onun, geride bıraktığı aşk, vecd, cehd, hamle, ölçü, usul, sistem ve titizlik o kadar büyük oldu ki, islâm âlimleri, imkânlar âleminin semasında, kehkeşandaki toz yıldızlara kadar nisbet ve kıyas hattı çekilmemiş hiçbir nokta bırakmadılar.
bugün de, en fazla, insaflı garp âlimlerinin hayran olduğu bütün bir ölçü mimarîsi, o'ndan birkaç asır sonra hemen kuruldu.
büyük islâm âlimlerinin omuzlarında duran bu muhteşem mimarîye, bir zerrecik insaf sayesinde kâfir olarak da hayran kalmamak mümkün değildir.
oruç, allah için bütün gün aç ve susuz kalmanın ulvi rejimi...
nefs denilen içimizdeki şeytanın, senede bir ay, gündüzleri aç ve susuz, demir parmaklıklar içine alınması ve bütün çığlıklarına arka çevrilmesi...
Delaura nın gözlerinin içine baktı: " Kendinizi mahkum ettirmekten korkmuyor musunuz?"
" Zaten mahkum olduğumu sanıyorum, ama Ruhülkudüs tarafından değil" dedi Delaura, telaşlanmadan. " onun aşka inançtan daha fazla değer verdiğine inanmışımdır hep"
şunu bil ki sanço,” diye cevap verdi don kişot “iki tür güzellik vardır: ruh güzelliği
ve vücut güzelliği.
ruh güzelliği akılla, namusla, dürüstlükle, cömertlik ve terbiyeyle kendini gösterir; bütün bu meziyetler de çirkin bir adamda toplanmış olabilir.
insan dikkatini vücut güzelliğine değil, bu güzelliğe yönelttiği zaman da, şiddetli, derin bir aşk doğar.
alçakların ve alçaklıkların kol gezdiği şu dünyada, tek kelime zarfta...
üstadımın ''zarf'' isimli noktalaması;
''şafakta bana uzatılan zarf;
kelime bu zarftadır, gerisi sadece harf...''
"Bugün, içinde yazmaya yer olmayan yeni bir savaş başlıyordu. Evini ve ailesini arkasında bırakıp giden birinin hüznüne benzer bir üzüntü kapladı için."
" Aşağılıyorsun, bizzat kendini aşağılıyorsun ruhum! Kendini onurlandıracağın zaman gelip geçiyor. Çünkü herkesin tek bir yaşamı vardır ve seninki hemen hemen tamamlandı; kendine saygı duyan biri değil, diğer insanların ruhlarında kendi mutluluğunu arayan birisin. "
Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur; çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.
Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı, güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.
“Her şey koca bir rezilliğin etrafında dönüp duruyor. Hepsi de memnun, böyle olması gerektiğinden eminler, ölene kadar bu şekilde devam etmeye razılar. Ama ben edemem.”
" Şabat' ta görülen bu değişimin nasıl gerçekleştiğini anlamak için, Satürn gezegeninin taşıdığı anlama bakmamız gerekmektedir. Geleneksel, astrolojik ve metafizik anlayışa göre Satürn gezegeni zamanı temsil eden bir gökcismidir. Satürn, zamanın ve dolayısıyla ölümünde tanrısıdır. Ancak insanlar Tanrı'ya benzediklerinden ( yani akla, ruha, sevgiye ve özgürlüğe sahip olduklarından) zamanın ve ölümün egemenliği altında değillerdir. Fakat insan aynı zamanda da bir hayvana benzemektedir ( yani, bir bedene sahiptir ve doğa kanunlarına boyun eğmektedir.) bundan dolayı da zamanın ve ölümün kölesi durumundadır. Babiller kendi tanrılarını nefislerini terbiye ederek yatıştırmak istiyorlardı. Kitab- ı Mukaddes' te ise bu sonra çok farklı bir çözüm getirilmeye çalışılmıştır. Burada zaman, bir gün boyunca doğanın gidişine karışmamak suretiyle devre dışı bırakılmaktadır. Bunun ardında yatan düşünce şudur: bir değişim, bir çalışma veya bir çatışma olmazsa, " zaman" diye bir şey de olmayacak ve artık insanlar zaman tanrısının önünde eğilmeyeceklerdir. Yani şabat, insanlığın zamanı nasıl yendiğini gösteren bir semboldür. Zaman artık ortadan kaldırılmış ve Satürn, kendisine adanmış olan günde tahtından indirilmiştir!"
bir ilimde sadece malûmattar olmakla kalınan nokta, abdülhakîm arvasî hazretlerinin;
“ilim insanın cehlini alır, ahmaklığını almaz!”
buyurduğu hikmetin içine girer; ve faydasız ilimden allah’a sığınmak şuuru, imân ölçüsüdür!..
salih mirzabeyoğlu - bütün fikrin gerekliliği
bir adamın zıtlarını muhasebeye çekemeyişinin mazur görülebilecek tarafı vardır; gücü yetmiyordur, aklı ermiyordur vesaire...
ama bu halin müdafaacısı olmak, muhasebe edebilene düşmanlık, tek kelimeyle hainliktir!...
"insanın mutsuzluğu, mutlu olduğunu bilmemesindendir, mutsuzluğunun tek nedeni budur işte. işin püf noktası da buradadır. Kim bunu öğrenirse mutlu oluverir, hem de o anda..."
(bkz: ecinliler)