yaş aldıkça yakınlarından sürekli birilerinin vefat etmesi. ölüm insanı olgunlaştıran en büyük olgudur. bu hayatın gerçeklerini kavratır, düşündürür, sorgulatır. sabrı öğretir, acıyı öğretir. bir diğeri ise ekonomik sorumluluk. küçük yaşlarda hayata pembe gözlükte bakıyoruz çoğumuz. babamız veya annemiz çalışır bize bakar herhangi bir para sıkıntımız olmazdı. ama büyüdükçe artık annenizden veya babanızdan para almaya çekinirsiniz. kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı öğrenirsiniz. iş hayatına atılırsınız. işte burada insan gayet iyi olgunlaşır.
Dosdoğru olmanın çok zor olduğunu anladığında tekâmülü fark eder. Güvenilir ve sorumluluk sahibi olduğunda olgunlaşmakta olduğunu hisseder. Hayatın sillesini yiyip, yine de hamdedip haline razı olup tüm elemlere sabredip dimdik ayakta durduğunda, bu olgunlaşmanın asla bitmeteceğini farkettiğinde..
Sevdiklerinin kefenli vücudunu toprağa yerleştirdikten sonra tahtalar ile kapıyorsan ve üstüne ilk toprağı sen atıyorsan. işte o an büyüyorsun, geri kalan hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Kişinin artık yorulduğunu ve pek çok şey için değmez diye düşündüğü andır. Kılınız bile kıpırdamamaya başlar artık çok şey için, hayalinizdeki resimler bile soluklaşmıştır. Bir adım kalmıştır pek çok şeyin başlangıcına.
kendisini ölüme en yakın hissettiği andır. aile fertlerinden birinin ölümü, bir terör saldırısına şahit olmak, bir bombanın karşısında durmak, yaralanmak, trafik kazası geçirmek vs. askere gitmek değildir.
Kesinlikle evlenirken ya da işe başlanıp babanızın sizden feragat ettiği zamandır. Kendin kazan kendin ye jargonu devam eder aynı zamanda evlilikte varsa gidişatta sorumluluğun dibine vurursunuz.
insanlara tahammül eşiğinin asgari düzeye indiği andır.
Kahkaha attığı bir takım olaylara, yalandan gülümsediği andır.
Hiç ardına bakmadan, çekip gidebilecek potansiyelde olduğu andır.
çevrenize bakarsınız, az dost kalmışsa ve bu dostlar sizin evlenme yaşınızın geldiğini söyleyip, evlen diye tutturmuşsa bu kişi olgunlaştığını acı bir şekilde anlar.