" Bak arkadaş, dünya kurulduğundan bu yana Çukurova bizim kışlağımız değil miydi? Şimdi bir çadırlık yer kalmadı bize. Ne diyorsun yerleşmek için bir çadırlık yerimiz yok. Toros'ta Yaylak, çukurda Kışlak yok. Biz gökyüzünde mi oturalım gözünü sevdiğim aslanım, öyle mi? "
ben seni sensiz de yaşarım sevdiğim.
gün olur, teslim olurum belki korkularıma, görmezsin beni.
seni korkularımda yaşarım.
gecenin bir yarısı kan-ter içinde uyanırım düşlerimden, kimbilir kaçıncı yitirişimdir seni, hakedilmemiş yenilgilerimde.
seni yalnızlıklarımda yaşarım, bir çiğ tanesi düşmüş gibi rengini unuttuğumuz çiçeklerin üstüne.
seni, bana bir türlü getirmeyen her yeni günün sonunda tattığım, içime tortu gibi çöken, yağmalanmış umutlarımda yaşarım.
boğazımda kilitlenen sancılardasındır artık, bilmezsin.
yoksun sen olmazsın, sen beni yaşayamazsın!..
Bu kadar sorumluluk artık ağır geliyordu. Oysa iki kişi olunca hayatın yükünü paylaşacaklarını ve hafifleyeceğini sanmıştı. Ama aksine daha fazla kişinin yükünü üstlenmişti ve eziliyordu. Kararını verdi, ceketini giydi ve kapıdan çıktı. Bir daha dönmemek üzere.
sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı, canın teni yakmasıydı,
bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yağmasaydı...
"bir insanı sevmekle başlıyordu her şey"
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu!
''bana hiç bir yerde durma ve donma fırsatı vermeksizin oluş çileleri çektiren üstadım'a aşkla!''
kitabımın, temsil ettiği murakabe ve terkip cehdi bakımından topyekün cumhuriyet sonrası nesiller içinde biricikliğim, bizzat onun tesciliyle malüm!
'zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana - sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece 'daha' sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.'
"Bir insanın sevilmesi için kendini göstermemesi gerekir; yüzünü gösterdi mi, sevgi ortadan silinir."
— Bundan Staretz Zosima da zaman zaman söz açardı, dedi Alyoşa. O da, insan yüzünün sevgide tecrübesiz olanlara çoğu zaman engel olduğunu söylerdi. Ama insanlığın sevgisi boldur, hemen hemen isa’nın sevgisine benzeyen bir sevgidir bu, bunu biliyorum ivan…
“Tam bağımsızlık demek, elbette siyaset, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulus ve yurdun gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.”
Kimilerinin sevilmemesinin nedeni, o kimileri tarafından sevilip de karşılık vermeyen birilerinin hayattan mı korkmasıydı her şey yoksa bir bahane miydi o sevmeyenler için? Martin, bunu hiç bilmeyecek, bilemeyecek olsa gerek.
" Senin ağırbaşlı ve sadık müritlerinin arasına kabul et beni, seni seçen, fedakarlıklarından ve çektikleri acıların ödüllerinden memnun insanlarla birlikte golgotha' ya götür."
yirminci asrın ikinci rub'unda dünya, hem fert ve hem cemiyet plânında, bu aslî ve esasî ruh müeyyidesine varıncaya kadar bütün muvazenelerini kaybeder gibi bir hale düştü.
bu hal insanlara bir kere çökmeye dursun; yoksa ne eski ahlâkların tortusu, ne tarihin ibret misalleri, ne istikbalin korku ve vehimleri, ne de başka bir şey felâketi önliyebilir. bundan böyle ağaç zehirli meyve verecek, toprak keleş kalacak, mahsul kavrulacak, tavuk kokmuş yumurta doğuracak, anne sar'alı çocuğa gebe kalacaktır.
böyle devirlerde fikir adamı sersem, diplomat sarhoş, âlim kaatil, sanatkâr mecnun, halk de tam başıboştur.
O bir yerdeydi, sense bir başka yerde. O bir psikoz içinde kaybolmuştu. Sınırlarının nerede olduğunu kendisinin nerede bitip senin nerede başladığını bilmiyordu. Senin mutlu olmanı istiyordu çünkü kendisinin seninle aynı olduğunu sanıyordu. Bir aşk deneyimi yaşamıyordu. Çünkü kendisinin kim olduğunu bilmiyordu. Senin deneyiminse çok farklıydı. ikinizin birbirinize derinden âşık olduğu, paylaşılmış bir romantik aşk halini yeniden yaratamazsın. Çünkü o aşk zaten hiç orada değildi."
ama farz edelim ki bu hiçbir zaman paylaşılmış bir deneyim olmadı! farz edelim ki iki insan hayli farklı deneyimler yaşadılar ve farz edelim ki bunlardan biri, yanlışlıkla kendi deneyiminin öbürününkiyle aynı olduğunu sandı.
" insanlarla dolu bu hastalıklı, çürümüş şehirlerden ne istiyorsun? Güzelliği, dergiler dünyasının ihtiyaçlarına peşkeş çekmeye uğraşarak boşa harcadığın her gün, kendi boğazını kesiyorsun. Geçen gün bana söylediğin söz neydi? Ah evet, ' insan kısa ömürlülerin sonuncusudur.' Peki kısa ömürlülerin sonuncusu sen şöhreti ne yapacaksın? Onu kazansan seni zehirleyecektir(...) Umarım dergilere tek bir dize bile satamazsın."
insanlar arasında büyüklük hemen asla hoş görülmez.
eğer ruh büyüklüğü ise, anlaşılmaz; seciye büyüklüğü ise şüphelidir.
ikisi de bir arada olunca, çok korkunç bulunur ve nefret edilir...