bu benim lan. evet adıyamanlıyım evet çiğ köfteyim evet inciden yeni geldim evet.unutmayın ama kommagene barışın simgesidir. tarihte savaşmadan kurulan ve savaşmadan yıkılan tek uygarlıktır. düşman askerlerine bile dostluk eli uzatan medeniyet..
Kommagene Krallığı Türkiye nin güneydoğusunda, Dicle ve Fırat Nehirlerinin yukarı kıyılarında kurulmuştu.
Kommagene kömür, demir, altın ve petrol gibi mineral ve madenleriyle ünlü çok verimli bir bölgeydi. Kommageneyi ilk kez i.Ö. 850 lerde yazılı tarihin kayıtlarında görmeye başlıyoruz. Bir Asur kralının tutanağında, halkın krala vergi olarak altın, gümüş ve sedir ağacından yapılmış tahta verdiği yazılı. Belli ki o günlerde değerli sedir ağaçları sadece Lübnan' da değil Kommagene topraklarında da yetişiyordu.
Kommagene Asurluların bir uydusu haline geldiği dönemde i.Ö.700 civarında bir Kommagen Kralı Asurlulara başkaldırır. Asur kralı Sargon Kommageneleri yener ve yenilen asi kralı: "Tanrılardan korkusu olmayan tanrısız bir adam bu. Sadece kötü planlar yapan bir hilekar," diyerek suçlar.
Kral Sargon un nitelemesi fazlasıyla öznel görünebilir. Ancak Sargon sözlerine şöyle devam eder: "karısını, oğullarını ve kızlarını, malını ve hazinelerini aldım ve son olarak halkını aldım ve onları Mezopotamya' nın güneyine (bugünki Irak) sürdüm." Anlaşılan, yerleşik halkları yurtlarından, topraklarından sürmek o zamanlarda da uygulanan bir yöntemdi. i.Ö. 600 dolaylarında Babilliler Asurluları yenilgiye uğratırlar. Sonradan Kommagene krallığını başkenti olacak olan Samsat' da son kez savaşırlar. Bu savaşta Mısır ordusu Asurlulara destek verir ancak Babilliler birleşik orduları yenmeyi başarırlar. Kommagene halkı i.Ö.550 dolaylarında, önce Babillileri yenen Perslerin sonra da Persleri yenen Büyük iskender' in ordularının istilasına tanık olur. i.Ö.300' lerde Büyük iskender' in velihatlarından biri olan Kral Seleukos 1. Nikator bölgesinde hüküm sürer. 1.Nikator Kommagene krallarının Yunan atalarından birisidir. i.Ö.130' larda Kommagene krallığı bağımsızlığını kazanır. Kral Mithridates 1. Kallinikos Küçük Asya' da hüküm süren çoğu krallık gibi Kommagene de doğu ve batı halklarının kaynaştığı bir pota oldu. farklı kültürleri, gelenekleri olan, farklı diller konuşan insanlardı onlar ve doğal olarak kendilerini birleşmiş tek bir halk olarak görmüyorlardı. Onlar için aile ve kan bağı Kommagene krallığı altında birleşmiş olmakdan daha önemliydi.
Kral Mithridates bu tavrı değiştirmek için çok çalıştı. Örneğin her yıl atalarının onuruna Kommagene krallığında Olimpiyat Oyunları düzenledi. Bu oyunlar, Yunanlıların Olimpiyat Oyunlarıyla karşılaştırılabilir nitelikteydi. Gençlik yıllarında Kral Mithridates de bu oyunlara katılmış ve Kommageneliler arasında popüler olmayı başarmıştı. Yetenekleri sayesinde Kral Mithridates pek çok ödül almış ve bunun bir sonucu olarak "Güzellikle zafer kazanan" anlamına gelen "Kallinikos" adını almıştı. Mithridates Laodike adında bir Seleukos prensesiyle evlendi. Üç kızları oldu ve 4.çocukları da kız olunca çift bir oğul sahibi olamama kaygısına kapıldı. Bir oğula sahip olmak krallığın devamı için çok önemliydi ve erkek evladı olmayan bir kralın velihatı yok demekti. Oğulları olduğunda tattıkları mutluluk- rahatlık sonsuzdu ve çocuğa Laodike' nin babasının adı Antiokhos verildi. Kommagene krallığı gücünü kat kat aşan güçlerin tehditi altındaydı ve Mithridates yardıma muhtaçtı. Yardım alma amacıyla Mithridates tanrılarla bir anlaşma yaptı.
