Ne yazık! Uzun zaman mutlu olamayacağımızı tahmin etmiş olacağız ki mutluluğumuzu yaşarken acele ediyorduk.
KAmelyalı kadın, sayfa; 147, Alexandre dumas fils.
bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. sanki içimde derin bir hiçlik var.
Halid Ziya Uşaklıgil'in Mai ve Siyah kitabından beni anlatan bir alıntı;
Raci o adamlardan biri idi ki dünyaya hiçbir şey olmamaya mahkum edilerek geldikleri halde her şey olmak isterler.
"ben kendi hayatımda, sizin cesaret edemeyip yarıda bıraktığınız şeyleri sonuna kadar götürdüm, o kadar; üstelik siz tabansızlığınıza "ölçülü davranmak" diyor, böylece kendi kendinizi aldatarak avunuyorsunuz. buna göre ben sizden daha ''canlı''yım."
bir kadının bize herşeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığını görmek, bize en yakın olduğunu sandığımız sırada bizden, bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzak bulunduğunu makbule mecbur olmak acı bir şey.
kürk mantolu madonna
kitabı ilk okuduğumda bu paragrafta takılmış, en az yirmi kez tekrar okumuştum.
Yalnız bir şeye dayanmak artık benim için mümkün değil. Her şeyi kafamda yalnız başıma saklayamayacağım. Söylemek, bir şeyler, birçok şeyler anlatmak istiyorum... Kime? Şu koskocaman dünyada benim kadar yapayalnız dolaşan bir insan daha var mı acaba? Kime, ne anlatabilirim? On seneden beri hiç kimseye bir şey söylediğimi hatırlamıyorum. Boşuna yere herkesten kaçmış, boş yere bütün insanları kendimden uzaklaştırmışım; ama bundan sonra başka türlü yapabilir miyim? Artık hiçbir şeyin değişmesine imkân yok... Lüzum da yok. Demek böyle olması icap ediyormuş. Yalnız söyleyebilsem... Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem... Bunu sahiden istesem bile artık böyle bir insan bulmama imkân yok... Bende arayacak hal kalmadı... Kalsa da aramam... Zaten bu defteri neden aldım? Küçük bir ümidim olsa, dünyada en sevmediğim bu yazmak işine kalkışır mıydım? insanın muhakkak kendini boşaltması lazım...
mansur!
âlemden gizli tek bir sırrım kaldı.
içimdeki kıyamet!
kimse bir şey bilmiyor. bakma kıvranışlarıma!
bakma ağzımın dikişlerinden sızan hırıltılara! bakma beni çıldırıyor sanmalarına. bilmiyorlar! söyleyemiyorum. istesem de söyleyemem.
söylesem de bir şey anlaşılmaz.
Bir yalnızlık koleksiyoncusuyum ben; herkesin herşeyi olan ama kimsenin hicbir şeyi olmayan.... ve bilirim; yalnızlık ağırdır. Yalnızlık ağrıdır.
Kahraman tazeoglu / kiyisizlar
Birisi, kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyor yeniden… Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor.
O yüzden değil mi, içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmalarımız? -anlatsam mı, anlatmasam mı?- kararsızlığımız, -bu sevgi beni acıtır mı?- kuşkularımız… Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek, ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek.
‘