kktc nin turkiye ye dahil edilmesi

entry30 galeri0
    1.
  1. kktc nin tanınması gerçekleşmediği zaman uygulanması muhtemel b planıdır. *
    3 ...
  2. 2.
  3. 90 ile 100 arası plaka kodlarının kktc'ye tahsis edilmesini gerektirecek durum
    2 ...
  4. 3.
  5. vatan hasretimi bitirecek eylemdir.
    1 ...
  6. 4.
  7. kıbrıs rum kesimi' nin ısrarla karşı çıkacağı fikirdir.
    1 ...
  8. 5.
  9. zaten dertli olan başımıza yenilerini eklemekten başka bir faydası yoktur. sanki bütün dünya milletleri de türkiye'nin kıbrısı sınırlarına dahil etmesini beklemektedir. kıbrıs bize dahil değilken bile derttir bi de dahil olsa oyoyoy.

    (bkz: türkiyeden kıbrısa akıtılan paralar)
    (bkz: kıbrıs sorunu)
    0 ...
  10. 6.
  11. 7.
  12. bundan 30 yıl önce yapılması gerekirken günümüzde akıllı, cesaretli bir hükümetin artık bu komediye son vermesi için yapması gereken çıkıştır..
    1 ...
  13. 8.
  14. 9.
  15. hiç bir şekilde gerçekleşemeyecek olan hadisedir. altına bizim de imza attığımız uluslararası anlaşmaya (bkz: lozan anlaşması) göre kuzey kıbrıs daha doğrusu kıbrıs adası'nın yaklaşık %40 ına tekabül eden kuzey bölümü maalesef bize ait değildir.
    bu bölgede türk askeri yalnızca belirli bir süreliğine garantör devlet haklarına göre bulunmaktadır ve bir gün tamamı geri çekilecektir.
    1 ...
  16. 10.
  17. (bkz: enosis)

    edit:niye kötülüyonuz ki madalyonun bir de öbür yüzü var alala.bkz vermek destekçisi olmak değildir ki.
    2 ...
  18. 11.
  19. uluslararası arena da turkiye nin prestijini dusurecek bir olay olacagı kesin eger turkiye de facto olarak kıbrıs ın yarısını ilhak ederse.

    olayın hukuki boyutunu incelersek:

    *turkiye işgalci bir devlet durumuna duser.
    *kurucu anlasması olan lozan ın kesin olarak ihlalidir.
    *devletin varolus sebebini ve amacını kesinlikle yoksayar.
    *kıbrıs adasıyla ilgili sahip oldugu garantorlugunu kaybeder
    *bu durum uluslararası hukukun kesinlikle ihlalidir ki, turkiye nin taraf oldugu oldugu orgut, anlaşma, kurumlar nezdinde prestiji duser ve bu bir devlet acısından hos degildir;

    cunku,

    1-ambargo kesindir.(ambargo yasamayan bilemez ama en azından ogrenebilir hangi kosulların bekledigini bu durumda kendini: kendi ilacını, kendi yiyecek stogunu, kendi teknolojisini, kendi silah sanayini hic uretmeyen ya da kısıtlı olarak ureten bir ulke olarak bunların yoksunlugunu cekecektir ve sonuc olarak sosyal rahatsızlık yasanacaktır. (karaborsalar, karneler,yetersiz saglık stokları,yerel mafyaların artması vs vs vs)

    2-topraklarını her turlu tehlikeye acar. boyle futursuzca bir hareketi dunya kamuoyunun ve topluluklarının yok sayacagını varsaymak abesle istigaldir.

    3-ulke ici siyasi karısıklık kesindir cunku bu ilhaka destek veren kesim barıs harekatına destek verenler kadar cok olmayacaktır. adı ustunde birisi barıs harekatı biri toprak isgali.

    4- devletinin varolus sloganı olan Yurtta barıs Dunyada barıs mottosunu bir kenara bırakmıs olacaktır.

    5- ve en onemlilerinden biri ise, stratejik amaclar ugruna kendi vatandaslarını yok sayarak, vatandaslarının devlete olan baglılıgını kaybetmesi olacaktır. turkiye cumhuriyeti nin nihai amacı kendi topraklarındaki vatandaslarına refah sunmaktır fakat boyle kulfetli bir ise kalkısmak vatandasların maddi ve manevi kaynaklarını hor kullanmaktır. savas cok masfraflı bir girisimdir bir devlet icin.

    son olarak;
    turkiye kıbrıs sorununun cozumu icin elinden gelen herseyi yapmak zorundadır cunku turkiye kuzey kıbrıs da bir devlet kurulmasına salık vererek uluslararası hukuk u kesinlikle ihlal etmistir. adaya yapılan cıkarmadan sonra statükoyu koruyup uluslararası bir cozumu beklemek yerine yapmıstır bu eylemi ve dunya nezdinde kıbrıs adasının yonetiminin * elini guclendirmistir.
    3 ...
  20. 12.
  21. sanki dahil değilmidir ki? sorunu sorduran çözüm önerisidir, isminin konulmasıdır. KKTC zaten fiilen ve hukuken Türkiye'ye dahil durumdadır ama tüm dünyaya ayrı bir devletmiş gibi yutturulmaktadır. Kendimizi kandırmıyalım.
    2 ...
  22. 13.
  23. kronik "kıbrıs sorunu"nu sonlandıracak birleşmedir. ayrıca türkiye'nin güney kıbrıs rum kesimi ile de komşu olmasıdır.
    1 ...
  24. 14.
  25. ooeehh dedirten baslik.

    "ecevit engellemese erbakan kıbrıs'ın hepsini alacaktı." diyen fetih meraklılarına ve -gençliğinde- sosyalist iken kıbrıs barış harekatı'na bile karşı çıkıp; adadaki türk ordusuna işgalci diyen, yaşlanıp nasyonal sosyalist olunca ise dektaş'a destek turları atmaya başlayanlara selam olsun.
    bu konularda kenan evren bile sizden daha rasyonel konuşabiliyor. gurur duyabilirsiniz kendinizle!
    asker ile militarist arasındaki fark bu olsa gerek.

    ne militaristi yahu? türkiyede militarist mi var? faşistte yok. faşizm sadece mussolini italyasında vardı bitti. ırkçılıkda sadece hitler almanyasında vardı, çok şükür onunda kökü kazındı.
    bre deyyuslar! milliyetçilik (veya ulusalcılık) ne zamandan beri faşistlik ile bir tutulur oldu?


    uzun uzadıya yazmak isterdim ancak 3 satırı geçen entryleri pek kimse okunmadığı; zahmet edip okuyanların çogunun zaten bütün -sarsılmaz- doğruları bulmuş kaya gibi adamlardan oluştuğunu, diğer kısmın ise bu konularda benden birşey öğrenmeye ihtiyacı olmadığını düşündüğüm için hiç kendimi yormayıp alıntı yaparak tembellik hakkımı kullanacağım.

    akademik bir yazı veya murat belge gibi entel bir adamdan alıntı yapsam herkes sıkılacak*, biliyorum. o yüzden biz yine engin ardıç'a söz verelim:

    aldıysak vermeyelim!

    Ulusalcı geçinen salağın biri gene yanlış anlamış, ben 'Kıbrıs'ı verelim' demedim. 'Aldık gözüyle bakarsanız vermek tabii zor gelir' dedim.

    Hem imparatorluk refleksleriyle oraya buraya almak amacıyla saldıracaksın, hem de vermek zorunda kalınca huysuzlanacaksın... Nalıncı keseri gibi herşeyi kendine mi yontacaksın?

    Günümüzde 'toprak alma' diye bir uygulama yok, Amerika bile biryerleri 'almıyor', Irak'ta bir kukla rejim kurdurup askerini azaltmaya bakıyor... Hay Allah, bu bana Kıbrıs'ı hatırlattı yahu...

    'Kriegsministerium' tarihe karıştı, en sert devlette bile bir 'savaş bakanlığı' yok artık, 'savunma bakanlığı' var.

    Söyleyin bakalım, biz Kıbrıs'a Yunan kökenli faşist darbecileri devirmek, Türk azınlığın mağdur olmasını önlemek, haklarını korumak için mi çıktık, yoksa Ecevitçi bir safın deyimiyle 'vatan topraklarına vatan toprağı katmak' amacıyla mı?

    Birincisi geçerliyse, işini bitirip çekileceksin. ikincisi geçerliyse Kıbrıs kesmez, ben Eflak-Boğdan'ı da isterim.

    Kıbrıs'a kalıcı bir barış mı götürdük, yoksa Nikos Sampson denilen itin yaptığı darbeyi bahane edip oraya bir daha çıkmamak üzere yerleşmeye mi baktık?

    Birincisi geçerliyse niçin KKTC denilen uydu devleti hiçkimse tanımıyor? Bize en yakın görünen, kendi kendimize 'kardeş ülke' olduklarını vehmettiğimiz ülkeler bile?

    Misak-ı Milli ayakları koşacaksak, niçin o sınırlar içinde bulunan Musul ve Kerkük'ten vazgeçiyoruz da, o belgede adı geçmeyen Kıbrıs'ı istiyoruz? işin içinde petrol olmazsa daha kolay elde edebileceğimizi mi düşünüyoruz, Hatay gibi?

    Kuzey Kıbrıs'a eroin, kumar, kırtasiyecilik, enflasyon gibi her türlü rezilliğimizi ihraç ediyoruz da adamlar buna bozulunca neden huysuzlanıyoruz?

    Turist olarak gönderdiğimiz cahil ve aptal mahalle karılarımızın, esnafın çektiği fiyatı beğenmeyince Kıbrıs Türkü'ne 'keşke sizi kurtarmasaydık' şeklinde terbiyesizlik etmelerine niçin izin verdik?

    Ve niçin buradan toplayıp toplayıp en pislik lumpenlerimizi götürdük oraya?

    Şimdi Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walther Steinmeier, KKTC Başkanı Mehmet Ali Talat'ı 'adam yerine koyup' görüşmeyi kabul edince Türk basını pek seviniyor... Hani şu, 'bu adamların soyadları bile yok yahu, ne o öyle Ahmet Hasan, Mehmet Hüseyin' diye hor gördüğümüz insanların başkanını... Bu duruma düştük.

    Kuzey Kıbrıs bağımsız bir devlet midir, bizim sömürgemiz midir, yoksa vatan toprağı mıdır?

    Alamazsan yan gelir

    Ecevit'in ölümünden sonra sergilenen basın ve yayın soytarılıkları arasında elbette 'Kıbrıs fatihi' yakıştırması da vardı...

    Bugün Türkiye'de kime sorarsanız sorun, Ecevit Kıbrıs'ı 'almıştır'.

    Biz Kıbrıs'a hiçbir zaman 'kurtardığımız bir dost ülke' gözüyle bakmadık, orayı hep 'vatan topraklarına kattığımız vatan toprağı' olarak gördük.

    Hatta 1974 yılında Erbakan 'halkımız Kıbrıs'ın tamamını istiyor' sloganını atacak kadar ileri götürmüştü işi...

    'Aldık' gözüyle baktığımız için de şimdi çözüm önerileri 'verdik' anlamına gelecekmiş gibi geliyor bize...

    Doğrusu, on yedinci yüzyıl ortalarından, en son Girit adasından beri hiçbir ada, hiçbir yer alamamış olduğumuz için, bu 'alma' işi çok hoşumuza gitmişti!

    Ortaya koyduğumuz, çağdaş bir cumhuriyet falan değil, bal gibi eski imparatorluk refleksiydi.

    Üç yüz yıllık tarihimiz bir 'veriş' tarihi, yani bir 'artık alamayış' tarihi olmuştu... 1974 yılında 'makus talihimizi yendik' gibi geldi bize!

    Nitekim, hiçkimsenin tanımadığı KKTC de, sözde bağımsız devlet gibi görünüp aslında bir 'eyaletimize' dönüşüverdi. Çok şükür ilk kez, üç yüz yıldır elimizden çıka çıka bizi kahreden topraklardan hiç olmazsa bu kadarcığını geri alabilmeyi başarmıştık! Vermeye kalkacak olanın da alnını karışlardık artık.