Bu tanrıların gerçek mi hayali mi oldukları bilmiyoruz, ancak krallığın bağımsızlığını koruduğu dikkate alınırsa Mithridates' in anlaşmasının işe yaradığı söylenebilir. Diger taraftan bu sözleşmenin halklar arasındaki uyumsuzlukları yumuşattığı anlaşılıyor. Kommagene Krallığını oluşturan bu başka başka köklerden gelen insanların kendilerini birbirleriyle bağlantılı hissetmeleri güçtü. Ancak tanrılarla yapılan sözleşmeden etkilendiler ve kendilerini tanrıların korumayı kabul ettiği seçilmiş insanlar olarak gördüler.
Böylelikle, Mithridates krallığını meydana getiren halklar arasında bir bağ oluşturulabildi. Kral bu sözleşmenin onuruna ülkenin her yerinde, temenos denilen küçük tapınaklar inşaa ettirdi. Temenoslar ülkenin en göze çarpıcı noktalarında kuruldu. Bu noktalardan tapınakların en önemlisi olan kutsal Nemrud Dağı nın tepesindeki tapınağı görmek mümkündü. Bu tapınakların hepsinde tanrılardan biriyle el sıkışan Kral Mithridates' in tasvir edildiği beş tablet bulunurdu.
Mithridates tanrılara Yunanca ve Persce olan isimler verdi :
1. 1. 1. Apollo / Mithras
2. 2. 2. Artagnes / Herakles
3. 3. 3. Zeus / Oromasdes
4. 4. 4. Hera / Teleia
5. 5. 5. Helios / Hermes
Mithridates tanrılara her iki dilde isim vermesinin sebebi krallığını oluşturan halkların kendilerini tanrılara yakın hissetmelerini sağlamaktı. Bu taş tabletler stel olarak da bilinir. Bu steller sayesinde Kral Mithridates tebasını sadece onun sayesinde koruma altında olabileceklerine inandırdı. Bu temenoslar kralın tanrılarla yaptığı anlaşmanın şahitleriydiler.
Apollo / Mithras, Artagnes / Herakles, Zeus / Oromasdes, Hera / Teleia ve Helios / Hermes' i karşılayan / ev sahipliği yapan Kral Mithridates' in beş steli. Loos' un onuncu günü- 14 Temmuz- "Yüce Tanrıların Tezahürü" günü olarak kabul edildi.
O gün Kral Mithridates' in taç giydiği gün olarakda seçilmişti.Her yıl o gün Kommageneliler köylerinin veya kasabalarının yakınındaki tapınaklarında bir araya gelerek kutlamalar yaparlardı. Bu kutlu günde Kral Mithridates Nemrud Dağı' nın zirvesinde Kommagene' nin asilzadeleri ve diğer önemli şahsiyetleriyle bir araya gelir ve yüzlerce yurttaşının önünde tanrıların temsilcilerini kabul ederdi.
Kommagene de Sanat
Kommagene' nin tamamen kendine özgü bir sanat geleneği vardı. Bu gelenek Yunan ve Pers sanatlarının eşsiz bir senteziydi. Antiokhos sanata destek verdi. Meclisinde sanatçı ve bilginleri toplardı. Bunlara "kralın arkadaşları" anlamına gelen "philoi" denirdi. Kral Mithridates zamanında sanatta doğu etkisi ağır basmaktayken Kral Antiokhos dönemi sanatı daha doğalcı (naturalist) ve daha az stilize (geleneğe uygun) bir uslup kazandı. Antiokhos Yunan kültürünü tercih etmiş ve kendine "Yunanlıların ve Romalıların dostu" adını vermişti. Dağın zirvesindeki heykeller Kommagene sanatının ihtişamını belgeler. Orada doğu- batı tam bir uyumla kaynaşır. Batı Terası' ndaki Antiokhos başında formu bozabilecek tüm ayrıntılardan arındırılmış çok güzel bir örnektir. Heykelde süslü bir sakal, takı ya da başka bezemeler yoktur. Sade ve dinamik bu eser bugün bile ebedi güzelliğiyle görenleri heyecanlandırır.
Kommagene de Ticaret
Ticaret Kommagene için önemli bir gelir kaynağıydı. Romalılar ile Partlar arasında büyüyen sorunlar doğu ve batı arasındaki ticareti engelliyordu. Bu iki süper güç arasında bağımsız tek devlet olan Kommagene hem Romalılar hemde Partlarla ticari ilişkiler kurmuştu. Kommageneli tüccarlar özgürce Partların topraklarında ticaret yapabilyorlardı. Çin' den ipek, Hindistan' dan egzotik hayvanlar ve baharatlar dahil pek çok malın ticaretini yapıyorlardı.
