Vizyona geçtiğimiz hafta girmiş Nicolas cage Filmidir.
Filmin fragmanını daha önce izlediğimde bana klişe bir senaryo izlenimi vermişti ve bu sebeple filme büyük beklentilerle gitmedim. Belki de bu beklentisizlik içerisinde umduğumdan iyi bir film olduğunu söylemek mümkün. Tabii ki Nicolas Cage'in oyunculuğu tartışılmaz, bunun yanına kaliteli yardımcı oyunculuklar, farklılaştırılmış bir senaryo, başarılı görüntü efektleri ve bir kaç da korku unsuru eklendiğinde en azından kötü bir filmin ortaya çıkması pek zor gibi.
Gelin görün ki film çıkışında "Fena film değildi." diye düşünmeme rağmen film sonrasında kafamdan geçen sorularla pek çok cevabı olmayan soru keşfettim ve şu anda açıkçası filmin pek çok mantıksal hataya sahip olduğunu düşünüyorum.
--spoiler--
Öncelikle anlamadığım ilk konu Lucinda'nın neden seçilmiş olduğu. Zira diğer seçilmiş olan iki çocuk Caleb ve Abby, bu gün sonunda kurtarıldılar. Ama zaten Lucinda o tarihten önce öldü. Yani kurtarılması şansı zaten yoktu. Ona neden 50 yılın tüm önemli olaylarını fısıldadılar?
ikinci konu şu: Lucinda tarafından yazılan mesajın anlamı neydi? Sebebi neydi? Zira bu yazının şifrelerini çözen John (yani Nicolas Cage), zaten seçilmiş olmadığı için kurtarılmadı. Peki o zaman geçmiş 50 yılın tüm kehanetleri ne işe yaradı?
Üç: Filmin bir anında Lucinda'nın son anda yazamadığı koordinatlara ihtiyaç duyuluyor ve John o sırada okula gidip kapıyı söküp evde Lucinda'nın kapıya yazdığı yazıyı ortaya çıkarmaya çalışıyor. Pek aynı adam neden Caleb'in yazdığı yazıyı engelliyor? Ayrıca Caleb ne yazıyordu? ilerde yaşanacak olay kalmadı ki.
Dördüncü nokta: Lucinda'nın torunu da sanki ırsi bir hastalıkmış gibi, söz konusu özelliğe sahip oluyor. Uzaylıları duyuyor. Peki ya Caleb'in ailesi? Onlardan başka bu özelliğe sahip kişi yok mu? Belki vefat eden annesinin böyle bir özelliği vardı. Değinilmemiş.
Son olarak: Filmdeki siyah taşların anlamı ne? Tamam bütün kurtarılacak kişilerde bu taş var. Ama taş nihayetinde orada duran sıradan bir taş. Ben bir özelliği olacağını düşünmüştüm.
--spoiler--
görsel efektler bakımından son yılların en güzel filmlerinden biri. nicholas cage'in performansı filmin büyük bölümünde üst düzeyde. ilk spoiler filmin ana konusu üzerine kısa bir bakış, ikinci spoiler filmin finali üzerine.
--spoiler-1--
lucinda adlı genç bir kız okulun 50. yıl dönemi için bir kağıda sayılar yazar. 50 yıl sonra açılan mektupta sayılar bir bilimadamının çocuğu tarafından açılır. bilimadamı sayıların felaket tarihlerini gösterdiğini, ölü sayısını ve koordinatları gösterdiğini anlar. ancak en son yazılan tarih için koordinat ve ölü sayısı belirtilmemiştir.
--spoiler-2--
filmin finaline gelince tarih ve yer belirtilmeyen felaket güneşteki bir patlama sonrası dünyanın yok oluşu üzerine. ve evet filmin sonunda gerçektende 8 milyar insanın yok oluşunu, dünyanın sonunda bile insanların aç gözlülüğünü göreceksiniz. kurtulan elbette yok değil. öyle sandığınız gibi bilimadamı veya abd başkanı falan da kurtulmuyor...
--spoiler-2--
Rose byrne in oyunculuğu fena değildi. ama hep ağlak be. sürekli bir hüzün. nicolas cage desen o daha fena. emrah filmleri mi seyrederek büyümüşler anlamadım ya...
işin diğer yanı lucinda olsun kızı olsun birebir aynılar. insan az biraz makyaj yapar fotoşop yapar değiştirir ya. ama lucinda nın küçüklüğünü oynayan kızı rose byrne e fena benzetmişler. tebrik ettim.
konuyu tam oturtamamışlar. mesela o taşların hiç bir fonksiyonu yoktu. sanırım beğendikleri için almışlar. bununla birlikte hayatın uzaydan gelmesi, atlantis ve mu kıtasındaki üstün insanlar, konuşmadan anlaşma vs konularda biraz okumuş kişiler filmin konusunun aslında o kadar da ilginç olmadığını anlarlar. yine de bu tarz bir yapım olarak daha önce işlenmemiş olması fena değildi. bir de sadece amerika da geçmeseydi o dünyanın yok olması. ne bileyim insan paris in yterle bir olduğunu görmek ister, sonracıma kızıl meydan yok olsun ister (la yok öyle değil,ister derken niye yok olsun durduk yere... görsel efekt olarak diyorum)
ama herşeyden öte görsel efektler gayet iyiydi. tatmin edici ve inandırıcı olmuştu. o metro sahnesi falan... gayet hoştu.