    Öyle olmasaydı, merhum Ecevit de sıradan ve başarısız bir politikacı değil de çaplı bir devlet adamı olsaydı, Kıbrıs'ta soydaşlarımıza güvenceler sağlanıp ordu 'vakitlice' geri çekilir, gerek oraya gerek Yunanistan'a demokrasi götürmüş, faşist Yunan cuntasını devirmiş olmanın 'muazzam uluslararası rantı' yenirdi...

    Kıbrıs'ta da, en durulmaması gereken yer ve zamanda durdu, en yürünmemesi gereken yer ve zamanda yürüdü.

    Ambargo da, ekonomik krizler de, iç savaş da, terör de, silahlı ayaklanma da, darbe de başımıza bu yüzden geldi. Ecevit'in hediyesidir.

    Otuz iki yıldır çektiğimiz acıların tek, tek, tek nedeni Kıbrıs'tır, başka hiçbir şey değil. Kıbrıs 'meselesi' olmasaydı ne ASALA terörü olurdu, ne PKK isyanı, ne anarşi, ne de 12 Eylül... Yunanistan NATO'dan çıkmaz, Amerikan yönetimi de onun geri dönmesine ses çıkarmayacak bir Türk diktatör arayışı içine girmezdi!

    Öte yandan, Kuzey Kıbrıs'ı Hatay'da yaptığımız gibi doğrudan kendimize bağlayacak gücümüz de hiç olmadı, çünkü yıl 1939 değildi ve Avrupa ülkeleri birbirlerinin gırtlağına sarılmak üzere bulunmuyorlardı... Yani, bizimle uğraşacak halleri vardı bu sefer... Uğraştılar da.

    işte bu yüzden Kıbrıs'ta hiçbir çözüm artık mümkün değildir.

    En küçük bir uzlaşma arayışı hemen 'sattı' tepkisiye karşılaşacaktır. Karşılanmaktadır.

    aykırı yazı

    Bu kamburu otuz iki yıldır, "evveliyatını" da katarsanız elli beş yıldır sırtımızda taşıyoruz. Oysa şu ünlü Misak-ı Milli sınırları içinde Kıbrıs yoktu, Üsküp'ün, Varna'nın olmadığı kadar.

    ingiliz emperyalizmi orayı daha fazla elinde tutamayacağını görünce böldü, karıştırdı, kendine iki üs saklayarak çekildi ve topu kucağımıza bıraktı.

    Biz de, sazan gibi atladık belanın gözüne... Lumpenlerimize dükkân yağmalatarak dünyaya rezil olduğumuz yetmedi, iki-üç kere de Yunanistan'la savaşın eşiğine geldik.

    Söylediğim zaman sevgili faşistler çok kızmışlardı: 1974 yazında, ilk tuttuğumuz mevzilerde kalmayacak, ilerleyecektik. Sonra da "ikinci harekâta" hiç girişmeyecektik, çünkü gerek kalmayacaktı.

    Türkiye'yi kimbilir kaç kez uçuruma atan Sayın Bülent Ecevit'in müthiş strateji dehası, bunu önledi.

    1974 yılının temmuz sonunda, havaalanı açılır açılmaz Fransa'ya gittim, yanımda da şimdi Bağdat büyükelçimiz olan sınıf arkadaşım sevgili Ünal Çeviköz... itibarımız ve havamız inanılmaz ölçüde artmıştı. Pasaportumuzu Fransız polisinin önüne çiftlik bağışlar gibi kasılarak attığımızı hatırlarım... Bütün dünya bize "Kıbrıs'ta faşist darbeyi önleyen ve Yunanistan'a da yeniden demokrasiyi hediye eden 'sosyal içerikli' kahramanlar" gözüyle bakıyordu.

    Tadında bırakacaktık. Kıbrıslı soydaşlarımıza gerekli güvenlik önlemlerini sağlayıp çekilecektik.

