Gerçekten güzeldir.
Sokakta parkta yerlerde ya da evlerde tozmuş pismiş kavramları olmadan fütursuzca çikolata yemek elleri üstüne sürmek asfaltlara yatmak toprakla oynamak toprağı avuçlayıp sevmek, yağmur sonrası dolan çocuk parkında ve hatta halı yıkayanların biriken sularında yüzmek...eve gelip kapıda Soyunmak, günde beş posta soyunmak....
güzelliktir tehlikesinden ziyade.
Bizim çerkenlerimiz vardı;
koca çamdan kıytırdıklarımızdan yontarak yaptığımız kayıklarımız;
gazete kağıdından yaptığımız uçaklarımız;
undan yaptığımız yapışkanla, dere boylarından kestiğimiz kargılardan yaptığımız, ucube kasnaklılarımız vardı.
Ama kuyrukları hep muhteşemdi.
Yalnız dizlerimiz hep yaralı ve kanlıydı, çok düşerdik; hep kalkardık ve toprağa karışırdı kanımız.
Çünkü, büyüyorduk.
Biz düşünce, ağlamazdık. Ağlamaya kalksak da, vaz geçerdik.
Toprak, kanımıza karışırdı; biz toprağa.
Toprak, biz ona düştüğümüzde hiç ağlamazdı.
Sarardı bizi, çamuruyla, tozuyla, balçığıyla. Sıkıca sarardı.
Annelerimiz kızardı.
Kirlenmişsin derdi.
Salak saçma yalanları, ilk orada söyledik:
Kirlendik, kelimeleri de kirlettik...
Kelimelerimiz de kirlendikten sonra.........
Önce anneler, bizi yalana sürükleyerek kirlettiğinden mi her şeyi,
bizi hep temizlemeye çalışıyorlar bilemedim?