gerçekte olmayan durumdur. ne üniversite de ne lise de olması imkansız olan şeyleri diziye dökmek gereksizlik ve aptallık diye düşünüyorum. (bkz: pis yedili) (bkz: gunesi beklerken) ya yeni içerik üretin yada gerçekçi olun biraz.
valla aynen ya, imkanım olmadığı halde zevkine girdiğim ödüllü sınavlardan civardaki bütün kolejlerden teklif aldım, en sonunda birine gittim 3 sene orada okudum geçti gitti. gitmeden önce de dizilere çok itibar ederek yanlış düşüncelere kapılmamıştım aslında ama okuldan mezun olduktan sonra kesin kanaat getirdim ki hiç öyle havuz partisine çağırıp gelen orta halli arkadaşının elbiseleri ile dalga geçerek onu millete madara eden bir arkadaş da, ona gülen bir topluluk da görmedim. evet, dönemin en modern makinaları cihazları onlarda varken bende yoktu ama yine de problem olmadı hiç.
tecrübeyle kanıtlanmış çocukluk travmalarımın sebebidir. Orta düzey gelirleri olan sınıfımıza babaları tüpraşta mühendis olan beş zengin bebesinin gelmesiyle ortaokul dönemimiz sınıfca katledilmiştir. Sınıf farkı var gibi bakmaları, kale almamaları, nasıl bir şeyse sırf zevk için dalga geçmeleri ve fiziksel şiddete kadar giden hareketleriyle başlığı beynime kazımıştır.
tüm hayatım boyunca kolejde okumuş biri olarak söylüyorum dizilerdeki gibi olmasa da zenginlikle küçük yaşta, çabalamadan tanışan çocukların gözlerinden küstahlığı, tembelliği, kibiri görebilirsiniz.
doğrudur. kolejde okumuş biri olarak tastikleyebilirim. tamam şu maddi durumla dalga geçme, fakir olanı ezme gibi şeytani şeyler abartıdır ama kolej ortamı az çok aynıdır. lise 1de tüm kızlar lens takardı mesela, hatta irem diye bir gerizekalı yüzme dersleri esnasında havuza lensle dalıp "çok güzel oluyo suyun altında gözümü açıyorum ama ıslanmıyo gözlerim" dediğinin ertesi günü kocaman davul gibi gözlerle gelmişti.
henüz 14-15 yaşında ki 20/25 kişinin kendi arabası vardı. hatta bir çocuk okula atv ile gelip giderdi. bir gün bahar şenliğinde cemi kenara çekip içtiği/çektiği herşeyi gördüğümü, o nedenle eve taksiyle gitmesini söyledim. yarım saat sonra arabası hurdaya çıkmıştı. mucizevi bir şekilde kimsenin burnu bile kanamadı. babasını arayıp gülerek anlattı, hiç unutmam. babası çarptığı adamın hasarını karşıladı ve aralarında kalması için yüklü bir miktar para ödedi, cemi arabaya attı ve gittiler. 1 hafta sonra çocuğun yeni arabası vardı.
kızlar okula makyajsız ve fönsüz gelmez, her gece kesin birinin evinde parti olur, dedikodu manyaklığı vardır.
en basitinden şöyle örneklendireyim: kantine gidiyorum, adam "bana da bi kola alsana" diyor, alıyorum getiriyorum. teşekkür ediyor, yanağımdan öpüyor. bu kadar. eline telefon yapışık dolanan safinaz tipli kızlardan biri anında fotoğrafını çekiyor. işte o fotoğraf 10 dakika içinde tüm okuldaydı. bluetooth özelliğine sahip tüm telefonlarda, yani burslular dışında herkeste.
yani hiç kötü gösteriliyor filan demeyin, zaten durum kötü. bu da ankaranın tedden sonraki en iyi ve en büyük koleji, isim vermiyorum. kolej ortamında ergenlerin hepsi yetişkin hayatı yaşamaya çalışıyor. tabi bunun içinde paranın vermiş olduğu güçle yaşanan eğlenceli olaylar, ama aynı zamanda milyonlarca çirkinlik, milyonlarca yıpranmışlık var. kolejde okumuş olmak bana ilerde nasıl bir ebeveyn olmam gerektiğini öğretmiştir en çok.
bir kere o mudurden korkacaksin. okulun sahibi bile olsan insan o mudurden tirsar. bende bu sene koleje gidecek bir lise ogrencisi olarak sunlari belirtmeliyim; aga gariban, fukaranin tekiyim. burslu giriyorum. insallah ezilip, buzulmem. siki tuttum.