ey benim nazlı ceylanım severim severim kimse bilmez
bir ateş düştüki başa tüterim kimseler bilmez
ey benim nazlı çiçeğim severim severim kimse bilmez
bir ateş düştüki başa tüterim kimseler bilmez
bak şu kalbimin işine saldı sevdayı başıma
gece gündüz aşk ateşi ile yanarım yanarım kimse bilmez
ben aşığım ben aşığım değmeyin dostlar
bugün benim için ötsün kuşlar
ne olur bugün benim için essin rüzgar
otobüslere bugün bilet atmayın parasız götürsün dolmuşlar
bugün, bugün pazar şiirini benim için yazmış olmalı nazım
mutlaka benim için yazmış olmalı
çiçekler benim için açsın, yağmur benim için yağsın
ben aşığım…
varın söyletin hayına girmesin benim kanıma
bir ateş düştüki başa tüterim kimseler bilmez
bak şu kalbimin işine saldı sevdayı başıma
gece gündüz aşk ateşi ile yanarım yanarım kimse bilmez
ben aşığım değmeyin dostlar
bugünde benim için akmasın trafik
benim için ağlamasın hiçbir çocuk
günü geldi ama ödemiycem kiramı
borçlarımı ödemiycem
bu gün ne olduysa oldu seni sevdiğimi anladım
istanbul bile güzel gözüktü gözüme, bizim gözüktü
bir türkü tutturdum gevheriden onu bile güldürdüm halime
bak şu kalbimin işine saldı sevdayı başıma
gece gündüz aşk ateşi ile yanarım yanarım kimse bilmez
şeklinde olan içli şarkı.
yücel arzenin tok sesine çok yakışmıştır hele de funda arar vokali pek $ukela olmuştur.
dinleyiniz dinletiniz ama en önemlisi siz de bir gün bu şarkıyı birilerine ithaf edebiliniz. *
yorgun ve uykusuz bir akşam deniz kenarında kuşlar, kediler ve karıncalar ile akşam yemeğine aldığım simitlerim elimde sahile indim. her zaman gittiğim sahilde karanlıkta uygun bir yer bulup oturdum.kediler , kuşlar ,karıncalar ile simitlerimizi tırtıklamaya başladık.dinlenme anlarımızın geleneksel aile yemeğindeydik ve mutluyduk.rüzgar estikçe simit kırıntıları uçuşuyordu.rüzgar bizi sarmalayıp esip giderken içinde sakladığı sesi kulağımıza iletmeye başladı.rüzgarın içine sığınmış hüzünlü bir ses şarkısını söylüyordu. melodi kulağımıza girdikçe beynimizi uyuşturuyordu.ilk kez duyduğum notalar ve sözler bizi yanına çekti.tanımadığım bir hayatın melodisi ve sözleriyle kendini paylaşan sesin geldiği yöne yürüdük kedilerle.
taşa oturmuş , arkasındaki taşa dayanmış bir gölge tüm yalnızlığını notalaştırıyordu.ona yaklaştığımızda gölgemiz yanına düştü. şarkısını hiç kesmeden söylemeye devam ederek başını yavaşca kaldırıp bize baktı.belli belirsiz gülümsedi ve yanına giden kediyi kucağına aldı şarkısına devam ederek.gölgemin düştüğü yere oturdum . simitlerimizi yemeye devam ederken onunla da bölüştük.simidin susamlarından biraz büyük minik parçaları ağzına götürürken hiç bitirmeden tekrar tekrar şarkısına devam etti.
''bak şu kalbimin işine saldı sevdayı başıma
gece gündüz aşk ateşi ile yanarım yanarım kimse bilmez''
kendine ait hislerini sesine olduğu gibi yüklüyordu.rüzgar sesini alıp götürürken o hep denize bakıyordu biz de ona. başını arkasına yaslamış haliyle bir eliyle kediyi okşuyordu bir eliyle simitten aldığı parçaları elinde ovalayıp rüzgara bırakıyordu.üzerindeki grimsi kot montun bazı yerleri yırtılmış iplerini bağlamıştı.ayağındaki botların ucu parçalanmıştı.saçları dağınık ve karışıktı.ellerindeki siyah boya kirli gösteriyordu. yanında bir kaç şişe içkisi, sprey boyalar yanyana özenle sıralanmış duruyordu.
şarkısını hiç durmadan hep baştan alarak söylüyordu.zamandan mekandan koparak onu dinledik.derin derin baktığı ay ışığının yansıyıp dağıldığı denizi izledik. baktığı yerde gördüğünü görmeye çalıştık.söylenen bir şarkı ve söyleyen sesin bütünleşmesi bize çok güzel bir şarkıyı tanıtmış öğretmiş bize ulaştırmıştı.
vakit geldiğinde sessizce kalktık, sessizce girdiğimiz hayatından, gözlerimizle vedalaşarak sessizce ayrıldık. kendimize ait hayatımıza kaldığımız yerden devam ettik.ayrılırken bu notalarda hafızamızda yerini edinmişti ve kulağımızda çınlıyordu.tekrar tekrar.
sadece hüznünü paylaştık.
biz sormadık, o da anlatmadı.
sadece bu şarkıyı söyledi.