Antiokhos denetimi altında tuttuğu Toros dağları ve Fırat Nehri geçitleri sayesinde ağır vergiler topluyordu. Zenginliği sayesinde Kommagene sadece bir geçiş yeri değil aynı zamanda lüks malların tüketildiği bir ülke olmuştu. Getirilen mallar başkent Samsat' da Romalılara ve zengin Kommagenelilere satılıyordu. Antiokhos devrinde Samsat doğu ile batı arasındaki ticaretin merkezi haline geldi. Partlar, Kommageneliler, Romalılar, Yunanlılar ve Araplar orada biraraya geliyorlardı.
Roma ile Savaşlar
Romalılar batı Anadoluya ilk adımlarını atar atmaz Bythinia, Pisidia, Galatia ve Cappadocia gibi Küçük Asya krallıklarını birer birer ele geçirmeye başladılar. Pergamum' dan sonra i.Ö. 80 dolaylarında Bythinia ve Pisidia' yı egemenlikleri altına aldılar. Aynı sıralarda Partlar da Kommagene sınırlarına varmışlardı. Romalılar i.Ö. 70 sıralarında en büyük düşmanları Pontus Krallığı' nı devirdiler. Hemen arkasından da Pontus' un güçlü müttefiki olan Arm krallığını yıktılar ve fetihlerini tamamlamak için süratle bölgedeki son bağımsız krallık olan Kommagene' ye yöneldiler.
Bu küçük ülkenin istilası başlangıçta hiç de zor görünmüyordu.i.Ö. 69' da Kommagene' nin başkenti Samsat kuşatıldı. Ancak hiç umulmayan bir şey oldu ve Roma savaş makinesi durdu. Romalı askerler daha önce hiç görmedikleri bir maddeyle bombalanıyorlardı. Romalı tarihçi Plinius "onun vurduğu asker silahıyla beraber yanıyordu." Anlaşılan Kommagene dışında bilinmeyen bu gizli silahın sebep olduğu korku çok büyük olmuştu. Samsat düşmedi. Roma konsülü Lucullus ile Kral Antiokhos özel bir görüşme için biraraya geldiler. Bu görüşmenin kaydı yok ama toplantı sonunda Roma ordusu geri çekildi.
Kommagene için durum gerginliğini korumaya devam ediyordu zira bir yanlarında sömürgeci savaş tutkunu Romalılar diğer tarafta güçlü Part ülkesi vardı. i.Ö. 64' de Romalılar istilalarına devam ettiler. Seleukos devletin den kalanlar Suriye vilayetine dahil edildi. Bu devirde Roma' nın Kommagene Krallığı dışında Küçük Asya' da egemenliği altına almadığı devlet kalmamıştı.
Kommagene Seleukos devletinin yıkılışından küçük bir toprak parçasını ülkesine katarak yararlandı. Kommagene' nin stratejik konumu Roma' nın doğuya doğru genişlemesinde hayati önem taşımaktaydı. Ya burası da istila edilecek ya da genişlemekten vazgeçilecekti. Antiokhos Partlarla ilişkisini güçlendirmesi gerektiğini biliyordu. Bu amaçla kızı Laodike' yi Part kralına eş olarak verdi. Bu evlilikten bir erkek çocuk dünyaya geldi, Pakoros. O babasının gözdesi ve tahtının tek varisiydi. Küçük Asya' da savaşlar sürüyordu.
i.Ö. 53 yılında Partlar Roma' yı yenerek Suriye' yi fethettiler. Bunu fırsat bilen Pontus Krallığı Roma ya başkaldırma gücünü kendinde buldu. Jül Sezar Küçük Asya' ya yürüyerek ayaklanmayı bastırdı. Sezar' ın tarihe geçen "Geldim, gördüm, yendim" sözü bu zaferin ardından söylenmiştir. Sezar' ın öldürülmesiyle Roma imparatorluğu bölündü. Markus Antonius doğuyu, Oktavianus batıyı aldı. Markus Antonius meclisini, sevgilisi Kleopatra da yanında olduğu halde, Tarsus' ta kurdu. Jül Sezar da Mısır kıraliçesinin güzelliği karşısında ezilmiştir.
i.Ö.38' de Markus Antonius Part ordusunu yendi ve velihat prens Pakoros' u öldürdü. Annesi Laodike ve Part Kralı olan babası derin bir acıya düştüler. Antiokhos kızı ve damadının acısını paylaştı ve onlara yardım etmek istedi. Antiokhos savaştan kaçarak Kommagene' ye sığınanları himayesini altına aldı ve onları Marcus Antonius' a teslim etmeyi reddetti. Savaş istemeyen Antiokhos esirlere karşılık, 25 bin ton gümüşe eşit olan 1000 talens teklif etti.
