hayatla barışık olmamak durumunun bir adım ötesi. ne diyeyim, küsecek bir hayatınız bile yoktur işte... otobüste arkanızda oturan ikili, birbirlerine o gün yaptıklarından coşkuyla ve heyecanla bahsederken siz o anda bir tanıdığınıza rastlasanız, hakkında konuşacağınız hiçbir şey olmadığını hissediyorsanız; arkadaşlarınızın facebook'taki fotoğraf albümlerini incelerken siz böyle bir şey yapsanız dünya'nın en sıkıcı albümü olacağını düşünüp acı acı gülüyorsanız; kimsenin sizi düşünmediğini, sizin hakkınızda konuşmadığını, size ihtiyaç duymadığını adınız gibi biliyorsanız... bir hayatınız olmadığının ayrımına varmışsınız demektir.
sanki soğuk, karanlık bir zindandasınızdır doğduğunuzdan beri, tavandaki aralıklardan ışık hüzmeleri sızsa da bazen artık durumunuzu o kadar kanıksamışsınızdır ki ne dışarısının nasıl bir yer olduğunu merak edersiniz, ne de durumunuzu değiştirmek için bir şeyler yapmak gelir içinizden. her tarafınıza kramp girmiş olmasına aldırmadan aynı pozisyonda oturup ışık hüzmelerini seyredersiniz. ne var ki, bu görüntü size, eskiden olduğu gibi özgürlük ve mutluluk umudunu vermez, veremez artık... sırf bakacak başka bir şey olmadığı için, bomboş gözlerle bakarsınız onlara.
yarın, bir hafta içinde, en olmadı bir ay içinde hiç güzel bir şeyler gelecek midir başınıza, yüzünüz bir an olsun gülecek midir, bundan emin olamamaktır bir hayatınızın olmaması.