu kapitalist ülkelerdir. buradan yola çıkılabileceği gibi; pek çok toplumsal normu ekonomik tabanda ele alan marksist felsefe; sadece yoğunlaştığı bu alanda dahi herhangi bir nesnel gerçeklik ortaya koyamamaktadır.
komunist bir arkadaşım vardı. hatun kişisi bulgaristan'da yaşamış türktü. ve delice komunistti, ben orada büyüdüm ben sizden daha çok biliyorum komunizmi biliyorum ayağı yapıyordu.
tamam en iyisi sensin, kralsın dedik sevdi bizleri.
unuttuğu bir şey o övündüğü komunist düzenin onlara yaptığı zulümler, isim değiştirtmeler. daha daha daha.
işte böyle bir angutluktur, koyun dediklerinden bir gram farkı yoktur. ki genellemesi de olduğu için tam maldır, maldonado beyinli.
tamamen subjektif ve kapitalizmin çok cici olduğunu söyleyen yorumlarla ortaya serilmeye çalışılan çelişkilerdir.
birey bazında bile kapitalist düzen sömürü üzerine kuruludur.
ama buralarda ülkeler arasında meydana gelen ilişkilerden dem vuruluyor madem fransa'da tecavüz edilmedik kadın bırakmayan kapitalist almanya'nın askerleridir. yine almanya yenildiğinde ari ırk söylemini yok etmek için alman kadınlarına tecavüz edenler de o yiyecek atan cici kapitalis ülke askerleridir. ülkelerin ne yaptığına bakarken tek taraflı bakmamak lazım. kore savaşı, vietnam ve körfez savaşı da tamamen ekonomik nedenlerle yapılmıştır. ideolojiler zaten asıl olarak ekonomik görüş olarak birbirinden farklı. bu durum ortadayken kalkıp "ekonomik değil ideolojik bunnar bla bla" yapmak kendi kendini kandırmaktır. hem körfez savaşında ben yanlış hatırlamıyorsam saddam kuveyt'i petrolü için işgal etmişti ve saddam'ın ben bi koministliğini duymadım.
geniş perspektif ile değerlendirdiğini söyleyip de böyle at gözlüğü ile bakma kıvamında ve tamamen subjektif, söyledikleri genel-geçer doğrularmış gibi davranarak bu çelişki olayına bakanların da kapitalist ülkelerden bir farkı yoktur. örnekleri de mevcut; abd'nin nükleer silah var diyerek ırak'ı işgal edip sonra kısık sesle "pardon" demesi, fransa'nın hava sahasını kapatma kararı aldırıp sonra libya'yı bombalaması (abd de beraberinde), libya ile benzer olayların yaşandığı ispanya için bir yaptırım sözü duyulamaması, yugoslavya'da meydana gelen savaşta sırpların boşnakları o abd'nin önayaklığını yaptığı bm gözetiminde soykırımdan geçirmeleri, bu soykırımı yapanların yıllarca küçücük sırbistan'da bm korumasında saklanmaları gibi yığınla örnek sayılabilir. daha kapitalistlerin birinci dünya savaşı sonrası almanya'ya yaptıklarını, filistin'i falan hiç saymadım.