Zenginliğiyle ünlü Kommagene' nin tüm altın ve gümüş varlığına göz koyan Markus Antonius sığınmacılara karşılık olarak Kommagene' nin tüm servetini istedi. Antiochus' un bu teklifi kabul etmesi söz konusu olamazdı. Markus Antonius küçük bir krallıktan gelen bu cevabı büyük bir hakaret olarak görüp askerlerine derhal Kommagene' yi kuşatmalarını emretti. kendisi Tarsus' ta, meclisinin başında kalarak ordusundan gelecek iyi haberleri bekliyordu. Ancak beklenenin aksine, Samsat kuşatması istenildigi gibi gitmiyordu. Bunun üzerine gücünü arttırmak isteyen Markus Antonius Tarsus' daki keyifli yaşantısını bırakıp yanına Judea Kralı Herod da olduğu halde ordusunun başına geçti. Zaferin yakın olduğuna emindi.
Belki de şu gerçekleşti: Samsat kuşatması boyunca Kommagene askerleri ülkesini çevreleyen alanlarda yoğunlaşmayı sürdürdüler. Eli silah tutan her Kommageneli krallarının çağrısına sadakat gösterdi. Yeterli sayıya ulaştıklarında Roma ordusunun malzeme kollarına saldırıya başladılar. Kısa bir süre sonra Roma ordusu malzeme sıkıntısı çekmeye başladı bunun üzerine Markus Antonius durumun düzeltilmesi için bölgeye kendi süvarisini gönderdi. Kommagene konseyinin beklediği hamle de tam buydu.
Ağır zırhlı seçkin Kommagene süvarileri devreye girdi. Kommagene ordusunu askerleri ve atları kendileri adeta yenilmez kılan siyah çelikten zırlarını kuşandılar. Sayıları ancak bir kaç yüz kadardı ancak saldırılarına hiç bir düşman dayanamazdı. Bu çelik kuvvet ordunun gözbebeğiydi. Kommagene atlıları sabah sisinde Roma süvarilerini bekliyorlar. Atlar sinirli sinirli toprağı eşeliyor. Aniden yürek titreten bir trompet sesi sisi yırtıyor. Bu işaretle Kommagene süvarileri harekete geçiyor. Şaşkınlık içindeki Roma ordusu için artık çok geç. ilk saldırıya karşı koyabilmek için Roma süvarileri saflarını çekiliyorlar. Trompet sesleri ikinci kez duyulduğunda Kommageneli süvariler koşuya geçiyorlar. Şimşek gibi ilerleyen atların altında yer titriyor. Ağır zırhlı atlılar hafif kuşamlı Roma süvarilerinin üzerine saldırıyorlar.
Romalılar oyuncak askerler gibi yıkılıyorlardı. Soğukkanlı ve yüksek disiplinli olan Roma süvarileri çabucak toparlanıyor ve sayıca olan üstünlüklerine de güvenerek bu küçük çelik gücü çember içine almaya çalışıyorlar Ve yine trompet sesleri. Kommagene süvarilerinin iki yanından bir kartalın kanatlarını andırırcasına çıkıveren okçu birliği Roma süvarilerine ok yağdırmaya başlıyor. Hafif kuşamlı süvariler çelik ok yağmuru altında çaresiz ve pek çoğu yaralanıyor. Ağır zırhlı Kommagene atlıları Romalıları okçuların önüne doğru sürüyorlar. Okçular müthiş bir hızla ok yağdırmaya devam ediyorlar. Romalılar önce akıllarını sonra da hayatları kaybediyorlar.
Günün sonunda Markus Antonius süvari birliğini yitirmiştir. Bir yanda Samsat surları diğer yanda Kommagene süvarileri olmak üzere Romalılar artık kuşatan değil kuşatılmış olandır. Böylece Markus Antonius Samsat kuşatmasından vazgeçmek zorunda kalır. Ortağı Herod savaşın sonunu beklemeden krallığı Judea' ya döner. Markus Antonius çaresiz geri çekilir. Antiokhos durumu yumuşatmak için Markus Antonius' a 300 talens verir. Sadakatsizlikten nefret eden Antiokhos verdiği para karşılığında Marcus Antonius' dan kendisine bir vatan hainini teslim etmesini şart koşar.
