heybeli olurlar, koyu yeşil asker montu giyerler, siyah ve genelde dalgalı saçlıdırlar. kot giyerler altlarına.
bildiri dağıtırlar.
bu kadar faşizan bir ortamda, anneden babadan kilometrelerce uzakta, kız başına, komünist olduğunu belli edebilmek, eylemlere katılabilmek, bildiri dağıtabilmek de her babayiğidin harcı değildir kanımca.
süslenip, barbie bebek gibi gezip tozan boyalı kızlardan daha harbi oldukları da kesindir.
tip olarak ilkay akkaya'yı andırırlar. suskundurlar. okumadıkları kitap, bilmedikleri ideoloji hemen hemen yoktur. inanılmaz kültürlü ve derslerinden cok basarilidirlar. devrim yolunun oncelikle kendi egitimlerinden gectigini dusunurler.
okul sıralarındayken sepmatizan hareketler sergilemek hiçbir zaman kesmez onları. okul bittikten sonra hayat okulunun baslayacagı, hayata tutunma surecinde "para" kazanmak gerekliligi hep canlarını sıkmıştır. kendi kafalarınca bir hesap yaparlar ve ne zaman militan olacaklardır ki?
zaman ilerledikce ne devrimden umutları kalır ne de ülkeden. bir kaçış arar durular. çoğunun hayallerini bir rus veya bir fransız erkegi süsler. evlilige soguk bakarlar ama mutlaka bir "oglum olsun" istegi vardir kafalarında.
Polis tarafından yerlerde hiç sürüklenmedim, saçlarım kıvırcık değil, şişko değilim, memelerim falan da var. Üstünde Che ya da başka bir insanın resmi, imzası vs. Olan hiç bir eşyam yok. Pazarlanacak Mallar değiller onlar.
Ama komünist olarak tanımlarım kendimi. Emek değer teorisini benimsiyorum, komünist ekonomi sisteminin doğruluğuna inanıyorum. Ekonomik krizler esnasında en çok satan kitabın kapital olduğunun farkındayım. Kapitalist sistemin eleştirisini bunca iyi yapan bir ekonomistin görüşlerini mantıklı buluyorum. Marks deyince aklıma beyaz sakallarından fazlası geliyor yani. Tüm komünist kadınlarda olduğu gibi. Ortak nokta arıyorsanız, daha eşit, emeğe daha saygılı, daha insanca bir sisteme inanan kadınlardır.