kendisinin ilk entrysini girmekten ötürü büyük bir mutluluk duymakla birlikte kendisi hakkında nasıl methiyeler düzeceğimi hala bilememenin acısını yaşamaktayım. Ne denir ki bu adama? Kuşkusuz şu anda yaşayan en iyi basketbolcu. Allen Iverson mu? Onun daşşaklarını yesin. LeBron James mi? sıçtığı bok daha atlantiğe inmedi, Dwyane Wade mi? Evet gelecek vadediyor ama asla kobe gibi çok yönlü bir basketbolcu değil. Phil Jackson'ın dediği gibi KobeNBA'de iş ahlakı konusunda sadece ve sadece MJ * ile kıyaslanabilir. Her gün istisnasız 2000 tane şut atan işini seven, iyi yapan bir adam Kobe. Dallas Maçının 3 periyodu sonunda da tüm Dallas takımından 1 sayı fazla atarak (KOBE:62-DALLAS:61) neden bu kadar götü kalkık olduğunu bize göstermiştir. Kobe yine ahlaklı, dua edin sadece götü kalkık bu adamın. Başka yerleri de kalkık olsaydı da siz o zaman görseydiniz NBA'de takım kalıyor mu?. inanmazsanız Dirk Nowitzki'ye sorun.
hakkında çok şey söylenebilir. ama los angeles lakers fanatiği olarak gelişimini izlemek büyük keyif. toyluk dönemlerinde yaptığı fevri açıklamaları, rakipleri küçümseyen sözleri shaq'sız dönem sonrasında sona erdi. ve elbette yaşadığı tecavüz olayı skandalı, ta ki aklanana kadar hepimizi üzdü. hatırlıyorum o skandal günlerde eşi vanessa bryant ile bir basın toplantısı düzenlediler. vanessa'nın gözleri dolu doluydu. kobe bryant ise dünyanın gözü önünde ağlıyordu. karısını aldattığını kabul ediyor ama asla o hostese tecavüz etmediğini söylüyordu. o toplantıda aklımda kalan en önemli sözü şu oldu: "hayatımdaki en önemli üç şey eşim, çocuklarım ve basketbol. bu üçünü de çok çalışarak yeniden kazanacağım". sonrasında o davada aklandı zaten. kobe'nin dediği gibi tecavüz değil, karşılıklı istek sonucu bir cinsel ilişki yaşanmış raporlara göre. zaten hostes de olayı kabul ederek "amacım biraz para sızdırmak ve meşhur olmaktı" dedi. o sancılı günlerden sonra kobe kendi deyimiyle antreman salonundan eve, evden antreman salonuna giden bir adam oldu. ve tek bir amacı vardı. şampiyon olmak. shaq'lı dönemde aldığı şampiyonluklar spor otoriteleri tarafından küçümseniyor ve "kobe eğer ki büyük bir oyuncuysa tek başına bir takımı şampiyon yapsın" deniliyordu; basketbol sanki tek kişinin oynadığı bir spormuşcasına. her yıl üzerine biraz daha koydu. ve her antreman sonrası takım dağılırken o salonda kalıp günde 2 bin tane şut attı. zaman geçti ve 2008 finallerine taşıdı takımı. ama boston celtics kupaya uzanan taraf oldu. kafası önde salonu terk edişi hala aklımda. bu sezon ise tek kelimeyle müthişti. all star mvp'si oldu haliyle. ama aklında şampiyonluk yüzüğü vardı. houston rockets serisi dışında finale kadar rahat geldiler. finalde de karşılarında zaten bir tek hedo'muz durabildi. ama kobe'nin ne durmaya ne de durdurulmaya tahammülü yoktu. şalteri kapatmıştı bir kere. dün gece son çeyrekte fark 14 sayı iken arkadaşlarına "üç dakika daha dayanın" diyordu. sonra kenarıya geldi oturdu. elleriyle yüzünü kapatmaya çalıştı. heyecanını gizlemeye çalışıyordu. şampiyonluğun geldiğini anlamıştı. maç oradan dönmezdi. kazanmışlardı ve dolu doluydu gözleri. ama maçın bitimine daha vardı. maç bittiği anda ise uzun zamandır hasret kaldığı o kupayla randevu zamanıydı. o kupa ise yanında 2009 nba finallerinin mvp ödülünü de getiriyordu. ödülünü karısı ve kızlarıyla birlikte aldı. kobe başarmıştı. tecavüz olayı sonrasında verdiği sözü tutmuştu. ne basketbolu, ne karısı ne de çocuklarını kaybetmişti.
