neden egede yazlanan asırlık emekliler
tayyöre banmış bir insanlıkla maluldür?
ve neden babamın kırları saçlarından uzakta,
bir kırgınlık cümlesi eksiltili ve yorgun
kurulur bir çadır gibi, ben okuldayken ulu orta,
neden?
sormayayım diyorum artık
çünkü sorusu olanları topluyor sussus tugayları
üzerinde soru işaretiyle yakalananlar tevkif ediliyor.
dış güçlerime gidiyor, bu tevkifler
mutantan basın açıklamaları arzuluyor lacanın uşakları
dil yalan söylemek için idmana alınıyor
içtimaya geç kalan bir kırlangıç revire gönderiliyor inatla
dayanamıyorum da soruyorum neden?
eğitim zayiatı oluveriyor bütün sorularım.
yağmur yağıyor o yılın akşamı
derhal rütbesi sökülüyor sakıncalı göklerin
teftişler, kıta durlar ve rahatlama seansları
kanal kanal dolaşıyorlar emekli lağım fareleri,
tek bir sorunun intikamı için bunca tefrişat
azarlar gibi büyük harfler sıçrıyor hazır kıta farelerin üzerine
iyi akşamlar büyük türk milleti,
biz sizin için kurum tutuyoruz yüzyıllardır
ve yıpratmak istiyorlar bizi
bin yıl sürecek dediğimiz yağ tenekesine dileklerinizi bırakabilirsiniz
gönlünüzden ne koparsa yani
sokaklarda in cin top oynuyor,
tank koruma programları yok satıyor,
batı mallarına uygulanan ambargolar başlıyor,
yabancı antrenörler taşlanıyor meydanda,
gönlünden ne koparsa atıyor artık halk.
ilk taşı kim atıyor bilmiyoruz hiçbir zaman.
aman boşver be halkım
yerli malı yurdun malı
ne de olsa
yerli malı haftasıyla donanıyor şehir,
büyük adamlar beslenme çantalarını açıyorlar zamansız,
tüm ülkeyi bozuk bir süt kokusu kaplıyor,
çürümüş yumurtalar,
hasad fazlası fındıklar
sonra zil çalıyor,
ağzı kulaklarına varıyor mezarlıkların,
bağlılık yeminleriyle titriyor serviler,
yerinde duramıyor, kaşınıp duruyor koca bir ülke
kargalar yevmiyelerini ikiye katlıyorlar,
nezaketle rakunlar geçiyor geçitlerden,
yakalarında, siyah beyaz, buruşmuş broşlar,
doktor doktor kalksana
broşumu taksana
bize rahat batıyor
allasen bir baksana
bir kere daha, hep bir ağızdan, coşuyor kalabalıklar
memurlar, rektörler, vektörler, traktörler, aktörler,
ak töreyi hiçe sayıp aşıyorlar yolları,
arkadan
ellerinde tarihi geçmiş ayran kutuları
siyah önlükleriyle kadınlar, bunaklar ve inönügiller.
sormuş bulundum artık, ve son defa
çünkü doğru soruyu sormak yarısıdır zekanın,
ağır geliyor bu türkiyeye
dakkasına yayınlarını kesiyor kanallar,
basın bültenleri gece yarılarında
tavşan süslemeli dişlek generaller,
köşenazarları, boncuklar, kancıklar
yıllara bölüyorlar saatleri hırsla
ve ilk çağ resimleri çiziyorlar
bir çocuğun rahlesine
sahi baba, neden yüzyıl geriden okuyoruz ki biz bu kitabı?