şakacı arkadaşlarınızla minibüse binmemeniz gereken şehir. Zira arkadaşınız arka taraftan uzatılan çingenelerin parasını ve kendi minibüs parasını şöföre teslim ederken 2 çingene bir öğrenci diye iletmiş olabilir. Sonrasında "Allah'ım sen bizi koru" diyerekten ilk durakta minibüsten inmek zorunda kalırsınız...
yürüyüş yolu fethiye caddesi halkevi vb vb kavramları duymayanların biraz uzak kalcağı merkezini izmit olarak bilindiği 41 kere maşallah dedirten yeşili sevenlerin bir kez gelip görmesini salık ettigim güzelce bir kent.
cehalet ve yobazlığın tavana vurduğu, gri şehir. sınırları içerisinde gizli kapaklı her türlü pislik dönmekte. bu ilde ne olursa olsun şaşırmam beklerim.
her geçen gün artan fabrika dumanlarına, yürüyüş yolunda gelene geçen laf atan abazan kovboylarına ve yine yürüyüş yolundaki ağaçların arasına saklanıp her an kafanıza sıçabiliritesi olan kargalarına, özel halk otobüslerideki suratsız şöförlerine, gün geçti artan kira fiyatlarına rağmen çok sevdiğim, üniversite eğitimimi geçirdiğim biricik şehir. acı suyunda çay içip zom barında bira içip kafa sallamak ayrıdır.
Her şeyi ile karmaşık, kozmopolit bir yer Kocaeli. Her türlü insan, Her türlü sanayi, her türlü iklim, her türlü bitki örtüsü, meyve-sebze, dağ, ova, göl, akarsu ve deniz, yarımada, körfez, koy... Türkiye' nin bir özeti sanki.
dünyanın en iğrenç şehri bile olsan; her gelenin, adını duyanın nefret ettiği bir şehir dahi olsan aşığınım ben senin.
savunamam kimseye. savunacak hiçbir yanın yok çünkü memleketim.
nefes alınmayacak kadar pis havan, kısıtla imkanların vs. bunlarla savunamam ya seni?
ama o kadar alışmışım ki bu imkansızlıklar içinde yaşamaya yadırgamadım hiç. neden adam gibi bi tiyatro yok demedim, tiyatro yoksa kartinge gitsinler deyip kendimce çözümler buldum tüm sorunlara. dalga geçtim bize sunamadığın her şey için tek tek. isyan etmedim. sevdim seni, sende yaşamayı çok sevdim.
sınırlarından çıktığım anda içime çöken ve günlerce geçmeyen hüznün sebebini tekrardan toprağına ayak basınca anladım güzel şehrim. o pis havan bile... memleket havası olunca bir başka oluyormuş insan.
ben hep seni terk edeyim, sen her gittiğim gün yağmurla yolcula beni.
her şeye rağmen seviyorum seni.
ps: çok kişisel, acayip saçma, über gereksiz bir entrydir. bilginize.
son yıllarda şehir büyüklüğünün içindeki insan sayısıyla ters orantılı gittiği il. zaten küçük, sanayi kenti diye göç aldıkça alıyor. seneler önce trafik diye birşey bilmezdim ben. onu da gördük malesef. bir de sanki herşeyimiz tammış gibi tek eksiğimiz olan 3 tane boğaz köprüsü vari köprülerimiz oldu sağolsunlar. trafiğin de iyice içine edildi. durak tanımımız kayboldu. niye bu kadar sinirliyim? çünkü hergün aynı yolları gidip gelen, trafiğe maruz kalan benim gibi onlarca insan var. hayır biz alışık değiliz böyle şeylere ve istemiyoruz. burası istanbul değil.
son zamanların en gözde mekanı seka park, kağıt fabrikasının yıkılmasıyla üstüne kurulmuştur. bütün o lastik fabrikaları bırakılmış, gidilmiş kağıt fabrikası yıkılmış, en azından bir katkı sağlıyor diye severek benimsediğimiz fabrika da yok olmuştur. madem yıktın kalıntılarını da kaldır be adamlar. tarihi anı diye mi saklıyorsun fabrikanın kalıntılarını?