teşekkürler black mamba.
bize bu büyük mutluluğu yaşattığın için.
kilometrelerce uzakta ve her ülkeye dağılan bir fan ordusu yarattığın ve bunun içinde ben de olduğum için.
şampiyonluk geleneği olan ve 61 yılda 30 final oyanayan bir şehire yine o altın sarısı kupayı arkadaşlarınla getirdiğin için.
rakiplerine her zaman saygı duyduğun ve egonu zaman içinde törpülemeyi bildiğin için.
81 sayı attıktan sonra bile mütevaziliğini koruyabildiğin için.
"bu takımdan bir şey olmaz" diyenlere kapağın en hasını taktığın için.
iyi bir eş ve iyi bir baba olduğun için.
ve belki de en önemlisi o zor zamanlarında "yok lan kobe yapmaz öyle şey" diyerek senden ırakta seni savunan kişilere ve ailene verdiğin sözü tuttuğun ve başardığın için...
michael jordan'dan sonraki en önemli süreci başlattığın ve yaşattığın için.
sen olduğun için..
inan shakespeare seni görebilseydi "to be or not to be" değil "ko be or not ko be" derdi.
artık, parmağında şampiyonluk yüzüğü, bir elinde şampiyonluk kupası, diğerinde finallerin mvpsi ödülü var. yanında karın ve çocukların. arkanda ise seni seven bir hayran kitlen var.
kaybetmeden başardın.
2 Aralık 2015 Çarşamba tarihinde, Kobe'nin basketbolu bırakması üzerine yazdığım yazı. Kobe'nin vefatından sonra paylaşmak istedim...
Bir Devrin Sonu: Elveda 95/98 Draftları, Hoşça kal Kobe !
Aslında hiç birimizin, hiç kimsenin suçu değil bu... Kader 95 - 98 yılları arasında öyle NBA Draftları çizdi ki milyonlarca basketbolseverin hayatına, o yıllardan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı... 90'larda çocukluğunu yaşayan bir nesil olarak çizgi film kahramanlarına ihtiyacımız kalmamıştı artık; süper kahramanlarla dolu draftlar bize öyle bir basketbol baharı yaşattı ki, şimdilerde o baharın kışındayız. içimiz her geçen sezon daha da paramparça oluyor. Kazandıklarımız, kaybettiklerimizi bir türlü karşılamıyor. Öldüresiye bir boşluğun içerisinde sonsuzluğa düşüyoruz.
Ah be 95/98 Draftları! Ne gereği vardı bunca yıldızı bir çırpıda başımızdan aşağı dökmeye? Kimi zaman aç, kimi zaman susuz, çokça uykusuz, bazen de buz gibi soğuk odada ev ahalisinden habersiz beklediğimiz gecelerimizin içimizi ısıtan, hayallerimizi süsleyen, süpernovaları şimdi birer birer aramızdan ayrılıyor. Her veda, bir hançer gibi saplanıyor yüreğimize. Her güzel şeyin bir sonu olduğunu liseden mezun olduktan sonra anlamıştık ama bu kadar güzel şeyin nasıl bir sonu olacağını kavramak için en derinde yudum yudum yaşamak gerekiyormuş meğer. Bir şeyin değil, her şeyin sonu bu adeta...
