okuması ve gerçek olma ihtimallerini düşünmek bazen zevk verici. özellikle sonbahar kış aylarında kasvetli bir havada sıcacık bir kalorifer peteğinin dibinde karanlıkta okumak çok zevkli geliyor.
Özellikle depremle ilgili olanları, Hedef şaşırtma amaçlı ve bazı kitlelerin gözünün açılmasına mani olmak için türetildiğinden hiç şüphem yok.
Yaşadığımız coğrafyanın üst düzey bir deprem bölgesi olduğunu bilmemize rağmen toplum ve yöneticiler olarak hiç oralı olmadık. Deprem bu ülkenin en büyük beka sorunudur diyenlere kulak asmadık. Başımıza böyle bir felaket gelmeseydi bu vurdumduymazlık daha nice yıllar devam edecekti. Asıl Üzücü olan ise balık hafızalı bir millet olarak bundan da ders çıkarmayacağımız gerçeğidir.
Haarp falan diyenlere de, bu coğrafya da binlerce yıldır büyük depremler olmakta. Onları da mı.. haarp yaptı veya tetikledi acaba diye sormak istiyorum.
Sonuç itibariyle, asıl odaklanılması gereken nokta. depremin ne şekilde kimler tarafından oluşturulduğu değil, depremin yıkıcı etkisini önleyecek sistemin bir an önce hayata geçirilmesi gerekliliğidir diye düşünüyorum..
elbette dillendirilip tartışılabilir. arada nadiren de olsa doğru çıkanları olabiliyor. lakin devletin en yetkili makamlarında olanlar tarafından kesin gerçekmiş gibi dillendirilince sakil kaçıyorlar.
Hani abi mRNA aşısı sayesinde 2023 ile birlikte insanlar patır patır dökülecekti ? Ne oldu tutmadı, öldürücülük oranı yüksek bi sistemsel virüsü laboratuvarda ürettiler ve insanlığı yok etmek için saldılar yalanı tutmadı mı ?
Küresel boyuttakileri bilemem ama kendi küçük çevremde yaşananlarla ilgili kafamda kurduğum senaryoların başrolü bensem o senaryo olabilecek en kötü sonla biter ve ben en basit şeyleri yaparken bile çabalamak zorunda kalırım.
ay sahte bir gezegen aslında bir istasyondur. ay'da , dünya matrixine hapis olan insanların ölümle kaçmasını engellemek için reptilian gözcüler bulunur. archonlar yarı tanrı yöneticilerdir ve semavi dinleri insanlığa onlar indirmiştir. her tapınmada ve kurbanda astral olarak güçlenirler ve insanlar üzerindeki hükümleri daha da artar. barkod şeytanın işaretidir çünkü o olmadan kimse alış veriş yapamaz ve barkoddaki ilk üç kalın çizgi 666 sayısını simgeler ibranicede. deccal tek gözlüdür ve illüminatinin artık dillere sakız olmuş sembolünü söylemeye gerek bile yok. cern aslında boynuzlu tanrı cernunnos'tan gelir ve cern'deki deneyler aslında şeytani diyarlara portal açma amacıyla yapılmaktadır. böylece dünyanın yok oluşu hızlanacak ve gölgeler içindeki elitler tanrıyı kıyamete zorlamış olacaklardır. amerika avustralya ve fransa en çok çocuk kurbanların verildiği ülkelerdir. bu çocuklar pedofililer tarafından şeytana adanma niyetiyle tecavüz edilerek öldürülür bunların bir örneği madelein mccaindir. bunlara gönderme yapılan bir tv serisi de true detective 1. sezondur. bir başka iddiaya göre elitler okültizmde öyle ilerlemiştir ki öldükten sonraki reenkarnasyonlarını dahi astral yardımcı rehber varlıklar aracılığı ile planlamıştır. elitlerin planı tam otomatik yapay zeka kontrollü özel mülkiyetin ortadan kalktığı mutlak komünizmdir. komünizmin simgesi olan orak çekiç, astrolojideki satürnün simgesine benzer. saturn=satan=şeytandır