faysası olduğu kadar zaman zaman da zararlı olan ilaçlardır. her bünyede aynı etkiyi göstermeyebilirler. bazıları ise inançlarla birleşince ortaya saçma-sapan sonuçlar çıkmakta.
ilkokul çağında ellerimde çıkan siğillerle uğraşmaktaydık maaile. bir yaz iple bağladılar tüm siğilleri, kendiliğinden düşecek diye(kangren oluyodum), bir yaz tuzla ovdular kanatıp kanatıp teyzeler (hergün ağladım), bir yaz hocaya götürdüler, okudu, birkaç arpa verdi. bunları ek, büyününce geçecek dedi. evde saksıda arpa büyütmeye çalıştım, olmadı. en son kendiliğinden geçti...
haa bir de gözünden arpacık çıktığında; gözüne ekmek koy, köpek yesin geçer denir. "pes" dediklerimden biridir bu da. hatta adına bizim buralarda it dirseği denir.
eskiden alternatif tedavi yöntemlerinin başını çeken, oldukça doğal ilaçlardır. bak;
daha küçüksün, uyanıp aynaya baktığında sapsarı bir bedenle karşı karşıyasın. farkındalığın 'ehehe akşam biri beni boyamış' gibi bir cümleden öte olmadığı için başına geleceklerden habersiz, seni kahvaltıya çağıran sese doğru ilerliyorsun.
onun yüzündeki bu ifadeyi en son, komşu kızlarının eteklerini kaldırıp kaçtığını öğrendiği an görmüştün, şaşkındı. yanındaki kadına 'sarılık olmuş bu!' dediğini duyuyorsun. ortalıkta kaynağı belirsiz bir telaş hali hakim. birşeylerin yolunda gitmediği belli oluyor, fakat çok ta umrunda değil. o zamana kadar doktor görmediğin gibi kelime anlamını da bilmiyorsun lakin, Hatçe abla ismi konuşmaya dahil olunca yüzün ekşiyor.
telaş kaynağının sen olduğunu, kendini Hatçe ablanın huzurunda bulduğunda anlıyorsun. daha önce arkadaşlarından, yaramazlık yapan çocukları cezalandırma biçimi hakkında oldukça detaylı bilgiler almıştın. bu kez ne yaptığını sende anlayamıyorsun, lakin bu karanlık mekanda olduğuna göre suçun büyük olmalı.
eline bir kavanoz veriliyor ve zaten bu kocakarı sana biraz daha derin baksa, oraya bırakıvereceğin çişini bu cam nesneye yapman isteniliyor. sıvı dolu şişe, Hatçe ablanın kuru bir ağaç dalına benzeyen ellerinde başka bir odaya gidiyor. çok geçmeden saydam olmayan bir bardağa dönüşerek geri geliyor. bardak elden ele dolaşıp kendini senin ellerinde buluyor. kokladığında bu keskin kokuya pek yabancı olmadığını biliyorsun fakat tam ne olduğunu anlayamıyorsun.
'iç yavrum iç' diye bardağı ağzına yaklaştıran kadına; 'bana ne yeaa' diye, 'içsene oğlum' diyen annene 'içmicem yeaa' diye direnebiliyorsun. fakat 'içmezsen çükün düşer' diye bir anda beyninde yıldırımlar çakmasına sebep olan o tiz sesten sonra, burnunu kapayarak bir dikişte bardaktaki sıvıyı midene indiriyorsun.
günün akşamında eve gelen babanla birlikte hastaneye gidiyorsun. Yüklü miktarda serum ile geri dönüyorsun. babanın annene neden bu kadar kızdığına yıllar sonra öğrendiğin gerçek ile ancak anlam verebiliyorsun.
eski türklerin şamanlıktan kalma tıp ve büyü bilgilerinin kalıntılarının anadolu'da -islam'la birleşiminin- devam eden gelenekle sürdürülme şeklinin uygulaması.
eskilerde anneannenin bir bildiği vardır diye düşünülen sonra "saçmalama annane yaa" diye vazgeçilen ilaçlardı. şimdiyse popülaritesi artmış, insanlar onları kullanınca hiç ölmeyeceğini sanmaktadır. anneanne "yaa morardın sanki." dese yeridir.