Oysa ne kadar şanslı bir nesildik. Jordan'ı da izleyebilmiştik capcanlı bir şekilde 2003'te mesela! Hep ayrıcalıklı gördük kendimizi, Nash, Iverson, Duncan, Garnett, Carter, T-Mac, Kobe, Kidd, Nowtizki ve daha nicelerini izlemiştik de, bonustan Wade, Lebron, Durant gibi yıldızların da gelişimine en canlı tanıktık.
Bu madalyonun görünen yüzüymüş meğer! Sessiz sedasız giderken bir çoğu aramızdan, en son Kobe'nin ayrılışıyla aslında herkesin içini yakan gerçeği fısıldadı Alman Panzeri Nowitzki:
" Bir çok büyük oyuncuya karşı oynadım. Duncan'a, Garnett'e, Carter'a karşı oynadım ama içlerinde her şeyiyle en iyisi Kobe'ydi... Onun basketbolu bırakacak olması hepimizin yaşlandığı anlamına geliyor, bu gerçekten büyük hayal kırıklığı..."
Ah be Dirk! Siz parkelerde parlarken bizler de sizlerle büyüdük, çocukluğumuz, ergenliğimiz, kocaman adam oluşumuz, her anımızda hayatımızın bir köşesinde yerini almış nadide motiflerdiniz. Sizlerle tanıştığımızda kimimiz ilkokula yeni adım atmış, çoğumuz henüz hiç bi kızla çıkmamıştık. Öyle saf sevdalandık ki bu oyuna...
Ve şimdi O! Sizin ve sizinle büyüyen bizlerin döneminin en büyüğü, Black Mamba - Kobe, bırakıp gidiyor uzaklara. Parkelerin içine o kadar odaklanmışız ki, sahanın 1 adım dışında olması bile sanki onu bambaşka bir gezegene uğurluyormuş hissi veriyor insana...
2002 NBA Batı Konferansı finallerinin en kritik maçında Hido'lu Sacramento'yu Robert Horry'nin son saniye 3'lüğüyle yıktığınızda takımının lideri olarak senden nefret etmiştim Kobe! Ağlamıştım o sabah ve göz yaşları içinde topumu alıp sabahın erken saatlerinde basketbol sahasının yolunu tutmuştum. O günlerde attığım tüm sayıları Lakers potasına atar gibi atıyordum...
Yine bir batı konferansı final serisi, Derek Fisher'ın 0.4 saniye kala attığı son saniye basketiyle bu sefer de Hido'lu San Antonio'yu devirdiğinizde maçın baş kahramanlarından birisi olan sana, yine çok sinir olmuştum Kobe!
Ve Hidayet'in liderliğini yaptığı Orlando Magic'i finalde yenip şampiyon olduğunuzda artık ağlamak için gözümde yaş kalmamıştı... Ve bu büyük oyuncuya içten içe hayranlık beslemeye başladığımı fark ettim. Ben saygı duymayı seçtim, en derinden bir tutkuyla Kobe!
Şimdi bir devir kapanıyor, yaşattığınız her şeyi için teşekkürler; 90'lardan 2000lere ve günümüze ışık tutan efsaneler...
"Maçın bitmesine son 5 saniye, top Kobe'nin ellerinde 5... 4... 3... 2.. 1... "
an itibariyle bir maçta 81 sayı atarak tarih yazmış basketbolcu kişilik. Şahsen jordan ı geçtiğine üzülüyorum.ama bu kadar da yapılmaz ki kardeşim dedirten insan..bir devrede 55 sayı atılmaz ki. bir maçta en çok sayı atan oyuncu listesinde 100 sayıyla wilt chamberlain in arkasından ikinci sıraya oturmuştur .3. ve 4. sıra yine wilt chamberlain dir, 78 sayıyla.
"hayvan oğlu hayvan" tanımına harfiyen uyan, 56'sı 2. yarıda olmak üzere 81 sayı atarak eşşeğin amına su kaçırmış, ben "bu işin kralıyım" demiş niga.
hööhhhhhhhh.