uzun lafın kısası gidin seyredin, bulun seyredin, seyredin eğlenin.
john koestler*'in ufak yaştaki oğlu; kendilerinden 50 yıl önce kendileri gibi ufak öğrencilerin gelecekte neler olacak temalı çalışmalarını, öğretmenleri ve okuldaki diğer ufak öğrencilerle beraber, ön bahçedeki yolun altında gömülmüş yerinden çıkartılmasını izler ve her bir öğrenciye bir çalışma verilir. caleb koestler in payına, arkalı önlü tamamen rakamlarla dolu bir kağıt düşer. evde kağıdı inceleyen john, bir süre sonra kağıdın üzerinndeki sayılarla geçmiş yıllardaki felaketler arasındaki bir ilişki kurar. çok geçmeden, ufak bir araştırmayla rakamların tamamının sırasını savmadığını, daha yaşanacak felaketler olduğunu ortaya çıkarır ve olası kayıpları kurtarmak için işe koyulur.
nicholas cage derim susarım. hollywood klişeleriyle bezeli klasik amerikan filmi tadı verdi. öyle olağanüstü bir etki bırakmadı. sövmediysem nicholas cage olan sevgimden saygımdandır.
--spoiler--
metro kazası sahnesindeki kazayı yapan metro şeyisi 465347129453124233646123123543786753452376142342 tane nah bu kadar kalınlıkta beton sütunu kırıp geçmiş ancak herhangi bir yavaşlama belirtisi göstermemiştir. amerikan metrosu böyle olur heralde. sürtünme kuvvetinden, engellerden muaf anladığımız kadarıyla.
dünyanın sonunu getireceği söylenen ve güneşten gelen manyetik dalgaların ışık hızında hareket ettiği varsayılırsa herşeyin bir anda olup bitmesi gerekirdi. ne öyle yavaş yavaş patlıyor binalar falan.
kader inancı olmayan bir profesörün* filmin sonlarına doğru kaderci bir havaya bürünmesi biraz din propogandası olmuş gibi geldi bana.
çocuğun yazdığı sayıların ne anlama gelebileceği de zaten daha önce sorulmuş. ben de sormak istiyorum. madem everyone else ölecek o sayılar neyin sayıları olacak?
ayrıca o taşlar da dötünüze girsin. bir söylemediniz onların ne olduğunu.
ağzından ışık saçan ve benzeri atraksiyonları olan yaratıkların melekler oldugunu ve sonunda çocukların götürüldükleri yerin cennet olduğunu tahmin ediyorum. aman celeb elmaya dokunma.
diğer gemilerle dünyadan alınan canlılar da nuh un gemisine göndermedir kanımca.
böyle bir filmdi sonuçta. hoş deyene bişey demem ama ben pek etkilenmedim şahsen.
--spoiler--
görsel efektler harici pek tatmin etmeyen ancak konusu itibarı ile az biraz alışılmışın dışına kaçmış yapım. son sahne ile ilgili bir çok espiri türetilebilir.
nicolas cage nin 10 nisanda gösterime girmiş gerilim yüklü kıyamet filmi; şimdiye kadar yapılmış amerikan kıyamet filmlerinin en iyisi ödülüne aday diyebilirim. son sahnesi hariç, son sahne biraz üfürükten, ama şu var ki, şimdiye kadar yapılan bu tarz filmlerde o kadar felakete rağmen, amerikan halkı ve hatta bütün dünya çok az hasarla ve kayıpla kutuluyordu; bu filmi izlerken özelikle sondan bir önce ki sahnede kendi kıyametinizi göreceksiniz.
filmdeki en güzel şey filmin başında ve sonunda çalınan mükemmel klasik müzik eseridir bence.eser bir müzik dehası olan beethoven'in 7.senfonisi 2.bölümüdür.
birinci kehanetin gerçekleştiği uçak sahnesi, ikinci kehanet metro sahnesi, caleb'in odasının penceresinde gördüğü o müthiş orman sahnesi ve dünyanın yok olma sahnesiyle görsel efekte doyurmuş bir alex proyas filmi.
--spoiler--
nicholas cage bir role girmiyor da filmler onun üstüne inşa ediliyor gibidir sanki. bu filmde de öyle olmuş.
nicholas cage deyince akan sular durur bizde. bir gnctrkcll günü daha biletlerimizden birini bedavaya getirmenin mutluluğu ile izledik filmi.
film senaryo ve diğer oyuncuların oyunculuk performansları konusunda sığ kalmış olsa da, efektler konusunda oldukça başarılı. ve hatta tek iddiası bence bu yönüdür.
filmin son sahnesi, yani caleb ve abby ile mevcut olan sahne 'öehh' dedirtiyor.
film, içinde bulunduğu türe herhangi bir yenilik getirmiyor. sadece nicholas cage seviyorsanız ve efektleri merak ediyorsanız izlemesi zevk verebilir. zira filmin gidişatını rahatlıkla tahmin edebilmeniz mümkün.
--spoiler--