yaşayan atalarının adası,
porto riko'ya ilk ziyaretinde,
şişman çocuk ağzını açmış
alık alık dolaşıyordu
masadan masaya.
her masada, bir büyük teyze
çil düşmüş elleriyle gösteriyordu
bir koka kola bardağını.
hatta, biri, ona bir şarkı söyledi, hatırlayabildiği
tüm ingilizlerin anısına, bir koka kola şarkısı
kırklı yıllardan kalma. içti boyun eğerek,
bıkmış olsa dabu tılsımlı içecekten, biliyordu
brooklyn'deki soda kaynaklarından tadını.
sonra, kumsal boyunca uzanan yolda, şişman çocuk
açtı ağzını koka frio'ya, bir hindistan cevizi
buz gibi, soydu bir bıçakla
saman bir pipet çekebilsin sütünü diye.
eğdi yeşil kabuğu başının üzerinden,
akıyordu sütü çenesinden aşağı;
birdebbire, kurtuldu porto riko,
koka kola ve brooklyn olmaktan, kendisi de.
yıllarca hayran olmuştu çocuk
insanların koka kola içip konuşmadıkları bir dilde
II. dünya savaşından kalma şarkılar
söyledikleri bir adaya,
sütle sarkmış, doygun hindistan cevizlei
tadılmamış duruyorken ağaçlarda.