sonra neden bizim memleketten uluslararası bilinirliği olan yazarlar az çıkıyor deniyor. okumadan yazmak demek emek olmadan başarı demektir. ki kimse kimseyi okumazsa ne boka yarar yazmak?
okumayan bir insan ne düzgün konuşabilir ne düzgün yazabilir.önce kitap okusak zaten sonrasında yetenekli olanlar yeteneklerini yazarak daha kolay ortaya çıkarabilirler.
saçma söylem. böyle diye diye millet gaza geldi, dinlemeyi öğrenmeden okuma alışkanlığı edinmeden direk anlatmaya çalışıyoruz.
bu tipler aslında karşısındaki dert anlatırken dinlemeyen, hemen kendi derdini anlatmaya geçen tipler gibi. biraz dinleyip gözlem yapıp öyle yazmaları daha faydalı olacaktır. yoksa en fazla okunmazsınız, kaale alınmazsınız. dalga konusu olursunuz.
the keko editi: direk değil "direkt" olacak. biliyordum halbuki doğrusunu. elin kekosu "kezo o direkt olacak" diye uyarır oldu. vay arkadaş :)
yazdığınız fikirler yok olmayacağı için yüzyıllar sonra belki birini etkileyecektir. buna en güzel örnek foucault'nun hayatıdır. foucault bir gün sahafları dolaşırken kitapların arasında yırtık, dökük, yazarı tanınmayan bir kitap bulur. bu kitap bir doktora aittir. hayat tecrübelerini ve çalışmalarını kaleme almıştır. foucault'a tüm felsefesini bu kitaba göre inşa ettiğini söyler.
emeklemeden koşmak demektir. sen okumazsan kimse de senin yazdığını okumaz. önce okuyup, bilinçlenmelidir. hatta tek tür yerine birçok alanda okumak lazım. çünkü bilgi sahibi olunmadan, fikir sahibi olunmaz.
Bir insanın kitap yazabilmesi için, bolca kitap okumuş olması gerekir. Ancak şunu belirteyim, bir insanı (özellikle çocukları) kitap yazmaya teşvik etmek, aynı zamanda kitap okumaya teşvik etmek demektir.
yanlış önermedir.edebiyat insanlara ulaşabildiği, onlara anlatmak istediğini anlatabildiği, insanlar o esere anlam yüklediği sürece değerli ve güzeldir.