komünist birlik, o zamanın koşulları altında elbette ancak gizli olabilen uluslararası bir işçi derneği, kasım 1847'de londra'da yapılan kongrede, aşağıda imzaları bulunanları, yayınlanmak üzere, ayrıntılı bir teorik ve pratik parti programı hazırlamakla görevlendirdi. şubat devriminden birkaç hafta önce müsveddesi basılmak üzere londra'ya gelen aşağıdaki manifesto, işte böyle ortaya çıktı. ilk kez almanca yayınlanmış olarak almanya'da, ingiltere'de ve amerika'da gene bu dilden en az oniki yeni farklı baskısı yapıldı. ingilizce olarak, ilk kez, miss helen maefarlane'in çevirisiyle, 1850'de, red republican'da, ve 1871'de, en az üç farklı çevirisiyle, amerika'da yayınlandı. fransızcası, ilk kez, 1848 haziran ayaklanmasından önce paris'te, ve yakınlarda da new-york'un le socialiste'inde çıktı. yeni bir çevirisi halen hazırlanmaktadır. lehçesi, almanca olarak ilk yayınlanışından kısa bir süre sonra londra'da çıktı. bir rusça çevirisi, altmışlarda, cenevre'de yayınlandı. ilk çıkışından hemen sonra, danimarka diline de çevrildi.
son yirmibeş yıl içerisinde durum ne denli değişmiş olursa olsun, bu manifesto'da geliştirilmiş bulunan genel ilkeler, ana çizgileriyle, bugün de her zamanki kadar doğrudur. şurada ya da burada bazı ayrıntılar daha iyi hale getirilebilir. ilkelerin pratikteki uygulanışı, manifesto'nun kendisinin de belirttiği gibi, her yerde ve her zaman o günün koşullarına bağlı olacaktır ve, bu nedenle, ikinci bölümün sonunda önerilen devrimci önlemlere hiç bir özel ağırlık verilmemiştir. bu pasaj, bugün, birçok bakımdan, çok farklı bir biçimde ifade edilebilirdi. modern sanayiin son yirmibeş yıl içerisinde gösterdiği büyük gelişme ve işçi sınıfının bununla beraber ilerleyen parti örgütlenmesi karşısında, ilk kez şubat devriminde ve, daha önemlisi, proletaryanın ilk kez iktidarı iki ay boyunca elinde tuttuğu paris komününde edinilen pratik deney karşısında, bu program, bazı ayrıntıları bakımından, bugün eskimiş bulunuyor. komün özellikle bir şeyi, "işçi sınıfının mevcut devlet mekanizmasını salt elinde tutmakla onu kendi amaçları için kullanamayacağı"nı tanıtlamıştır. ayrıca, apaçık ortadadır ki, sosyalist yazının eleştirisi, bugün için yetersiz kalıyor, çünkü bu ancak 1847'ye kadar uzanıyor; aynı zamanda, komünistlerin çeşitli muhalefet partileriyle olan ilişkileri konusundaki sözler (bölüm iv), ilke olarak hâlâ doğru olmakla birlikte, pratik olarak eskimişlerdir, çünkü siyasal durum tamamıyla değişmiştir ve tarihsel gelişim orada sayılan siyasal partilerin büyük bir kısmını yeryüzünden silip götürmüştür.
bununla birlikte, manifesto, üzerinde artık hiç bir değişiklik yapma hakkımız olmayan tarihsel bir belge haline gelmiştir. belki de ileride, 1847'den günümüze dek olan boşluğu dolduran bir giriş ile birlikte, bir başka baskı çıkabilir; bu yeniden basım, bize bunu yapma zamanı bırakmayacak kadar ani oldu.