    O zaman Yunanistan da bize kızıp NATO'dan çıkmayacağından, altı yıl sonra geri dönebilmesi için Amerikan yönetiminin Türkiye'de darbe kışkırtmasına gerek kalmayacaktı!

    Ağzımıza sıçtılar. Kıbrıs'ta efelenmenin bedeli bize yokluk, kıtlık, eziyet, iç savaş, beş bin ölü ve dikta olarak ödetildi. Daha sonra da ASALA ve PKK devreye sokuldu, otuz bin kişi de öyle gitti.

    Fakat biz, "1922 yılından beri ilk kez yeniden bir savaş kazanmış olmanın keyfini" çok sevdik.

    Bir israil türküsünü neredeyse "milli şarkımız" yapacak kadar... Bir isveç çocuk şarkısını Kemalist marş yapmamış mıydık evvelce? Bir başkadır benim memleketim, ve de dağ başını duman almış...

    Birtakım kenef mahalle karılarımız, ucuz battaniye ve tencere almaya koştukları Kıbrıs'ta kendilerine çekilen fiyatı beğenmeyince "keşke sizi kurtarmasaydık" diyecek kadar çirkefleştiler... "Niçin Denktaş iktidardan düştü de Talat geldi?" sorusunun yanıtını azıcık da bunda arayınız.
    6 ...
  26. 15.
  27. gerektiğinde çekinmeden yapılması gereken eylemdir. çünkü ulusdaşlarımızı korumak ve onlarla beraber olmak zorundayızdır.
    0 ...
  28. 16.
  29. çoktan gerçekleşmesi gereken olaydı.
    1 ...
  30. 17.
  31. bu durumda türkiye, kıbrıs harekatını "ada'ya barış götürmek ve adadaki türk toplumunun can ve mal varlığını korumak" için değil de "ada'nın kuzeyini ele geçirmek" için yapmış gibi bir görünüm oluşacak.

    ayrıca bu tür bir politik manevra türkiye'nin diplomasi'den kaçışı olarak yorumlanacak.

    ve bilin bakalım kaybeden kim olacak?

    adadaki türk toplumu ve türk diplomasisi.

    acaba birisinin iyiliğini düşünerek bir şeyler yapmaya çalışırken bu davranışınızdan ilgili kişinin de hoşnut olması gerekmez mi?
    1 ...
  32. 18.
  33. bugünkü hükümetin ab abisi ile abd babasindan izin almadan asla yapamiyacagi is. delikten içeri süpürüverirler sonra. kullanmazlar.
    babadan aldigin harçlikla, karina don almak gibi biseydir bu.
    0 ...
  34. 19.
  35. 20.
  36. turan hareketinin bir parçası olan ütopyadır.
    1 ...
  37. 21.
  38. biz turkiye olarak 'birlikte çok mutluyuz. böyle çayır çimen şarkı söyleyip, 70 milyon olarak kulaklarımıza sevgi sözcükleri mi fısıldıyoruz' ki caanım ada'nın kuzeyini adalılara sormadan anavatana katıyoruz? anlamadım. 'diplomasi tanrıları' beni affetsin.
    4 ...
  39. 22.
  40. 23.
  41. Yapılması gerekilendir aynı parayı aynı marşı kullandığımız aynı dili konuştuğumuz toprak parçası doğrudan ana vatana bağlanmalıdır zaten sadece türkiyenin tanıdığı saçma sapan bir de factoluk var bu saçmalığın sona ermesi lazım.
    1 ...
  42. 24.
  43. kktcnin yakında ingiltere'ye bağlanmaması için dua etmemiz gereken yerde öne sürülen saçma beyan.

    kktc'nin sadece isminden haberdar olup durumunu bilmemek ne acı verici. yavru vatan sözde.
    5 ...
  44. 25.
  45. en mantıklı karardır sonuç itibari ile bizim topraklarımıza bağlıdır nüfus yapılanmasını ayarlamak içinde orada oturma izni verilmeyecek orada ki halktan hariç yani ek bir şey yapılmayacak korunup restore edilecek. kktc halkı ne diyor umurumda dahil değil yoksa ada gidecek hakimiyet bitecek akdeniz gidecek.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük