Hayatınıza dokunması, okurken/izlerken 5 duyu organınıza hitap etmesi, Karakterler/tiplemelerin evrensel olması, sizi eserin bir parçası kılması. Örneğin Johanna Spyri'nin Heidi'si : Heidi ile neşelenir, Peter ile peynirin tadına bakar, Clara ile ayağa kalkarsınız. Alp dağlarında Heidi'nin dedesinin evine misafir olursunuz. Hasılı tüm klasik eserler insanlığın ortak mirasıdır. Tanrının insan modelinin tatlı kesişimleri ve nüansları görülür orada.
Maksim Gorki, fırıncı çıraklığı yıllarında, Tolstoy’un bir hikayesini okurken, öylesine kendinden geçer ki, acaba kağıdın içinde büyülü bir şey mi var diye havaya kaldırır bakar. Tabii beyaz sahife üzerinde siyah harflerden başka bir şey görmez.
Fakat saf fırıncı çırağını ve bütün saf okuyucuları büyüleyen şey, o ak sahife üzerinde yazılı kara harflerden başka bir şey değildir.
Harfler, seslerin işaretleridir. Kelimeler ise seslerden mürekkeptir. Yazılı veya sözlü işaretlerle, göz önünde bulunmayan her şeyi göz önüne getirebilir, ölüleri diriltebilir, ağaçları konuşturabilirsiniz. Bu büyü değil de nedir?