bu baskının önsözünü, ne yazık ki, tek başıma imzalamak zorundayım. marx, avrupa'nın ve amerika'nın tüm işçi sınıfının herhangi bir başka kişiye olduğundan çok daha fazla şey borçlu olduğu bu adam, highgate mezarlığında yatıyor ve mezarının üstünde ilk çimler büyümeye başladı bile. manifesto'yu gözden geçirmek ya da eksikliklerini gidermek, onun ölümünden sonra, hele hiç düşünülemez. bu yüzden, burada, şu, noktaları vurgulayarak belirtmeyi daha da gerekli buluyorum:
manifesto'ya egemen olan temel düşünce iktisadi üretimin ve her tarihsel dönemin buradan çıkan toplumsal yapısının, o dönemin siyasal ve fikir tarihinin temellerini oluşturduğu; bunun sonucu olarak, (ilkel komünal toprak mülkiyetinin çözülüşünden bu yana) tüm tarihin bir sınıf savaşımları tarihi, sömürülen ile sömüren arasındaki, toplumsal gelişmenin çeşitli aşamalarında egemen olunan ile egemen olan sınıflar arasındaki savaşımların tarihi olduğu; ne var ki, bu savaşımın, şimdi, sömürülen ve ezilen sınıfın (proletaryanın), aynı zamanda toplumun tümünü sömürüden, ezilmekten ve sınıf savaşımlarından sonsuza dek kurtarmaksızın, onu sömüren ve ezen sınıftan (burjuvaziden) kendisini artık kurtaramayacağı bir aşamaya ulaştığı düşüncesi bu temel düşünce, yalnızca ve tamamıyla marx'a aittir.
bunu, daha önce de, birçok kez belirttim; ne var ki, bunun bizzat manifesto'nun önünde de yer alması şimdi özellikle zorunludur.
yukardakilerin yazılışından bu yana manifesto'nun yeni bir almanca baskısı zorunlu hale geldi ve manifesto'ya ilişkin olarak burada sözü edilmesi gereken pek çok şey de oldu.
ikinci bir vera zasuliç'in yaptığı rusça çeviri, 1882'de cenevre'de çıktı; bu baskının önsözü marx ve benim tarafımdan yazılmıştı. ne yazık ki, özgün almanca elyazması kaybolmuştur, bu yüzden rusçasından tekrar çevirmem gerekiyor, ki bununla metin bir şey kazanacak değildir.
hemen hemen aynı sırada, cenevre'de, bir yeni lehçe çevirisi çıktı: manifest komunistyczny.
ayrıca, danimarka dilinde bir yeni çevirisi de, 1885'te kopenhag'da, "sozial-demokratisk bibliotek"te çıktı. ne yazık ki, çeviri tam değildir; çevirene güçlük çıkardığı anlaşılan bazı önemli pasajlar atlanmıştır ve ayrıca, şurada burada, dikkatsizlik belirtileri görülmektedir ki, bunlar çok daha rahatsız edicidir, çünkü eğer çevirmen biraz daha çaba gösterseydi kusursuz bir iş çıkartabilirdi.
bir yeni fransızca çevirisi 1886'da paris'te le socialiste'de çıktı; bu, o güne kadar çıkmış olanların en iyisidir.
bu çeviriye dayanılarak, aynı yıl ispanyolca bir çevirisi ilkin madrid'de, el socialista'da çıktı, sonra da broşür olarak yayımlandı: manifesto del partido comunista por carlos marx y f. engels, madrid, administracinón de el socialista, hernán cortéas 8.
ilgi çekici bir olay olarak da, 1887'de, bir ermeni çevirmenin elyazmalarının istanbullu bir yayıncıya sunulmuş olduğunu belirteyim; ama adamcağızın üzerinde marx'ın adı bulunan bir şeyi basacak yüreği yoktu ve yazar olarak çevirmenin kendi adını koymasını önerdi, ama çevirmen bunu reddetti.
aslından azçok farklı amerikan çevirilerinden birinin, ve derken bir başkasının ingiltere'de birçok kez basılmasından sonra, nihayet aslına uygun bir çeviri 1888 yılında çıktı. bu çeviri dostum samuel moore tarafından yapılmıştı ve baskıya gönderilmeden önce üzerinden birlikte bir kez daha geçtik. başlığı şöyledir: manifesto of the communist party, by karl marx and frederick engels. authorized english translation, edited and annotated by frederick engels, 1888. london, william reeves, 185 fleet st. e. c.. oradakı bazı notları bu baskıya da aldım.
manifesto'nun kendisine ait bir yaşam öyküsü vardır. çıktığında bilimsel sosyalizmin (ilk önsözde sözü edilen çevirilerin de tanıtladığı gibi) o sıralar hâlâ sayıca hiç de fazla olmayan öncüsü tarafından coşkuyla karşılanan manifesto, haziran 1848'de paris işçilerinin yenilgileriyle birlikte başlayan gericilik tarafından, çok geçmeden, arka plana itildi ve nihayet kasım 1852'de, köln komünistlerinin mahküm edilmeleriyle, "yasa uyarınca", aforoz edildi. şubat devrimi ile başlamış olan işçi hareketinin sahneden çekilmesiyle, manifesto da arka plana geçti.
