kof aklın eleştirisi

entry1 galeri0
    1.
  1. Selman Bayer'in dumanı tüten eylül şiiri.

    neden egede yazlanan asırlık emekliler
    tayyöre banmış bir insanlıkla maluldür?
    ve neden babamın kırları saçlarından uzakta,
    bir kırgınlık cümlesi eksiltili ve yorgun
    kurulur bir çadır gibi, ben okuldayken ulu orta,
    neden?

    sormayayım diyorum artık
    çünkü sorusu olanları topluyor sussus tugayları
    üzerinde soru işaretiyle yakalananlar tevkif ediliyor.

    dış güçlerime gidiyor, bu tevkifler
    mutantan basın açıklamaları arzuluyor lacanın uşakları
    dil yalan söylemek için idmana alınıyor
    içtimaya geç kalan bir kırlangıç revire gönderiliyor inatla
    dayanamıyorum da soruyorum neden?

    eğitim zayiatı oluveriyor bütün sorularım.
    yağmur yağıyor o yılın akşamı
    derhal rütbesi sökülüyor sakıncalı göklerin
    teftişler, kıt’a durlar ve rahatlama seansları…

    kanal kanal dolaşıyorlar emekli lağım fareleri,
    tek bir sorunun intikamı için bunca tefrişat
    azarlar gibi büyük harfler sıçrıyor hazır kıta farelerin üzerine
    “iyi akşamlar büyük türk milleti,
    biz sizin için kurum tutuyoruz yüzyıllardır
    ve yıpratmak istiyorlar bizi
    bin yıl sürecek dediğimiz yağ tenekesine dileklerinizi bırakabilirsiniz
    gönlünüzden ne koparsa yani”

    sokaklarda in cin top oynuyor,
    tank koruma programları yok satıyor,
    batı mallarına uygulanan ambargolar başlıyor,
    yabancı antrenörler taşlanıyor meydanda,
    gönlünden ne koparsa atıyor artık halk.
    ilk taşı kim atıyor bilmiyoruz hiçbir zaman.

    aman boşver be halkım
    yerli malı yurdun malı
    ne de olsa…

    yerli malı haftasıyla donanıyor şehir,
    büyük adamlar beslenme çantalarını açıyorlar zamansız,
    tüm ülkeyi bozuk bir süt kokusu kaplıyor,
    çürümüş yumurtalar,
    hasad fazlası fındıklar…

    sonra zil çalıyor,
    ağzı kulaklarına varıyor mezarlıkların,
    bağlılık yeminleriyle titriyor serviler,
    yerinde duramıyor, kaşınıp duruyor koca bir ülke
    kargalar yevmiyelerini ikiye katlıyorlar,
    nezaketle rakunlar geçiyor geçitlerden,
    yakalarında, siyah beyaz, buruşmuş broşlar,

    “doktor doktor kalksana
    broşumu taksana
    bize rahat batıyor
    allasen bir baksana”

    bir kere daha, hep bir ağızdan, coşuyor kalabalıklar
    memurlar, rektörler, vektörler, traktörler, aktörler,
    ak töreyi hiçe sayıp aşıyorlar yolları,
    arkadan
    ellerinde tarihi geçmiş ayran kutuları
    siyah önlükleriyle kadınlar, bunaklar ve inönügiller.

    sormuş bulundum artık, ve son defa
    çünkü doğru soruyu sormak yarısıdır zekanın,
    ağır geliyor bu türkiye’ye
    dakkasına yayınlarını kesiyor kanallar,
    basın bültenleri gece yarılarında
    tavşan süslemeli dişlek generaller,
    köşenazarları, boncuklar, kancıklar
    yıllara bölüyorlar saatleri hırsla
    ve ilk çağ resimleri çiziyorlar
    bir çocuğun rahlesine…

    sahi baba, neden yüzyıl geriden okuyoruz ki biz bu kitabı?
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük