birçok mp3 player, bazı telefonları da içine kapsayan aletlerdir.
bu aletlerin en çok kullanıldığı yer toplu taşıma araçları. özellikle büyük şehirlerde iyice kaosa dönüşen trafik çilesinde, can sıkıntısına en güzel çözümlerden birtanesi müzik dinlemek. bazen 1 saatlik yolun bile nasıl bittiğini anlamıyor insan. fakat, herşeyin olduğu gibi bununda bir kararı olmalı. bir tarafta hard rock dinleyen, öbür yanda bir türkü sever, beri tarafta klasik müzik sevdalısı birisi. bir otobüste birçok çeşit müziği, bu aletin kullanımını -esasında- bilmeyen ve amacının ne olduğunun farkında olmayanlar sayesinde dinleyebiliyorsunuz. aynı kavrayamama olayı bu tip insanları uyardığınızda da ortaya çıkıyor. şöyleki, "pardon, biraz sesini kısabilir misiniz? dışarıya çok ses veriyorda." dediğinizde, genellikle alacağınız cevap "benim özgür müzik keyfime karışamazsın" olacaktır. pardon? özgürlük mü? ey tanrım beni baştan yarat, ama diğer kullarını da es geçme lütfen.
nedir bu özgürlük? kişisel müzik aletimle ön ve arkamdaki koltuklarda oturan insanların da duyabileceği bir şekilde the beatles mı dinlemek? ya da uyanabilmek için dinlediğim rammstein ile milleti de uyandırmak mı benim özgürlüğüm? peki, ya senin şarjın, pilin bitse ya da o sıra bir kitap okumaya başlasan ve benim kulaklığımdan bangır bangır ismail yk müzikleri fışkırsa nasıl olur? pek ala ağzımı yamultarak "bu benim müzik özgürlüğüm taaaaam mııııaa" diyebilirim sanırım di mi? yaptırım gücün, fiziken benden üstün olmanla mümkün olacaktır, o da yerse.
özgürlük, bir insanın kendi kulağını dilediği gibi, istediği kadar yüksek sesle haşat etme hakkıdır. ama kendi kulak sınırlarını aşarak beni rahatsız etmeye başladığında, hah işte bak o zaman ben kendi isteğim dahilinde olmadan senin sefanın cefasını çekiyorum. sınırlarımızı bilelim ve kişisel zevklerimizi kişisel alanlarda tadalım.
bir nakarat ile son vereyim bu entry'ye, malum sınır, hudut vs dedik.