avrupa işçi sınıfı, egemen sınıfların gücüne karşı yeni bir saldırı için yeniden yeterli güç topladığında, ortaya uluslararası işçi birliği çıktı. amacı, avrupa'nın ve amerika'nın tüm militan işçi sınıfını tek bir büyük ordu içinde kaynaştırmaktı. bu yüzden, manifesto'da ortaya konmuş bulunan ilkelerden hareket edemezdi. ingiliz sendikalarına, fransız, belçika, italyan ve ispanyol prudoncularına ve alman lasalcılarına kapıları kapamayacak bir programa sahip olmak zorundaydı. bu program enternasyonalin tüzüğünün girişi bakunin'in ve anarşistlerin bile teslim ettikleri bir ustalıkla marx tarafından hazırlanmıştı. manifesto'da ortaya konmuş bulunan düşüncelerin nihai zaferi için marx, yalnızca ve tamamıyla işçi sınıfının eylem birliği ve tartışma sonucu zorunlu olarak göstereceği fikri gelişmeye güveniyordu. sermayeye karşı savaşımdaki olaylar ve iniş-çıkışlar, başarılardan çok yenilgiler, savaşçılara, o güne kadarki her derde deva düşüncelerinin yetersizliğini göstermemezlik ve zihinlerini de, işçilerin kurtuluşu için gerekli gerçek koşulların adamakıllı kavranmasına daha açık hale getirmemezlik edemezdi. ve marx haklıydı. enternasyonalin dağıtıldığı 1847'deki işçi sınıfı, kurulduğu 1864'tekinden tamamıyla farklıydı. latin ülkelerindeki prudonculuk ile almanya'daki özgül lasalcılık ölmekteydi, ve zamanın katmerli tutucu ingiliz sendikaları, 1887'de, yaptıkları swansea kongresi'nin başkanının, onlar adına, "kıta sosyalizmi bizim için korkunçluğunu yitirmiştir" diyebileceği noktaya giderek yaklaşıyorlardı. oysa 1887'de, kıta sosyalizmi, hemen tamamıyla, manifesto'da sunulan teoriden ibaretti. böylece, manifesto'nun tarihi, bir ölçüde, 1848'den bu yanaki modern işçi sınıfı hareketinin tarihini yansıtmaktadır. şu anda manifesto, kuşkusuz ki, tüm sosyalist yazının en yaygın, en uluslararası ürünüdür, sibirya'dan kaliforniya'ya dek tüm ülkelerin milyonlarca işçisinin ortak programıdır.
ama, çıktığında, gene de, ona sosyalist manifesto diyemezdik. 1847'de, sosyalist denilince, iki tür insan anlaşılıyordu. bir yanda çeşitli ütopik sistemlerin yandaşları vardı, özellikle, o tarihte her ikisi de salt mezhep durumuna düşüp giderek ölmekte olan ingiltere'deki ovıncılar ile fransa'daki furiyeciler. öte yanda ise, toplumsal bozuklukları çeşitli her derde deva yollarla, her türden bölük-pürçük çalışmalarıyla, sermayeye ve kâra hiç bir zarar vermeksizin gidermek isteyen çok çeşitli türden toplumsal şarlatanlar. her iki durumda da, işçi hareketinin dışında duran ve daha çok "eğitim görmüş" sınıflardan destek arayanlar. ama, işçi sınıfının salt siyasal devrimlerin yeterli olmadığına inanan, toplumun köklü bir biçimde yeniden inşaasını isteyen kesimi, kendisine o sıra komünist diyordu. bu henüz yontulmamış, yalnızca içgüdüsel ve çoğu kez de biraz kaba bir komünizmdi. ama, gene de, ortaya iki ütopyacı komünizm sistemini, fransa'da cabet'nin "ikaryan" komünizmini, ve almanya'da da weitling'inkini çıkartacak kadar güçlüydü. 1847'de, sosyalizm bir burjuva hareketi, komünizm ise bir işçi sınıfı hareketi anlamına geliyordu. sosyalizm, hiç değilse kıtada, çok saygıdeğerdi, komünizm için ise, durum bunun tam tersiydi. ve "işçilerin kurtuluşu işçi sınıfının kendi eseri olmalıdır" kanısını daha o sıralar kesinlikle taşıyor olduğumuzdan, bu iki addan hangisini seçmemiz gerektiği konusunda hiç bir duraksama gösteremezdik. o günden beri bunu yadsımak da aklımızdan geçmiş değildir.
"bütün ülkelerin işçileri, birleşiniz!" ama, kırkiki yıl önce proletaryanın kendi istemleriyle ortaya çıktığı ilk paris devriminin arifesinde bu sözleri dünyaya duyurduğumuzda, buna çok az ses karşılık verdi. bununla birlikte, 28 eylül 1864'te batı avrupa ülkelerinin çoğunun proleterleri, şanlı anılara sahip uluslararası işçi birliğini kurmak üzere birleştiler. entemasyonalin kendisinin ancak dokuz yıl yaşadığı doğrudur. ama onun yarattığı bütün ülkelerin proleterlerinin ölümsüz birliğinin hâlâ yaşamakta olduğunun ve her zamankinden daha güçlü yaşamakta olduğunun en iyi tanıtı günümüzdür. çünkü şu satırları yazmakta olduğum bugün, avrupa ve amerika proletaryası, ilk kez seferber edilmiş olan, tek bir ordu olarak, tek bir bayrak altında, tek bir ivedi amaç için 1866'da enternasyonalin cenevre kongresi, ve gene 1889'da paris işçi kongresi tarafından ilân edildiği gibi, sekiz saatlik normal işgününün yasalaşması için seferber edilmiş olan savaş kuvvetlerini gözden geçiriyor. ve bugünkü görkemli gösteri, bütün ülkelerin kapitalistlerine ve toprakbeylerine, bütün ülkelerin işçilerinin bugün gerçekten de birleşmiş oldukları gerçeğini gösterecektir.
bir de marx bunu kendi gözleriyle görebilmek için hâlâ yanımda olsaydı!
'' bütün ülkelerin işçileri, birleşin! '' ama, kırk iki yıl önce proleteryanın kendi istemleriyle ortaya çıktığı ilk paris devriminin arifesinde bu sözleri dünyaya duyurduğumuzda, buna çok az ses karşılık verdi. bununla birlikte; 28 eylül 1864' te batı avrupa ülkelerinin çoğunun proleterleri, şanlı anılara sahip uluslararası işçi birliğini kurmak üzere birleştiler. enternasyonalin kendisinin ancak 9 yıl yaşadığı doğrudur. ama onun yarattığı bütün ülkelerin proleterlerinin ölümsüz birliğinin hala yaşamakta olduğunun ve her zamankinden daha güçlü yaşamakta olduğunun en güçlü tanığı günümüzdür. çünkü şu satırları yazdığım bugün, avrupa ve amerika proleteryası, ilk kez seferber edilmiş olan, tek bir ordu olarak, tek bir bayrak altında, tek bir acil amaç için -1866' da enternasyolin cenevre kongresi, ve yine 1899' da paris işçi kongresi tarafından ilan edildiği gibi, 8 saatlik normal işgününün yasalaşması için- seferber edilmiş olan savaş kuvvetlerini gözden geçiriyor. ve bugünkü görkemli gösteri, bütün ülkenin kapitalistlerine ve toprak beylerine, bütün ülkelerin işçilerinin bugün gerçekten birleşmiş oldukları gerçeğini gösterecektir.
bir de marx bunu kendi gözleriyle görebilmek için hala yanımda olsaydı!
manifesto ortaya çıkar çıkmaz hemen isveççe'ye çevrilir aynı yıl. rusça'ya çevrilmesi için yirmi yıl beklemek gerekecektir. 1869 yılında önce bakunin çevirir manifesto'yu rusça'ya; ikinci çeviriyi yapansa plekhanov'dur. ingiltere'de almanca yayımlanan yapıtın ingilizce'ye çevrilip basılması içinse iki yıl gerekecektir.
