herkesinde belirttiği gibi görsel açıdan güzel. fakat bu amerikan yapımı filmleri türk filmi yapımlarından daha beter oldu. e bu kadar film olursa sonu bu olurdu. sonu sırlar dünyası gibi bitti. *
olmuyooorrr olmuyorr...
Şifrelere dayalı aksiyon filmlerini sevenlerin bir süredir merakla beklediği filmdir.Film 1959 senesinde bir okulda başlıyor. Öğrencilerden geleceği hayallerindeki gibi resmetmeleri isteniyor ve sonra bu resimler 50 yıl sonra açılmak üzere bir zaman kapsülüne konuyor. Öğrenciler hemen hemen birbirlerine benzer şeyler çiziyorlar. ama birisi sadece rakamlardan oluşan bir kâğıt veriyor. Bunların birileri tarafından kulağına fısıldandığını anlatır. 50 yıl sonra kapsül açıldığında bu tuhaf kağıt profesör Johnun oğlu Caleb'in eline geçer. John bunun bir kod olduğunu çözer ve anlar ki sıralanan tarihler şimdiye kadar dünya üstünde gerçekleşen felaketlerin tarihleri ve ölü sayıları. Gerçekleşmeyen üç kehanet vardır ve bunların izini sürmeye başlar.
(bkz: Kehanet)
benzerleri arasında en iyisi. tam bir görsel şölen. insanı bazen geren bazen düşündüren sahneler mevcut. zaten bu adam kötü filmlerde bulunmaz nicholas cage.
her ne kadar bazı sahneleri klasik hollywood sahnelerinden pek farkı olmasa da nicolas cage gibi bir oyuncu ile ve harika uçak kazası sahnesiyle izlenecek filmlerden. bu arada kızla, çocuğa da yeni bir adem-havva görevi verilmesi de ilgi çekici olmuş diyebilirim.
(bkz: knowing) başrolünde (bkz: nıcolas cage) olan (bkz: alex proyas), tarafından yönetilen A.B.D, avustralya, ingiltere yapımı; korku, gerilim, gizem, bilim kurgu dalında etkileyici bir film.
--spoiler--
blu-rip formatında izlediğim gerilim-bilim-kurgu,mistik türlerindeki 2 saatlik bir filmdir. vallaha her şeyden önce söylemeliyimki uçak ve tren kaza sahnelerinde özellikle uçak sahnesinde görsel efekt'in dibine vurmuşlar. gerçekte şahaneydi(insanların ölmesi değil tabi görsel efektleri kastediyorum). yalnız uçak kazasında uçağın hemen yanı başındaki alevler kötü bilgisayar oyunlarındaki alevler gibi dandik gözükmekteydi. hatta kurtlar vadisindekilere bile benziyor diyebilirim. film bir çok filmle ve kitapla bağlantı taşıyor bence. mesela benim en çok bağlantı kurduğum eric abimizin tanrıların arabaları adlı kitabıydı.
çok uzun zaman önce okumama rağmen benzer şeyler olduğunu hatırlıyorum (mesela kitap'da gelişmiş insanlığın birbirini yok edeceğini, birbirlerine atom bombası atacağını ama afrika'nın herhangibir yerindeki kabileye doğal olarak saldırmayacağını ve bu hayatta kalan kabilenin insanlığın kökü olup tekrar büyüyüp gelişmeye başlayacağını ve insanlığın tekrar uygarlık kuracağını anlatmaktaydı. en azından ben böyle hatırlıyorum.)
yalnız filmde sinir bozucu iki unsur vardı. diana ablamız. güzel bir vücudu olabilir ama her holivud filminde klişe haline gelen bir tane başbelası, sinir bozucu karakter koyma olayı bu filmde de diana ablamızda vücut bulmakta. nicolas diyor ki "annen bize kehanetler bahşediyor, annenin yetenekleri var galiba." kadın bağıra çağıra gidiyor. daha sonraki benzin istasyonu sahnesinde de nicolas "boşa mağaraya kaçmayın, oğlum da senle beraber, onla ilgili kararı ben veririm.. mağara işe yaramayacak, 1.5 km aşağıya nüfuz edecek radyasyon"... falan derken kadın "sana inanmıyorum" falan diye tutturuyor. lan adam bilim adamı başka kime inanacaksın. bir de adamın çocuğunu kaçırmışsın. git kendi çocuğunla ne halt ediyorsan et. adamın çocuğunu bırak bari. kadın o kadar sinir bozucu ki nicolas'ın çocuğu zırıl zırıl ağlarken kız'ı annesini bile sormadan koşa koşa gitti uzaylı abilerine. ki aynı sinir bozucu karakter <bkz: the day the earth stood still> filmindeki küçük çocuk'da da vardı. ama o şiddet seven, başına buyruk amerikan toplumunu simgeliyordu en azından.
ikincisi ise diğer tüm filmlerdeki gibi insanların hatta en yakınlarının bile insanlar ölmeden ya da olaylar olmadan kahramana inanmaması. bir kere de inanın be kardeşim!
neyse film'in ilk yarısı merak içinde, görsel efektlere hayran kalarak geçiyor. film'in sonunda uzaylıların uzaylı olmadıklarını anlıyoruz. daha çok meleğe benziyorlardı. çocukların gittiği yer de başka bir gezegenden daha çok cennet'e benziyordu. ordaki görüntü kalitesi de çok iyidi.masal dünyası gibiydi. o son sahnedeki 'please' kısmı hiç olmamış yalnız. nicolas'ın karizma yerlerde sürünmüş. yalnız yine ordaki ikilem çok kötüydü tabi. ya çocuğu onunla kalacak ve ölecek ya da uzaylılarla gidip yaşayacak. çok zor bir karardı.
film'in sonu vasat olmakla beraber çok çok kötü de diyemem yani. sırf uçak kazası sahnesi için bile izleyin derim.
--spoiler--
kurgusu kötü, senaryosu tahmin edilebilir, görsel efektleri iyi, genel itibariyle de çok özenilmemiş bir filmdir.
--spoiler--
sonunda dünya kurtulamamıştır. bir tek orası beni mestetti. bir de mükemmeliyetçi ibne uzaylıların sadece 2 tane bebeyi alıp, geri kalan kimseyi almamaları kafamı bozdu. ama neyse artık.
--spoiler--
filmdeki kehanetleri ortaya çıkarma mantığını anlayan birisi var ise; bu sayıların hangi tarihi işaret ettiğini hesaplayabilir. şahsen ben anlamadım, çözen varsa bana da mesaj atın. *
metro sahnesinde sinirlerimi bozup ağlamama neden olan film.lucinda'nın yatağının altından everyone else yazısı çıkınca tüylerimi diken diken eden film.final hakkında yorum yapmak bile istemiyorum ama sonuçta film işte tüm güzelliği yok edecek bir yeri olmazsa olmaz.
görsel efektleri çok güzel. konu olarak güzel bir seçim. yalnız çocukların yukarı çıkıp yıldız olması bi sonraki boyuta ademle havva modunda gelmesi güzel bi son değil. belki seçilmiş kişiler için daha farklı bir düşünce yaratılabilirdi. mesela şu an farkında olmaksızın yaşayan insanlara bi sonraki boyutta yaşam hakkı verilemeyeceği gibi.
en azından bi mesajı olurdu. sonu amaçsız.