ve satürnün kuzey kutbunda 6 köşeli hegzagon vardır. dünya hakiki uzaylı parazitlerin istilası altındadır ve üst mevkilerdeki asker ve siyasetçilerin zihinleri dünya dışı bir zihin tarafından etkilenerek faşizme yönlendirilmektedir. o yüzden tüm büyük siyasi ve askerler yozlaşmıştır ve faşistleşmiştir. bu reptilian hastalığıdır ve travmatik olarak genetik nesiller boyunca devam etmektedir. her yeni doğan bebek aslında vücut etine sıkışmış meleksi bir bilinçtir. doğum bir felakettir bu yüzden isa "gün gelecek doğurmamış kadınlara ne mutlu denilecek" demiştir. bu sözün söyleneceği zaman şu andaki kali yuga yani kıyamet çağıdır. bozulmanın en büyük doruğa çıktığı büyük sarsıntılardır. bir başka türk spiritüalisti bedri ruhselmana göre 2050 ye kadar dünya kıtlıklar felaketler ve afetlerle yaşanmaz hale gelecektir. ona göre tekamül gereği bu gelişmeler planlı yapılacak olsa da ruhselmanın aşırı semavi konjenktürel statükocu bakış açısını şahsen sevmem ve katı dar bir çerçevenin ürünü olarak görürüm. ata nirunu okumak biraz daha ufuk açıcı olacaktır.
komplo ya da değil, hükümetlerin ve kurumların resmi ağızlarından ya da sıradan bir vatandaştan çıkmış, ve hatta hatta kişi kendi kendine düşünmüş o da farketmez: nihayetinde duyduğun birşeye sırf bir an için mantıklı geldi diye tartmadan inanmak seni koyun yapar, düşüncenin koyunu.
ama "bir düşünceyi delilsiz almamak gerek" prensibini uygulayacaksak bunu da politize edemeyiz. devlet ya da adı çıkmış "otorite" kurum ve kişiler sabah akşam bu "komplocu" dedikleri fikirlere "delilin nerde, delilin nerde" diye deli muamelesi çekerek söylediklerini önemsizleştirme gayretindedir. "komplocu" denenlerin de bundan şikayet etme hakları pek yok; nihayetinde kendileri de sistemin söylediklerini önemsizleştirme gayretindeler. ama bunları dinleyen biri olarak merak ettiğim bu "delil geçerliliği" meselesi. çünkü bu "delil" kelimesi hiç de masum değil ve arkasında politik bir kavga var: neyin delil kabul edilip edilmeyeceğine kim neye göre ve nasıl karar veriyor soruları çok, ama çok önemli.
adam birşeyler anlatıyor; işte gizli güçler ve kesimler var, insan beynini ele geçirmeye, özgürlükleri gaspetmeye çalışıyor, falan filan. sistemin savunucusu da bir yetkili, bir bilim adamı edasıyla çıkıp diyor ki "delilin nerde?" Bre pezevenk, bre soysuz, bu kadar açlık ve adaletsizlik olan, heryerin talan edilip herşeyin içinin boşaltıldığı bir dünyada birileri tef çalıp oynuyor, yani bariz eşitsizliğin ve sömürünün döndüğü bir nizam var, ve sen bu konuda hiç çıkıp da iki kelime laf söylememişsin, demek ki senin anlayışına göre olan bitenler ya hiç olmuyor, ya da "normal", sonra bu zihniyetinle ve duruşunla çıkıp "delil" diyorsun. ölçen biçen bilim insanları birçok alanda işlerin iyiye gitmediğine dair sana rakamlar getiriyor, bunlar bildiğin ölçülmüş biçilmiş veriler, sen diyorsun ki "bu rakamlar abartı", "bu rakamlar önemsiz", "ama şu kadar da zenginlik geldi" vesaire vesaire.
işte o andan sonra bu komplo teorisyenlerinin en büyük delili zaten bu sistem savunucularının ta kendisi; bunların varlığı ve dünyanın gidişatından daha büyük bir delile ihtiyaç duymuyorlar ki. yani bir sorumlu arıyorlar ve görebildiklerini suçluyorlar.