manifesto, otuz dilde (esperanto dahil) defalarca yayımlanır dünyanın her yerinde. 1848 ile 1918 arasındaki yetmiş yılda 544 kez, 1919 ile 1959 arasındaki kırk yılda ise 218 kere daha yayımlanır dünyanın hemen hemen her yerinde. yapıtın el yazmalarının kayıp olduğu bilinmekte. bir tek sayfa hariç, el yazmasından geriye bir şey kalmamış. o bir tek sayfayı da engels, marx ölünce 1883 yılında wilhelm liebknecht'e vermiş. moskova'daki marx-engels-lenin enstitüsünde bulunan bu bir tek sayfa halen orada mıdır bilemiyorum.
ancak friedrich engels, kominist manifesto'nun almanca 1890 basımı içi kaleme aldığı önsözde ilginç bir şeyi açıklar.
cenevre'de lehçe bir basımı yapılmış manifesto'nun. kopenhag'da ise danimarkaca yeniden yayımlanmış 1885 yılında. aynı yıl fransa'da yayımlanan yeni çeviriyi beğeniyor engels, yazısından öğrendiğimize göre. sonra şu satırlar geliyor:
" ilginç bir durum olarak buraya eklemek isterim ki 1887 yılında manifesto'nun ermenice'ye bir çevirisi, istnbul'da bir yayıncıya sunulmuştur. ama bu iyi insan, kapağında marx yazan bir kitabı yayımlayacak cesarete sahip olmadığı için çevirmene kitabı kendi ismiyle (çevirmenin adıyla) yayımlamayı önermiştir. çevirmen bu öneriyi kabul etmemiş".
istanbul'da 1887 yılı. ikinci abdülhamit on bir yıldır sultan. otuz dördünde iktidara çıktığına göre kırk beş yaşlarnda olmalı. 33 yıl kalmış iktidarda. işte o günlerin istanbul'unda bir ermeni vatandaş, dil bilen aydın- meraklı ve maceracı olmalı; ismini bilmediğim birisi oturup marx'ın kominist manifesto'sunu kendi diline çeviriyor ve bir yayıncıya götürüyor. marx ne kadar "ünlü" olmalı ki, yayıncı onun ismiyle kitabı basamayacağını söylüyor.
marx olmaz, ama istersen senin adınla basalım kitabı.
yapıtı çeviren insan kabul etmiyor bu teklifi manifesto yayımlanmıyor istanbul'da. *
temelinde tüm dünyadaki işçi sınıfının bir millet olduğunu, ırk değil sınıfın dikkate alınması gerektiğini ve sınıflıkların kaldırılması gerektiğini savunur. eğer ingiltere'de işçi sınıfı eziliyorsa uganda'daki işçi bile ayaklanmalıdır der anafikrinde. ezilenler dünyanın neresinde olursa olsun düze çıkana kadar tüm dünya komunistleri mücadele etmelidir der.
karl marx ve friedrich engels (1848) imzalı manifestonun yayınlanma amacını anlaşılması için önsözünden bir kaç cümleye bakmak yeterlidir.
--spoiler--
komünistlerin, bakış tarzlarını, amaçlarını ve eğilimlerini tüm dünya önünde açıkça ortaya koymaları ve komünizm hayaleti masalının karşısına bir parti manifestosuyla bizzat çıkmalarının tam zamanıdır.
bu amaçla en değişik milliyetlerden komünistler londra'da toplandılar ve ingilizce, fransızca, almanca, italyanca, flamanca ve danimarka dilinde yayınlanmak üzere aşağıdaki manifestoyu oluşturdular.
--spoiler--
ve bu mafinestonun belki de en unutulmaz sloganları:
komünistler, görüş ve niyetlerini gizlemeyi reddederler. amaçlarına ancak bugüne kadarki tüm toplumsal düzenin zorla yıkılmasıyla ulaşabileceklerini açıkça bildirirler. varsın egemen sınıflar bir komünist devrim ürküntüsüyle tir tir titresinler. proleterlerin, zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok. bir dünya var kazanacakları.
