üst düzey bilinç gerektiren komünizm insanların doguştan içinde olan acımasız kapitalizm karşısında henüz tutunacak olgunluga erişemediği için yıkıldı.
Sosyalizm kendisini sürekli yenilemek zorunda olan toplumların ve liderlerin mevcut kapitalist paradigmaları sosyalist bir ideolojinin ve sınıf devriminin önderliğinde değiştirdikten sonra devleti ve sınıfı bir özne olmaktan çıkarması sonucu insanlara kendi yaşamlarının ve üretim-tüketim ilişkilerinin anahtarını teslim eden bir öncü ideolojidir. Bunun toplumsal yaşam biçimi haline dönüşmüş komünal gruplarda bir ilke olarak devamını yansıtan komünizm sosyalist devrim sırasında eksik bırakılan noktalar ve tamamlanmışlıkları orantısında ömrünü belirlemektedir . Bu bakımdan insanlığın belki de ilk yaşam biçimi olan komünal gruplar ve gruplar arası ilişkilerde bugün salt sınıf çatışması üzerinden değil de artı parantez sınıf içi alt faktörlerin de göz önüne alınarak sosyalist bir devrim gerçekleştirmenin zaruriyeti ortaya çıkıyor. Bugün Küba hala sosyalist bir sistem içerisinde devam etmek zorunda ise bunun sebebi komünist toplumun her zaman saldırıya açık olan yapısıdır. Bir akbaba gibi bekleyen amerika düşünüldüğü vakit neler olacağı az çok kestirilebiliyor. Sovyetler Birliği'nde sosyalist sistemin yıkılması süreci Stalin bürokrasisinin ve özellikle 2.dünya paylaşım savaşının yarattığı toplumsal kaostan etkilenerek sovyetler içerisinde milliyetçilik tohumlarının yavaş yavaş bir refleks olarak bitmesi sonucu yalnız bırakılmış ve topraklarını savunmak adına doğu avrupa'da tek başına hitler'e dur diyebilme cesaretini gösterebilmiş sovyet totalitarizminin sebep olduğunu söyleyebiliriz. 1989'dan itibaren Gorbaçov ile kapitalizm Amerika önderliğinde en şiddetli revizyon ve restarasyon politikları ile , ingiltere ve Amerika'nın liderlerinin adları ile anılan Reaganizm-Thatcherizm uygulamaları ile neo-liberal politikalara bağımlı kılınmıştır. Sonuçta komünist bir topluma geçiş süreci yarıda kalmıştır.
Komünizm bir ideoloji değildir ,devletin ve sınıfların olmadığı toplumsal bir yaşam biçimidir. Bu bakımdan yüzyıllar öncesinde bu dünyada doğal olarak yaşanmıştır.Devlet, sınıflar ve din gibi olguların ortaya çıkması , tarım ve sanayi devrimleri sonucu insanların tüm yaşam paradigmalarını adem-i merkeziyetçi bir yeniden yapılandırması sonucu tüm üretim ve tüketim ilişkileri yeni sınıflar ve yeni dönemler oluşturarak tarihsel materyalizmin ilkeleri doğrultusunda her zaman ilerici olmasa da çoğu zaman ilerici bir ivme kazanarak yoluna devam etti.
Bugün aklı kıtların anlamak istemedikleri ya da korktukları şey kapitalizmin ölümlü olduğu gerçeğidir. Komünizm kimseye sonsuz bir cennet vaad etmez ve devamı yine o komün içindeki insanların isteğine , anlayışına bağlıdır. Kapitalistlerin korktukları şey mevcut sistem ötesinde kendini tekrar gerçekleştiremeyecek bir burjuvazi sınıfının varoluşsal açmazı. Çünkü hayatta kalmak adına yaptıkları ortadadır. Oysa sosyalist devrimler geçmişin mirası üzerinde gizlice büyüyen komünist bilincin tekrar tekrar pratik bulduğu olgulardır.
belediye otobüslerinin koltuklarını çakı ile kesen, sünnet düğünü yapacağım diye mahalleliye 24 saat davul ve zurna sesi dinleten, sevincini havaya kurşun sıkarak gösteren ve kimilerini vurup öldüren, göç yollarındaki limanlara sığınan kuğuları kesip-yiyen, flamingoları kurşunlayan, otobüs duraklarının camlarını çalan, kanalizasyon kapaklarını toplayıp satan, vergi vermeyi enayilik sayan, vermeyeni affeden bilinç düzeyindeki ve sahiplenme güdüsündeki insanların hafsalasının alamayacağı bir rejimdir komunizm.
pratikte henüz var olmayan bir rejimi, teoride yıkmayı başaran bu beyinler ise;
'hiçbir ideoloji sahipsizlikten yıkılmaz; yıkılırsa zaten ona ideoloji denmez' şeklinde sloganvari ve biraz da duygusal bir ifade kullanmama neden olan başlık. mülkiyet hakkını ideolojiler boyutuna indirgemek yahut bir ideolojinin yıkılış sebebi olarak göstermek gibi bir hataya kapılınmıştır. ideolji namına birşey ortalarda yokken, hatta bu anlamda insanoğlu basit-temel önermeler ortaya koyamazken(ki buna tabiat hali denir) mülkiyetten söz edilir. hatta mülkiyet hakkı o kadar önemlidir ki kimi düşünürlere göre tabiat halinden devletli yaşama geçmenin nedeni olarak 'mülkiyet hakkının korunması' gösterilir. referans olarak başta locke olmak üzere hobbes, rousseau gibi düşünürler takip edilebilinir.