Kommagene' nin Sonu:
Bu olaylardan kısa bir süre sonra ölen Antiokhos Nemrud tapınağına, tahminen babasının yanına gömüldü. Antiokhos' tan sonra tahta oğlu 2. Mithridates geçti. Kommagene Roma imparatorluğu' na denk değildir artık. 2. Mithridates' in yönetimindeki Kommagene Suriye' nin önce uydusu sonra da eyaleti haline gelir. Romalılara karşı verilen savaşta oğlunu kaybeden Part Kralı' nın acısı o kadar derindir ki kendi arzusuyla tahtından feragat eder. Velihat prensin dedesi Antiokhos' un Kommagene' yi riske atarak krallığına sığınan Part askerlerini koruması da babanın üzüntüsünü hafifletmemiştir. Part Kralının yerine oğullarından biri geçer.
Bu acımasız bir hükümdardı ve tahtını tehlikeye atacağına inandığı, Laodike ve onun çocukları dahil, kimseyi öldürtmekten kaçınmaz. 2. Mithridates kızkardeşini Kommagene topraklarındaki Karakuş mezar tepesine gömer. Laodike' nin kabrine üzerinde "o tüm kadınların en güzeliydi" yazan çok güzel bir taş yazıt koyar.
Mithridates Karakuş' u Kahta Çayı' nın kıyısında yaptırmıştır. Annesi isias, diğer bir kızkardeşi Antiochis ve onun kızı Aka da orada yatmaktadırlar. Mithridates yazlık malikanesinin terasından derin çaya inen başdöndürücü vadiyi ve Karakuş' u seyreder, böylelikle ölümlerinden sonra da sevdiklerini yanında hissedebilirdi. Kıskanç kardeş 2. Antiokhos, 2. Mithridates' i tahttan indirmek istiyordu. Bu nedenle Roma senatosu 2. Antiokhos' u ölüm cezasına çarptırdı. i.Ö.29' da Roma' da idam edildi. Kommagene son olarak, kısa bir süre için, Kral 4.Antiokhos devrinde bağımsız kalmıştır. 4. Antiokhos i.S. 71' de Roma ordusuna yenildi. Kommagene' nin ağır zırhlı ünlü süvarileri ve muhteşem okçuları "cohortes Comagenorum" adı altında Roma ordusuna dahil edilmek suretiyle küçük Kommagene ordusu lağvedildi.
Gelecekte çıkabilecek isyanlara önlem olarak Kommagene Krallığı' nın yüceliğini hatırlatan binalar ve heykeller yerle bir edildi. Kutsal Nemrud Dağı' ndaki tapınak yıkıldı. Kommagene devrinin kapanışıyla Nemrud sadece dağ rüzgarlarının ve yolunu kaybeden çobanların ziyaretleriyle irkileceği uzun uykusuna daldı.
aynı anda, hümanist-feodal-yarı aydın-faşist-amerikancı-marksist-leninist-islamcı-burjuva-türk düşmanı- olabilen kürtler tarafından yunanca bir kelime olan mezopotamya kelimesi yerine yaygınlaştırılmaya çalışılan eski bir krallık adı...
mö 1 yy.'da adını doğudan batıya kadar bilinen tüm dünya'da duyurmuş ve adıyaman merkezli kurulmuş bir uygarlık! en tanınmış yöneticisi mithradates doğu ile batının bir sentezi olarak kurduğu kommagene imp.'den gururla bahsemiştir ve daima bu iki uygarlığın barış içinde yaşaması gerektiğini sıkça vurgulamıştır! zira nemrut dağı kalıntılarında ele geçen tanrı heykelleri hem doğu hem de yunan tanrılarına aittir ve her iki uygarlığın tanrılarına da eşit saygı gösterildiği sıkça vurgulanmıştır. ayrıca, nemrut dağında bulunan devasal ve kütlevi tanrı, insan, yaratık heykelleri o yüksekliğe nasıl ve ne şartlarda çıkartıldığı meselesi gizemini korumaktadır, zira heykellerin dağın üzerinde imal edilmediği başka bir yerden buraya getirildiği tespit edilmiştir. ayrıca, bu heykellerin imal ediliği taş cinsi de uzak yerlerde bulunan taş ocaklarından kesilidikten sonra kommagene sınırları içindeki atölyelere getirlip işlendiği sanılmaktadır!