"marx'ı insanlık tarihinde stalinizmin kör okumasına emanet edip, iç huzuruyla sovyetler tecrübesinin ağır anıtmezarına gömen muzaffer kuvvetlerin yanılgısı kendi korkusunda açığa çıkıyor. kapitalizmin, marx'ın 150 yıl önce yazmış olduğu kaderinden kurtulamayıp tökezledikçe hâlâ bir hortlaktan korkar gibi marx'dan korkması manifesto'nun hâlâ güçlü, hâlâ okunaklı olduğunun açık kanıtı değil mi? marx'ın insanlık adına talep ettikleri, dünyanın her köşesinde sisteme yönelik muhalefetin dilini biçimlendiriyor. haydi, hemen belki yıllardır kapağını açmamış olduğunuz manifesto'yu kitaplığınızdan bulup çıkarın. bakın. kadının toplumdaki yerinden, çocuk sömürüsüne ('bizi, çocukların anababaları tarafından sömürülmesine son vermeyi istemekle mi suçluyorsunuz? bu suçu kabulleniyoruz.'), aile ve eğitim kurumunun vahşetinden özel mülkiyetin ('demek ki, siz bizi, varlığının zorunlu koşulu toplumun büyük bir çoğunluğunun mülksüzlüğü olan bir mülkiyet biçimini ortadan kaldırmaya niyetlenmekle suçluyorsunuz. elbette; bizim niyetimiz de zaten budur.') alçak kutsiyetine, milliyetçilikten ırkçılığa, uygarlık ülküsünün durmadan sorgulamak zorunda kaldığı her konuda şimşekler çakıyor o kısacık metinde."
kitabı bir kere bile okumamış pıtırcıkların miadını doldurmuş türünden salladığı kitaptır. yani korkmayın koca kafalarını dar ideolojik şartlanmışlıklarla allak bullak etmiş yazar arkadaşlarım, bu kitabın önemli bir bilimsel eser olduğunu söylemek insanı komünist ya da kendi davasına ihanet etmiş yapmıyor.
bazı bebelerin bilmediği şu ki günümüzden bir buçuk asır önce yazılmış bu kitabın çağımız dar ideolojik sıkışmışlıklarıyla ya da kısır döngüleriyle alakası yoktur.bu kitap sanayi devrimi sonucunda alevlenen sınıf çatışmalarının ve burjuvaziye dönük hırsın bir yansımasıdır.
yukarda da yazdığım gibi, kitap bir buçuk asır önce yazılmasına rağmen hala günümüz akademisyenlerinin bile anlayamadığı bazı tarihi gerçeklikleri yalın bir şekilde çarpıyor yüzümüze. ha sonuç olarak dünya tarihinin bu çarpık rotasına reçete olarak komünizmi sunuyor, bu da bir şey. bu o günün şartları hesap edildiğinde önemli bir şey.
her neyse.tavsiyem her neye inanıyor olursanız olun bu kitabı en az bir kere okuyun. böylece dünya tarihinin seyrini ana hatlarıyla bile olsun kavramış olursunuz. en azından saçmalamaktan iyidir.
okuduktan sonra "bütün ülkelerin işçileri, birleşiniz!" cümlesinin de verdiği gazla insanın içindeki komunisti su yüzüne çıkaran propaganda metni olup işçi sınıfının anlayabilmesi için basit bir dille yazılmıştır. ben yine de anlamıyorum ya da anlamaya niyetim yok diyenler için renkli, resimli, hareketli ve capcanlı bir anlatım şekli ilişiktedir.
sürekli hareket halinde olmak zorunda olan "insan"ın, kapitalizme nasıl yenik düştüğünün çizgi filmlere bile konu olduğunu gösteren bu video, "burjuvazi, bütün ulusları yok etme tehdidiyle burjuva üretim biçimini benimsemeye zorluyor." cümlesi eşliğinde hipnotize olmuş bir farenin kapana doğru ilerleyişini göstererek her şeyi özetliyor...
ekonomik anlamda sosyalizm o kadar da işe yaramaz bir düzen değildir zira dünyada her devletin faal olarak uyguladığı karma ekonomi modellerinde biraz olsun devlet müdahalesi vardır.
iyi ya da kötü her idealin insanlığa bıraktığı iyi birşeyler vardır.
modern çağda üretimde makineleşmeye gidildikçe proleter kesime binen yük komünist manifestonun yazıldığı dönemkine göre kat kat azalmıştır.
teknolojinin de gelişmesiyle salt sosyalizmin hükmü düşmüştür. ancak dünyanın değişerek geliştirdiği karma ekonomi modeli yadsınamaz bir üründür.
türkçe çevirisinin 1. baskısında "cihannuma da bir heyula kol geziyor, komünizmin heyulası" sözüyle başlayan manifestodur. daha sonraki çevirilerde bu söz biraz daha günümüz türkçesine uygun hale gelmiştir.
"dünyada bir hayalet dolanıyor, komünizmin hayaleti"