bu kişiyi kalp temizliğinden dolayı içtenlikle kutlasam da diğer yandan kendisinde ufak çaplı bir kişilik bozukluğu sezinlemekten de kendimi alamam. zira yıllarca yalnız kalmış kimi erkekler genellikle kendi kalıcılıklarını ve değer duygularını bir diğer kişiye -ki çoğunlukla yıllar sonra aşık olunan ilk kızdır o- bağladıkları ve ancak onunla beraber sosyal olabildikleri gibi bir fikre kapıldıkları için ve bununla birlikte, yalnız kaldıklarında ortaya çıkacak olan duyarlılık ve terk edilme kaygısıyla bu yolu seçerler. onları bu yola iten en büyük etmen kanaatimce yalnızlığa ve ayrılık acısına tolerans güçlerindeki zayıflıktır. oysa ki, hoşlandıkları kızı iyice tanımadan evlenmenin daha acı sonuçlar doğuracağını bilmezler.
bazı zamanlarda ise evlilik, tıpkı kapalı toplumlarda yetişmiş kızlarımız gibi erkeklerimiz içinde toplum tarafından "ayıp" olarak nitelendirilen hazların yaşanılabileceği yegane kurumdur. kültürel etkenlerin baskısı ile ortaya çıkan gelişimsel sorunlar kişileri kendi özel dünyalarını kurmaya iter. kurulan bu özel dünyada çoğu erkek doyumun araçsal şekillerine yönelirken, kadınlar bireylerarası ilişkiyi ön planda tutarlar*. böyle bir durumda sonucun vehametinden bahsetmek bile abes kaçacaktır. tam bir fiyasko.
sonuç olarak böyle bir deneyimden yara alan birey ilişkiden vazgeçer ve ümitsizlik içinde yoluna devam eder. artık hiçbir ilişkisinin kendisine faydalı olamayacağı gibi bir hisse kapılır ve kendi kaderini belirlemede yetersiz olduğu fikriyle koskoca bir ömrü heba eder. ne kendine ne topluma faydası dokunur.
her insan kendi fikirleriyle dolu bir hazinedir. önce iyice sentezlenmeli daha sonra iki koca ömür birleştirilmelidir.
artık illallah demiş erkektir. bıkmıştır ona buna kafa yormaktan. genç olmasına rağmen bu saatten sonra onunla bununla uğraşacağıma evlenirim, bir düzenim olur en azından diye düşünmektedir. hakeden bir kız bulayım evlenmezsem şerefsizim demektedir muntazaman. amma velakin bulamaz öyle bir kız. yine onunla bununla uğraşırken bulur kendini anaforların içinde.